İzmir köftenin efsunlu rantı!..

Bakmayınız tarikatçılığın, metropollerin süslü “taht”larında, son model Mercedes’lerinde ve havai fişek şovlarında güç bulmasına ve şimdilerde topluca ifşa edilmesine...
Ne yazık ki en çok Güneydoğu’dur şeyhler, hocalar ve mollalar coğrafyası olmaktan kurtarılamayan coğrafya...
Çünkü dinci gericilikle feodal faşizmin, geri bırakmak için yüzyıllardır büyük çaba harcadığı o güzelim coğrafya, “yoksullaştır-köleleştir” zihniyetiyle kendine mürit-maraba hizmetkarlığının hazır kıtalarını oluşturanlar için en uygun arazi olmaktan da kurtarılamadı...
İşte Güneydoğu’da, sıklıkla filmlere de konu olan şeyh-ağa tezgahındaki vahim manzara yüzyıllardır hiç değişmiyor… Hem de uygar ülkelerin Mars’ta yaşam alanları aradığı 21. yüzyılda bile!..
Ne yazık ki bu çağda bile, “evliya” ya da “ermiş” olduğu varsayılan, ancak dini bilgilerinin ya da inançlarının hiçbir şekilde sorgulanmasına izin verilmeyen “zat”ların “mürit- rant” tezgahına hizmet eden medreseleriyle çevrilidir Güneydoğu...
Unutmayınız ki; o medreselerde yalnızca dini bütün “imanlı gençlik” yetiştirilmesi hedeflenmedi... Ne yazık ki Güneydoğu’yu kan gölüne çeviren Hizbullah da çıktı o medreselerden, El Kaide uğruna kendini infilak ettiren intihar eylemcileri de...
Diğer taraftan IŞİD’e taşeron tetikçi yetiştiren hücreler de palazlandı o medreselerde, ülkeyi “darbe” tezgahıyla kan gölüne çeviren FETÖ unsurları da...
Artık herkes biliyor ki; şimdilerde devlete sızan başka cemaatler ortaya çıksa da, en çok Fetullah grubu palazlandı medrese pozlarındaki o “ışık evleri”nde ya da “abla” ve “abi” hücrelerinde...
15 Temmuz darbe girişiminin ardından deşifre olan en az 200 bin kişilik mürit ordusunun varlığı da bunu zaten çarpıcı olarak kanıtladı...

MOLLA-MÜRİT- TİCARET!..

Evet; dünden bugüne, yakında ve uzakta nelere tanık olmadık ki güzelim Güneydoğu’da?.. Neler yankılanmadı ki karanlığa sürüklenen o coğrafyanın kuytularından?..
Devletin milyonlarca liralık arsasını kolej yapsınlar diye FETÖ’cülere peşkeş çeken Ziyaettin Akbulut gibi valiler de gördü Güneydoğu, Urfa’da, koltuğunu korumak için vali konağının dibine, kendi adına cami yaptıran “mülki idare amiri” kılıklı müritler de...
Onların bazıları FETÖ’den cezaevinde, bazıları ise AKP’den geçmişte vekil oldukları için dışarıda dolaşsalar da, Güneydoğu’nun tarikat-ticaret siyasetine sürüklenmesine yaptıkları sinsi katkı, bölgeyi gericilik batağına sürüklemeye devam ediyor...
Diyeceksiniz ki; bu manzaralardan ibaret mi yalnızca ağa-şeyh, mürit-maraba ve sömürü-rant tazgahı?.. Ne yazık ki hayır!..
Ağa zulmüne ve sahte şeyh sömürüsüne oldum olası isyan eden her Güneydoğulu tanıktır gericilik tezgahında yaşananlara...
Hani şu aracının lastik izlerinin bile öpüldüğü siyaset şeyhlerine, içtikleri suyun artığını “şifa” diye içiren sözde “hoca”lara ve evlerinin duvar dipleri kutsalmış gibi mürit istilasına uğrayan din baronlarına!..
Velhasıl, hikmeti kendinen menkul din sömürücülerinin türbe-medrese-mürit üçgeninde muskacılıktan holdingçiliğe terfi ettiği bir coğrafyada neler görmedi ki insanlık?..
Konu din istismarıyla köşe dönmekse; altın “taht”lara oturtulan şeyh çocukları değil tek figür!.. Ya da “yanmaz kefen” ticareti yapmaktan bile utanmayanlardan ibaret değil İslam dinini alabildiğince sömüren zavallılar...

KÖLELİĞİN RİTÜELİ!..

Yukarıda tasvir edilen “molla-medrese” ve “mürit-rant” manzaralarını kökeninde ne yazık ki dini kullananların tuzağına düşen saf, okumamış ve cahil bırakılmış kitleler var...
Peki; sözde okumuş cahillerin din tezgahında, adeta efsunlanarak köleleştirilmesine ve devletin her kademesinde sinsice kullanılmasına ne demeli?..
Amacımız Fethullah Gülen’e müritlik yapan valilerin, kaymakamların, orgenerallerin, profesör kılıklıların, diplomasını mağaraya asan siyasetçilerin, gazeteci geçinen tetikçi müritlerin ya da sözde eğitimli zavallıların ürkütücü bilançosuna bir kez daha dikkat çekmek değil aslında...
Asıl konu, Ankara Cumhuriyet Savcısı Hamdi Çağrı Şahin'in hazırladığı, “FETÖ'nün GATA yapılanması”na yönelik iddianamede dışa vuran çok vahim bir manzara…
Vehasıl; konu yeni bir “terli atlet”, “kirli peçete”, ya da yarısı içilmiş bir bardak sudaki keramet safsatasının yeni bir versiyonudur ki, vah insanlığın ve bilimin haline!..

GANİMETİN HAZZI!..

104 şüpheli hakkında hazırlanan iddianamede, yalnızca GATA'da albay rütbesine yükselmiş subayların Gülen'i “mehdi” olarak görmesi anlatılmamış, iki ihbar mektubunda FETÖ müritlerinin efsunlu yemek muhabbetine de dikkat çekilmiş!..
Örneğin ihbar mektuplarında, sanıklardan Doç. Albay Turan F. ve Abdulkadir T.'nin aralarında bulunduğu bazı kişilerin, Gülen ile yemek ziyafeti için buluştukları Altunizade- FEM Dershanesi'nde yaşanan manzara şöyle anlatılmış;
“6-8 kişilik yer sofraları oluşturuldu. Turan, Abdulkadir ve ben yemeğe başlamıştık ki, soframıza Fetullah Gülen geldi, bizler ayağa kalkarak ona yer verdik. Hep beraber aynı kaptan İzmir köfte yedik. Gülen, dikkat ettim bir köfteyi tam yedi, bir köfteyi ise yarım bıraktı. Bir bardak suyun yarısını içti, yarısını bıraktı. Ekmeğin de yine bir kısmını yarım bıraktı. O sofradan ayrılır ayrılmaz, Abdulkadir ve tanımadığım bir genç telaşla atıldı. Abdulkadir bir hamlede hocadan artık kalan su bardağını ve yarım köfteyi kaptı, dualar ve salavatlar çekerek yedi ve üzerine suyu içti. Sanki zemzem suyu içiyor gibiydi. Yüzünde kimseye kaptırmadan ele geçirdiği ganimetin hazzı vardı.”
Mars’ta yaşanabilir bir avuç toprak arayanlarla şeyhten arta kalmış yarım köfteden medet umanların uygarlık adına vahim bir çelişki oluşturduğu şu dünyada, akıllara her zamanki gibi Atatürk ve tokat gibi yankılanan o sözündan başka bir şey gelmiyor;
“Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müridler, meczuplar memleketi olamaz!..”