İzmir’den fotoğraf tutkunu bir usta: Yusuf Tuvi

Kemaliye’de yaşadığım yıllar bağ evindeyim, gelenim gidenim çok. Gazeteciler fotoğrafçılar gelip beni buluyorlar. Bazen bir üniversite öğrencisi geliyor tezi için işi gücü bırakıp günlerce dolaşıyorum onunla. Bir gün şoseden birisi “Lütfi” diye bağırıyor, ses verdim çıkıp gittim. Gültekin Çizgen karşımda yanındakini tanıttı Bülent Özgören, ismen tanıyorum, “Bir hastamız var gidip onu getirelim” dedi. Kemaliye’ye indik Yusuf karşımda. Yollarda hastalanmış. Bağ evine geldik dinlendiler sonra anlatmaya başladılar. Nerelerden nerelerden geçmişler. Derelere girmiş çamura saplanmışlar Erzincan’dan çıkıp kimsenin cesaret edemediği yolu geçmişler. Üç dört gün beraber olduk. Annem de sağ onları gücümüz yettiğince ağırladık gönderdik. Yusuf’la dostluğumuz hep sürdü. Birbirimizi hep arayıp sorduk. Ne zaman İzmir’e gitsem buluşuruz, fotoğraf çekeriz. Çok içten bir insandır. Çok iyi bir fotoğrafçıdır, ben sordum o anlattı:

Yusuf Tuvi

Eğitim yıllarınız özgeçmişinizde var, onları sormayacağım. Değerli Yusuf Tuvi ilk sorum şöyle olacak, yaşamı algıladığınız yıllarda yaşadığınız mekanları ve İzmir’i biraz anlatır mısınız? Mahalleniz sokağınız arkadaşlarınız...

Yaşamı algıladığım yıllar, şimdi adı Dario Moreno sokağı olan İzmir’in meşhur asansörünün bulunduğu sokağa yakın, orta halli ailelerin yaşadığı bir muhitte oturuyorduk. O yıllarda sanatla ilgili ortamdan pek haberim yoktu. Tek eğlencemiz mahallede bisikletle dolaşmak ve deniz tarafında iskelesi olan ailelerin izni ile arkadaşlarımızla, İzmir’in o zaman pırıl pırıl denizinde yüzmek ve balık avlamaktı. Bir de su kuvveti ile çalışan asansöre çıkıp kuş bakışı İzmir’i izlerdik. Cumartesi pazarları Konak civarındaki Elhamra sinemasına gider, film izlerdik. En çok da kovboy filmlerini severdik. Zengin ailelerden arkadaşlar bizlere pek yüz vermezdi. Okuduğum ilkokulun eğitim seviyesi fena sayılmazdı. Bir taraftan eğitim görüyor bir taraftan da Jules Verne gibi kitapları okuyorduk. İlk eğitimimi bitirdikten sonra kendimi Alsancak’taki Sen Jozef Fransız Okulu’nda buldum.

İzmir 2006

İZMİR ATATÜRK LİSESİ

Sanat neden ilginizi çekti? Şiir, sinema, fotoğrafla, daha çok görsel alanla ilgileniyorsunuz. Nasıl etkilendiniz kimler etkiledi? Edebiyatla aranız nasıl? Etkilendiğiniz bir kitap var mıdır?

Alsancak’taki Sen Jozef Fransız ortaokulunda lisan öğrenmek önemli olduğundan ancak son sınıfta Fransız edebiyatının önemli isimleri ile tanıştık. Onların yaşamı ve eserleri ile ilgilendik. Beni en çok ilgilendiren eser Edmond Rostand’ın Cyrano De Bergerac oldu. Fransızcası ile yetinmeyerek Sabri Esad Siyavuşgil’in tercümesini bulup heyecanla okudum. Ortaokulda sanatla ilgim o kadarla kaldı. Şimdi ise merakım Stefan Zweig.

İshak Paşa Sarayı Doğu Beyazıt 1987

Fransız okulundan sonra kendimi İzmir Atatürk Lisesi’nde buldum. Şanslıydım. Okulun eğitim düzeyi yüksekti. Ayrıca Cuma akşamları kültür geceleri tertipleniyordu. Klasik müzik dinliyor, şiirler okunuyordu. Bende de bir değişim başlamıştı. Bu değişim İstanbul’da Teknik Üniversite okurken gün geçtikçe artıyordu. Necati Cumalı, Atilla İlhan şiirleri, sinemalar, tiyatrolar, konserlerle daha da değişiyordum. Duygularımı dışa vurmak paylaşmak kendimi anlatmak istiyordum.

YENİ FOTOĞRAF

Yeni Fotoğraf Gültekin Çizgen dönemi ve FOG grubu nasıl kuruldu? Nevzat Çakır anlattı ama siz İzmir’den nasıl gelip katıldınız?

Akşehir

Mezuniyet, iş kurmak, evlilik derken 1974’lere bu duygularla geldim. O günlerde Gültekin Çizgen ve o zamanki eşi Engin Özendes Yeni Fotoğraf Dergisi’ni çıkarıyorlardı. Şans eseri elime geçen bir sayısında fotoğrafın benim için çok önemli çıkar yol olabileceğini kavradım. Bu yolda yürümeğe karar verdim. Bir Canon N8008 satın aldım. Zaman içinde Gültekin’e danışmaya karar verdim. Beni çok iyi karşıladı. Onunla, benim için önemli, iki Anadolu fotoğraf gezisine çıktık. Bu gezilerin çok faydasını gördüm. Zaman içinde Nevzat Çakır sonra İzzet Keribar ile tanıştım. Her fırsatta İzmir’de, İstanbul’da onlarla fotoğrafa çıktım. Dostluğumuz perçinleşti ve 1983 yılında İlyas Göçmen, İzzet Keribar, Nevzat Çakır, Bülent Özgören ve Mehmet Kısmet ile FOG grubunu kurduk. Kazlıçeşme yıkılıyordu ve onu bir konulu fotoğraf projesi olarak çalışmaya karar verdik. Sık sık İstanbul’a gidip onlarla veya onlarsız fotoğraf çekiyordum. Ve 1986’da açtığımız sergi iyi eleştiriler aldı. Ondan sonra FOG grubu olarak Surlar 1987, Birikimler sergi ve albüm gibi etkinlikleri, gösterileri gerçekleştirdik. 1987’den sonra kendi yolumuza gitmeye karar verip ayrıldık. Biz İzzet’le beraberliğimize devam ettik. Birçok gezilere beraber gittik. O İstanbul’da ben İzmir’de gösteriler düzenledik... Arkadaşlığımız hep devam etti.

Önemli ödüller kazanmışsınız yurt içinde ve yurt dışında. Onların hangilerini önemsersiniz? İzmir’de günümüzde fotoğrafın işlevi nasıldır? Kuramlar, etkinlikler ve sizin son çalışmalarınız? İzmir’de ve dünyada en çok fotoğraf çekmeyi sevdiğiniz mekanlar nerelerdi?

Pushkar Hindistan 1990

4 fotoğrafım İstanbul Modern koleksiyonuna kabul edildi. New York’la ilgili bir kitapta da fotoğraflarım yayınlandı.

1983’te Uluslararası Fotoğraf Federasyonu tarafından AFIAP unvanına layık görüldüm.

1974 yılında başladığım fotoğraf serüvenimde kazandığım birçok ödülden söz edebilirim ama üç ödül var ki benim için önemli.

İspanya 1985 Reus 7. Uluslararası FIAP fotoğraf yarışması FIAP GÜMÜŞ MADALYA

İstanbul 1991 6.Uluslararası FIAP fotoğraf yarışması FIAP GÜMÜŞ MADALYA

İngiltere 1994 Ballentin’s Finest Özel Ödülü

İzmir’de IFOD derneğinin ve İstanbul IFSAK fotoğraf derneğinin onur üyesiyim. Dernek olarak elimizden geldiğince verimli olmaya çalışıyoruz. Ülkemizde nedense fotoğraf sanatı dünyamızda hak ettiği yeri bir türlü alamadı. Ben kendi hesabıma fırsat ve yer buldukça gösteri ve sergiler açıp fotoğrafa bir ivme kazandırmaya çalışıyorum.