İyi ki varsınız kütüphaneler

Her daim, kitaplarla aramızın pek iyi olmadığı ya da ülkemizdeki kitap okuma olgusunun istenilen ve de arzu edilenin çok altında olduğu söylene gelir. Yanlış da değildir... Bu genel ve de geleneksel yargıyı kitap okumanın ötesinde kütüphane sayısından, kitapların basım sayısına, kişi başına düşen kitap adedinden, benzer alanlardaki her bir istatistiğe uyguladığımız zaman da, ne yazık ki ortaya pek umut verici veriler çıkmaz. Kısacası kitaplarla arası pek iyi olmayan, ama her yıl kütüphaneler haftasını inatla, coşkuyla ve geleceğe yönelik umutla kutlayan bir ülkeyiz biz....
Niçin kitap okumuyoruz, gibisinden klasik ve anlamsız sorular sormanın da sanırım bir faydası yok. Nedenleri ortada. Bu bilinen ve ezberlenen nedenler de ortadan kalkmadan, bu soruyu sanırım birkaç kuşak daha sormaya devam edip duracağız.
Örneğin doların birden bire yükselmesiyle bundan en çok kağıdın ve dolayısıyla kitap, dergi, gazete vs etkilendiğini ve bir çok derginin yayınına son verip, kitapların olduğundan daha fazla fiyatlandığını, ayrıca basılmayı bekleyen bir çok kitabın da krizden nasiplerini alarak rafa kaldırıldığına tanık olduk.
Ama garip bir paradoks; bir yanda kağıdın zamlanarak etkilediği yayın/basım dünyası, , öbür yanda okur sayısının düşük olması, ama diğer yandan da bir biri ardınca kütüphanelerin açılacağına ilişkin haberler. Elbette ki Ankara’da ve İstanbul’da Rami’de açılması planlanan ve çalışmalarına hızla başlanan Türkiye’nin en büyük kütüphanelerinden söz etmiyorum. Onların bu söylediklerimle pek ilgisi yok. Bugüne dek olması gereken ve de oldukça geciken, yapılması gereken projeler bunlar. Bir ülkede kitap okuma oranı ne denli düşük olursa olsun, kitaba yönelik bu tür dev projelerin yapılması hem önemli hem de kaçınılmazdır.
Benim söylemek istediğim ise bunlar değil. Yerel seçimler nedeniyle her belediye başkan adayının açmaya söz verdiği yeni kütüphaneler...
Sanırım bir çok kişinin de "bunda ne sakınca var" dediğini duyar gibiyim. Sanırım bir değil, birkaç sakıncası var. Önce; tüm illerdeki kütüphaneleri bir bir inceleyelim, hepsinin durumu aynı. Yani hiç birinde oturacak yer yok. Ağızına kadar dopdolu. Bu doluluk sabahın erken saatlerinde başlayıp, kütüphanenin kapanışına dek sürüp gidiyor. Kimi kütüphanelerin önünde sabahın erken saatlerinde girmek için kuyruklara bile rastlıyorsunuz....
Peki ne oldu da, "kitap okumaz" denen bir halk, birden bire kütüphanelere akın etmeye başladı?
Bunun tek bir yanıtı var; oda bu ilgi kitaplara değil. Bu kütüphanelere gelenlerin yüzde 99’u kitap okumak için değil, ders çalışmak, ya da test çözmek için geliyor. Raflardaki kitaplarla hiçbir ilgisi yok.
Sorun ortada. Kütüphaneler kendi işlevleri yerine bir seminer mekanı olma işlevini yüklendiklerinden, esas işlevlerini yapamadıkları gibi, bu işlevinden yararlanmak isteyenleri ise kendinden uzaklaştırıyor.
Elbette ki gençlerimizi test çözmek için kütüphanelerden yararlanmak istemeleri çok doğaldır. Ama kütüphaneler test çözülecek mekanlar değildir. Olmamalıdırlar da...
Onun için yeni kütüphaneler açma yerine, eskilerinin işlevlerine geri dönmeleri, buna karşılık da gençlerin gereksinim duydukları ve tüm gereksinimlerinin karşılandığı (yeme içme gibi) yeni seminer mekanları açılmalıdır... Bu mekanlara ne denli gereksinim duyulduğunu anlamak için en yakın kütüphanelerden birine gidip oradaki duruma tanık olmak yeterlidir.
Ama yine de, iyi ki varsınız kütüphaneler.... Ya olmasaydınız....