Jeopolitik dünyayı anlamak için yeterli mi?

Dünya büyük bir fırtınanın ortasında…

Rüzgar, yerleşik düzenin köşe taşlarını yerinden oynattı ve bir daha eski haline dönmeyecek, döndürülemeyecek biçimde dağıtıverdi.

Derinleşen ekonomik kriz, nasıl biteceği henüz bilinmeyen salgın, kıtaların tamamında sokaklara dökülmüş kitleler, artarak süren askeri çatışmalar, yıkılan heykeller ve semboller.

Kurulu düzenin doğruları birer birer devriliyor.

Altlarından tahtlarının çekildiğinin farkında olan eskinin muktedirleri ise ellerindekini korumak için akıl almaz manevralara giriştiler. Fakat yaptıkları hamleler çelişkilerin daha da çıplak hale gelmesini engelleyemiyor.

Sistemin çözülüşünü anlamlandıra-

mayanlar ise kafası kesilmiş tavuk gibi sağa sola doğru koşturarak, eskinin ar-

tık geçerliliğini ve önemini kaybetmiş sloganlarını tekrarlamaya devam ediyorlar.

HANGİ PUSULA?

Merkezin yıkıldığı ve yeni bir dünyanın sancılar içinde doğduğu bu günlerde, önümüzde yönümüzü belirlemek için hangi pusulayı kullanacağımız sorusu var.

Özellikle Soğuk Savaş’ın bitmesiyle beraber ideolojilerin ölümüne vurgu yapılırken sadece Türkiye’de değil dün yada da ülkelerin coğrafi konumlanmalarının, siyasi tercihleri ve uluslararası yönelimlerinde temel belirleyici unsur olduğunu savunan jeopolitik bakış tekrar değer kazandı.

2015 sonrası Türkiye’nin izlediği Rusya ve İran başta olmak üzere komşularla yakınlaşma siyaseti, bu yaklaşım üzerinden temellendirildi ve belli ölçüde başarılı da olundu.

Bugün Doğu Akdeniz’de aynı şablon uygulanmaya çalışılıyor.

Öte yandan küresel ölçekte, ABD-Rusya-Çin-Hindistan-AB ve diğer büyük kuvvetler arasındaki mücadelelerin temelini kavramada da jeopolitik genel anlamda doğru bir bakış açısı sundu.

Fakat diğer yandan jeopolitik, ülkelerin kendilerine has ulusal özelliklerini, tarihsel anlaşmazlıkları ve sınıfsal çelişkileri anlamlandırmakta yetersiz kalmaktadır.

2011’de Tunus ve sonrasında Mısır merkezli olmak üzere patlak veren Arap Baharı hareketlerini Suriye ve Libya örnekleriyle aynı torbaya koyup sadece jeopolitik bakışla bakmaya kalkışanlar, toplumsal hareketlerin sınıfsal temellerini yok sayıp, hangi “dış mihrak”ın etkisiyle gerçekleştiklerini tartıştılar. (Suriye ve Libya’dan farklı olarak Tunus ve Mısır’da toplumsal hareketlerin sınıfsal temeli mevcuttu.)

Aynı bakış, bugün ABD başta olmak üzere Batılı emperyalist merkezlerde patlak veren sosyal hareketleri “küreselciler ve milliyetçiler arasında çatışma” dan ibaret bir perspektifin içine oturtmakla yetinmekte.

Türkiye ölçeğinde ise jeopolitik yak aşım ABD’yle belli noktalarda çatışma içine giren AKP iktidarının, iç siyasette milli birliği zedeleyecek Ayasofya, çoklu baro, İstanbul Sözleşmesi ve kıdem tazminatında değişiklik gibi hamlelere girişme nedenini gerekçelendirme noktasında başarısız olmaktadır.

ABD emperyalizmiyle mücadele içine giren bir kuvvetin ilk yapması gereken, iç cephede toplumu kutuplaştırıcı değil tam tersine bütünleştirici hamlelere girişmesidir. Oysa Türkiye’de özellikle korona sonrası dönemde iktidardan tam tersi yönde adımlar gelmekte ve toplumsal mutabakat zarar görmektedir.

DOĞRU YÖN

Dünyanın Dante’nin Cehennemi’ni andırdığı bu günlerde iyiden iyiye su yüzüne çıkan çelişkileri anlamanın ve çözümler üretmenin yolu sadece jeopolitik değil fakat tarihsel, sosyal ve en önemlisi sınıfsal bir bakış gerektirmekte.

Dış siyaseti anlamada jeopolitikte ısrar doğru olsa da bütünlüklü bir siyasetin yolu içeride jeopolitiğin sınıf siyasetiyle bir arada kullanılmasından geçiyor.

Aksi halde hatalı çıkarımlar, haklı olunan noktada dahi haksız bir duruma düşülmesine neden olmaktadır.

Amin Maalouf, Çivisi Çıkmış Dünya adlı eserinin giriş bölümünde, insanlığın yeni yüzyıla “pusulasız bir halde” girdiğini yazmaktadır.

Maalouf kısmi olarak haklıdır, emperyalizm pusulasını kaybetmiş ve kendi yarattığı bataklığın içinde debelenmektedir.

İnsanlık ise doğasının bir lütfu olarak uzun yürüyüşüne devam etmektedir ve

edecektir.

Sınıf mücadelesi ve jeopolitik yaklaşım ise uzun yürüyüşün bu safhasında insanlığa yol gösterecek fenerler olacağa benziyor…

Konuyu tartışmaya devam edeceğiz.