Japonya seçimleri: Durgunluk devam ediyor

Japonya'da 27 Ekim Pazar günü (bugün) parlamento seçimleri yapılacak. İktidardaki Liberal Demokratların yeni lideri ve şimdiki Başbakan Şigeru Işiba, hükümetini sağlamlaştırmak için seçim çağrısında bulundu. Önceki Başbakan Fumio Kişida, partisinin kampanyalarını finanse etmek için şirketlere “rüşvet fonu” parası verilmesini içeren bir yolsuzluk skandalının ardından istifa etti. LDP'nin uygun politikalar karşılığında şirketlerden gizli fon talep etmesi standart bir uygulama olduğu için bunda yeni bir şey yok. Daha yakın tarihli bir skandal ise, görevden ayrılan Kişida ile artık hayatta olmayan Sun Myung Moon'un kuduz anti-Komünist Hıristiyan tarikatı olan Birleşme Kilisesi arasındaki yakın bağlantılardı. Kamuoyu yoklamaları LDP'nin yaşlı muhafazakar seçmenler arasında popülaritesini koruduğunu ancak genç kuşakların giderek hayal kırıklığına uğradığını gösteriyor. Bazıları özgürlükçü Nippon Işin no Kai'nin siyasi reform ve yolsuzlukla mücadele girişimlerine yaptığı vurguya yöneliyor.

SALT ÇOĞUNLUĞU KAYBEDEBİLİRLER

Kamuoyu yoklamalarının gidişatına göre, iktidardaki LDP alt meclisteki salt çoğunluğunu kaybedebilir, bu da parlamentonun alt kanadını kontrol etmek için her zamanki koalisyon ortağı Budist Komeito'ya güvenmek zorunda kalacağı anlamına geliyor. Zaten üst mecliste çoğunluk için Komeito'ya bağlı. Komeito, Japon ordusuna daha uzun menzilli füzeler verilmesi ve Tokyo'nun Ukrayna'ya ya da Güney Çin Denizi'nde Pekin'e karşı çıkan Güneydoğu Asya ülkelerine silah göndermesini engelleyen silah ihracatı üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması gibi politikaları benimseme konusunda LDP'den daha az istekli. Japonya'nın ABD ile ittifak halinde Çin karşıtı dış politikası bir yana, her zamanki gibi seçmenlerin çoğunun aklını meşgul eden şey ekonominin durumu. On yıllardır ilk kez tüketicilerin mal ve hizmet fiyatlarındaki enflasyon yükseliyor.

VERGİ TARTIŞMALARI

Reel ücretler iki yıldır düşüyor. Artan fiyatlar karşısında bazı muhalefet partileri satış vergisinin azaltılmasını ya da kaldırılmasını savunurken Işiba bu verginin sosyal güvenlik için önemli bir gelir kaynağı olduğunu söyleyerek karşı çıktı.

Aslında, Japonya'nın milli gelirinde emeğin payı 1980'lerdeki Japon patlama döneminin sonundan bu yana önemli ölçüde düşmektedir; yüzde 60'tan şu anda yüzde 55'e. Bazı ölçümlere göre, Japonya kişisel servette diğer büyük ekonomiler kadar eşitsiz değildir - Dünya Eşitsizlik Veritabanı servet eşitsizliği gini katsayısını 0.74 (ABD 0,83) ve eşitsizlik gini endeksini 0,54 (ABD 0,63) olarak vermektedir. Ancak eşitsizlik hala önemli boyutlarda olup, gelir eşitsizliği Avrupa'daki seviyelerle eşleşmektedir. En yüksek gelire sahip yüzde 10'luk kesim kişisel gelirlerden yüzde 44 pay alırken, en yüksek gelire sahip yüzde 1'lik kesim yüzde 13 pay almaktadır. En alttaki yüzde 50'lik kesim ise sadece yüzde 17 pay almaktadır. Her zamanki gibi servet uçurumu daha da büyüktür. Servet sahiplerinin en tepedeki yüzde 10'u Japonya'daki tüm kişisel servetin yüzde 60'ına sahiptir ve bu rakam 21. yüzyılda da değişmemiştir. En üstteki yüzde 1 tüm servetin yüzde 25'ine sahipken, en alttaki yüzde 50 sadece yüzde 5'ine sahiptir. Japonya, tıpkı diğer büyük ekonomilerde olduğu gibi bir elit tarafından sahiplenilmekte, kontrol edilmekte ve yönetilmektedir.

Ve Japonya, parasal genişleme, mali açıklar ve neo-liberal yapısal “reformlar” yoluyla büyümeyi canlandırmaya çalışan eski Başbakan Şinzo Abe yönetimindeki (Keynesyenler tarafından çokça müjdelenen) sözde "Abenomics" dönemi de dahil olmak üzere, yıllarca süren düşük ekonomik büyüme ile mücadele etmeye devam ediyor.

TOPLUMU EŞİTLEME

Eski Başbakan Kishida da son seçimleri "yeni kapitalizm" adını verdiği ve sözde Abe gibi önceki başbakanların uyguladığı "neoliberalizmi" reddeden bir programla Japon ekonomisini canlandıracağını iddia ettiği bir programla kazandı. Bunun yerine eşitsizliği azaltacak, küçük işletmelere büyükler karşısında yardım edecek ve toplumu 'eşitleyecekti'. Bu, Abe'nin 'yapısal reform' vurgusundan, yani emekli maaşlarının, refah harcamalarının azaltılması ve ekonominin kuralsızlaştırılmasından ayrılacaktı. Ancak hiçbir şey değişmedi. Görünüşe göre “yeni kapitalizm” uzun sürmedi. Verimlilik artışı düşük kalmaya devam ediyor. Japon sermayesinin yenilikçi teknoloji imajı çoktan kaybolmuş görünüyor. “Yenilikçiliğin” ana akım ölçütü toplam faktör verimliliği (TFV) olarak adlandırılmaktadır. TFV büyümesi 1990'larda yılda yüzde 1'in üzerindeyken şimdi sıfıra yaklaştı. 1980'ler ve 1990'lardaki devasa sermaye yatırımları ise artık görülmüyor. Şu anda Japonya'nın potansiyel reel GSYİH büyüme oranı sıfıra yakın.

YATIRIMDAKİ BÜYÜME ZAYIF

Pek çok Japon şirketinin "nakit zengini" olduğu varsayılsa da yurtiçinde yatırım yapmıyorlar. Bu da yerli üretici sektörlerdeki düşük karlılığı yansıtıyor. Dolayısıyla iş yatırımlarındaki büyüme çok zayıf. Japon şirketleri ücretler pahasına karlarını arttırmış ve hatta sermayenin karlılığını biraz yükseltmeyi başarmış olabilirler, ancak bu sermayeyi yeni teknolojiye ve verimliliği arttırıcı ekipmana yatırmıyorlar. Reel yatırımlar 2007'dekinden daha yüksek değil.

Ve diğer büyük ekonomilerde olduğu gibi Japonya'nın imalat sektörü de durgunluk içinde (50'nin altındaki her puan daralma anlamına geliyor).

Abe'den Kişida'ya ve Işiba'ya kadar değişen bir şey yok; Japonya'nın kapitalist ekonomisi durgunlaşmaya devam ediyor.