Jürilerin günahı-(TAMAMI)
Bu yıl, bir rastlantı ya da su yüzüne çıkmayan rekabet nedeniyle birbiri peşi sıra yapılan Adana Altın Koza ve Antalya Altın Portakal film festivallerinde her şeyden söz edilmesine karşılık jürilerden ve onların verdiği kararlardan yeterince söz edilmesinin sanırım birçok nedenleriyle çekinceleri var. Bilindiği gibi jürilerin kararları, eleştirilmez, tekzip edilmez, beğenilsin beğenilmesin kabul edilir. Böylesine bir tutum bir gelenektir bizim sinemamızda. Onun içindir ki her yarışma sonunda jürilerin verdiği kararlarla, tertibi konusu üzerinde pek fazla durulmaz, olan olmuştur gibisinden bir hoşgörüyle geçiştirilir.
Oysaki jürilerin tertibi ile verdiği kararların eleştirilmemesinde hiçbir sakınca yoktur. Olmamalıdır da. Elbette ki jürilerin kararından sonra yapılan tüm eleştiri ya da tartışmalar sonuçlar üzerinde etkili olmayabilir, ama en azından kimi geleneksel yanlışların düzeltilmesinde çok etkili olup o yanlışların bir kez daha yinelenmemesini önler. Bunlar yapılmadığı için ne yazık ki kimi yanlışlar yıllar yılı sürüp gitmiştir. Örneğin stüdyo dalında verilen ödüller gibi. Oysa ki stüdyo ödülleri teknik bir işlem yapmadan asla anlaşılmaz, jüriler ise yıllar yılı stüdyo ödüllerini karşılarına çıkan filmin beyazperde yansıyan o görüntülerine göre vermiştir. İyi kopyası ise ödül almış, iyi stüdyodan çıkıp da, yıpranmış bir kopya ise hiç ödül alma şansını yakalayamamıştır.
Kurgu ödüllerinde de bu yanlış inatla sürdürülüyor. Son festivallerde kurgu ödülünü alan filmlere baktığımızda, belki de bu dalda ödül alması olanaksız olan filmlerin aldığını görüyoruz. Nuri Bilge Ceylan bile birkaç yıl önce kendi filmine verilen kurgu ödülünü hayret ve şaşkınlıkla karşıladığını ödülü alırken yaptığı biraz ironik bir biçimde belirtmişti. Bu yıl Eylül filmine verilen kurgu ödülü de nedeyse yine benzer bir şeydi. Onca film arasında kurgu ödülünü (plan ve sahne açısından) en uzak duran bu filme verilmesi belki biraz ağır kaçacak ama tam anlamıyla bir skandaldı.
Diğer taraftan en iyi yönetmen ödülü de sanırım biraz mavi boncuk dağıtma nedeniyle gelişi-güzel verilmeye başlandı. Adana ve Antalya da bunun en yeni ve en son örneklerini gördük. Yarışmada en iyi film seçiliyor, çeşitli adlar altında ikinci ve üçüncü seçiliyor, en senaryo, en iyi oyuncu ve görüntü ödülleri veriliyor , ama ne hikmetse bu ödülleri alan filmler değil de bunların dışında bir başka filmin yönetmenine en iyi yönetmen ödülü veriliyor. Eğer bir film ilk üçe giremiyor, senaryo, görüntü ve oyuncu ödüllerine layık görülmüyorsa, nasıl oluyor da en iyi yönetmen ödülü alıyor diye hiç kimse de merak etmiyor. Peki o zaman o filme hangi nedenlerden ötürdü en iyi yönetmen ödülü veriliyor, orası da pek bilinmiyor.
Bir yarışmaya katılan filmleri on ayrı jüriye izletin, hiç kuşku yok ki on farklı sonuç alırsınız. Sonuçlarda etkili olan ölçütler ise, sinema bilgisi, kültürü, birikimi, sektörle olan yakınlık-uzaklık ve de deneyimdir. Ne yaz ki son festivallerde bu türden jürilere pek rastlamıyoruz. Çiçeği burnunda kimi oyuncularla, kimi sinemaseverleri jürilere alıp bu tür sonuçların çıkmasına neden olup, bir bakıma kedilere aslanları boğduruyoruz. Sanırım bu yıl en iyi filmlerle oyunculara ödül vermemek, onları inatla görmemezlikten gelmek modaydı. Umut ederiz ki bu garip tutum- moda uzun sürmez, yalnıza bu yılın günahları içinde yok olup gider.