Kabakçı Mustafa isyanı
Fenerbahçe'de Osmanlı zamanında olan Kabakçı isyanı gibi bir isyan oldu. Ersun Yanal'ı sevmeyen ve içten içe kini olan birkaç futbolcu isyan ettiler ve soyunma odasında olan bazı konuşmaları başkana sızdırdılar. Osmanlı dönemine uyarlarsak kulübün Padişahı Aziz Yıldırım da Ersun Yanal'ın ipini çekti. Sanki Fenerbahçe, kulüp değil de yeniçeri ocağı. Yıllar yılı Fenerbahçe'nin içindeyim ama böyle bir olaya ilk kez rastlıyorum. Belki de dünyada bir örneği daha yoktur. Bana göre Fenerbahçe'nin bünyesine virüs girmiştir ve de yaygınlaşıyor. Giderek bütün vücudu saracak hastalık. O zamanda iş işten geçmeden en kısa zamanda hastalığın çaresini bulmak.
Bu olaylar İsmail Kartal'ı gündeme getirdi. Kartal, Sivas'ta başarılı olmuş sonra da yardımcı antrenör olarak Fenerbahçe'de göreve başlamıştır. Terbiyeli ve dürüst bir çocuktur. Teknik direktörlük yapmaya da hak kazanmıştır. Benim Ersun Yanal'la bir tanışıklığım yoktur. İsmail Kartal'ı tanırım. Kesinlikle ikisinin mukayesesini yapmak istemiyorum. Çünkü değer yargılarımda yanılabilirim. Fenerbahçe camiasından bazı kimseler İsmail Kartal, konusunda pek umutlu değil. Bana göre Başkan yapabileceğinin en iyisini yaptı, takımı çok iyi tanıyan, futbolcularla iyi ilişkiler içerisinde olan İsmail Kartal bu iş için en uygunuydu. Ve de çok akıllıca idi. Piyasada şu an bulunan birçok yerli teknik direktörün hiçbirinden aşağı değil. Bütün teknik direktörlerin orijinleri birbirinden farklı değil. Bilindiği gibi birçoğu Anadolu takımlarında futbola başlayıp, daha sonra büyük takımlara transfer olarak futbol hayatlarını sürdürüp nihayetinde antrenörlüğe başlamışlardır. Sadece okur yazar olan ve ondan yukarı çıkamayan sporcu arkadaşlarımız bile teknik direktör olmuşlardır Bu durum eskiden böyle idi. Özetle sadece hepimiz, ben de dahil topa iyi vuran insanlar olduğumuz için bu görevin başına getirilmişiz. Bu nedenle hepimiz birbirimizi biliriz.
1963-1964 yıllarında Yılmaz Yücetürk'ün yönettiği bir teknik direktörlük kursundan diploma aldım. Fenerbahçe'de teknik direktörlük görevi vermek istedikleri zaman o zaman bu görevi, aşağı yukarı Türkiye'nin en büyük futbolcularından biri olan Büyük Fikret yapıyordu. İki kişi birden bu görevi yapamazdı. Bana görev verildikten sonra "ya O, ya ben" dedim. Sonuç olarak görev bana verildi. Başarılı oldum. Lisan bilmek, psikoloji bilmek gibi bilimsel özellikler hiçbirimizde aranmamıştı. Oysa bugün mafya bile insanları işe alırken pisiko teknik denetimden geçiriyor
TEKNİK DİREKTÖRLER FUTBOL ÖĞRETMEZ
Bir türlü anlatamıyoruz. Teknik direktörler, profesyonel takımlardaki futbolculara bir şey öğretemezler. Çünkü profesyonel futbolcular zaten bu işi iyi bildikleri için o takımlarda yer alabilirler. Hatta bazılarının bu işi, antrenör ya da teknik direktörlerden daha iyi bildiğinin örnekleri bile vardır. Teknik Direktörler, kadrolarındaki ancak olacağı kadar olmuş futbolcuları, takım içindeki uyum ve koordinasyon içinde çalışmalarını sağlarlar. Futbol kamuoyu, teknik direktör ile antrenörleri birbirine karıştırırlar. Ben de onların düşüncelerini dikkate alarak yazıyorum.
Bence; Teknik Direktörler ancak genç takım oyuncularına futbol öğretir. Çünkü onlar, deneyimleri az futbolculardır. Gelişmeye ve öğrenmeye açıktırlar. Futbol oynamış, fiziği ve kafası iyi çalışan herkes teknik direktörlük yapabilir. Hiçbir teknik adam bir takıma kişilik veremez, ancak ondan kişilik alabilir.
Teknik Direktörlerle ilgili ile daha önce de sözünü ettiğim iki örneği tekrar vermek istiyorum. Bizim kuşakta Bülent Giz diye bir fotoğrafçı vardı. Mesleği de gerçekten fotoğrafçılıktı. Ama bir gün duyduk ki Mersinde bir takımı teknik direktörlük yaparak çalıştırıyormuş. Sonuçta Mersin takımı şampiyon olmuştu. Bizim Fotoğrafçı olarak tanıdığımız Bülent Giz, Başarılı bir teknik direktör olup çıkmıştı.
Başka bir büyük futbolcumuzun da okuması yazması yoktu ama Alman Hoca'nın Türkiye'de açtığı Antrenörlük kursuna devam etti. Sınav zamanı da Türk'üz ya biz akıllıyızdır. Kolunu askıya alarak Alman Hoca'ya 'sınava giremeyeceğini, çünkü kolunun alçıda olduğunu' söyler. Tüm iyi niyeti ile buna inanan Alman Hoca, "O söylesin birisi de O'nun yerine söylediklerini yazsın" diye çözüm bulur. Böylelikle teknik direktörlük diploması alır.
Zaman zaman teknik direktörlere 'iyi' veya 'kötü' sıfatlarını ekler de söyleriz. Ancak bu kavramlar soyuttur. Şans faktörünün de büyük rol oynadığı futbol başarılarında ya da başarısızlıklarında bazen kötü denilen teknik direktör harikalar yaratabilir veya iyi dediklerimiz sıradanlaşabilir. Bazılarının zannettiği gibi futbol ilim, bilim değildir. Bir oyundur. Müspet tarafı yoktur. Bir takım sürprizler olabilir. Bunun bilinmesi gerekir. Bu düşüncem bazı teknik direktörlerin hoşuna gitmez ama gerçektir.
Bu durumda teknik direktörlüğün önemli olup, olmadığına siz karar verin.
GÖZYAŞI HENÜZ KURUMADAN
Daha dün bir bugün iki. Henüz Beşiktaş'ın Bilgesi Süleyman Saba'nın arkasından akıtılan göz yaşları kurumadı. Ama nedense Beşiktaş kendi yarattığı kaos içine girdi. Neymiş efendim tüzüğe göre; mazeretsiz üst üste 3 toplantıya katılmayan üyelerin çıkartılması hadisesi. 283 kişi bu madde kapsamında olduğu için divan kurulu üyeliğinden çıkartılıyor. Bu kişilerin içinde Beşiktaş'ı Beşiktaş yapan kodamanlar, hatta Süleyman Saba gibi bir bilge de var. Tüzüğe göre böyle bir karar almakta haklılar ama nedir bu acele? Aslında tüzükleri, yasaları uygulamak boynumuzun borcudur ama ülke olarak yasaları, tüzükleri uygulamamak ya da açık noktaları yakalamak gibi bir hastalığa sahibiz. Bu durumdan de hep şikayet ederiz ama fırsatını bulduğumuzda da kaçırmayız. Her nasılsa bu durumda tüzük maddesi aynen uygulanmıştır. Ancak daha başka çözümler de aranabilirdi. Bu tüzüğü yapan genel kurul toplanır, tüzük tadili yapar ve bu maddeyi değiştirebilir ve de durumu düzeltebilirlerdi. Bu yöntemi mutlaka onlar da bilir ama sanıyorum bu kararı verenler biraz da işgüzarlık yaptılar. Daha mevsim başında iken buna hiç gerek yoktu.