Kadın Doğasının Gerekçelendirilmesi: Kurtlarla Koşan Kadınlar

“Dünyada her şey kadının eseridir.” – Mustafa Kemal Atatürk

1. “Kadın”ın Yaratılışı

Kutsal addedilen dinlerde kadının atası Havva / Eva olarak bilinir. Bir erkekle (Adem) birlikte olması sonucu insanlık oluşmuştur. Mitolojiye göre ise insanlar ilk olarak dört kol, dört bacak ve iki kafalı şekilde yaratılmıştır fakat zevklerine düşkün olduklarını gören Zeus, insanları cezalandırarak onları ayırmıştır. Bu sayede ortaya iki beden çıkmıştır; kadın ve erkek. İnsanlar, Zeus tarafından hayatları boyunca eşlerini bulmakla yükümlü bir hale getirilmişlerdir. Özetle birçok farklı dinde ve mitolojide birçok farklı şekilde anlatılır bu yaratılış hikâyesi. Bilimsel olarak ise kadınlar ve erkekler, yani insanlık milyonlarca yıl süren bir evrim sonucunda oluşmuştur. 21. yüzyılın dünyasında isteyen istediğine inanmakta özgürdür elbette fakat tüm bunlardan çıkarılması gereken en net sonuç kadın ve erkeğin her şartta, durumda, olayda, yerde ve zamanda eşit olduklarıdır ve dünya yok olana dek eşit olmaya devam edecekleridir.

2. Antik Çağlarda Kadın ve Ona Bakış Açısı

"Kadınların içgüdüsel akılları yerinde olduğunda; sevme, yaratma, inanma ve arzulamaya ilişkin fikir ve itkileri de doğar; hayatlarını yaşarlar, solarlar ve ölürler ve yeniden doğarlar." (sayfa 181)

Yazılı ilk kaynakların ortaya çıktığı antik çağlardan beri kadınlar eleştirilmiş, hor görülmüş, küçük düşürülmüş ve değersizleştirilmiştir. Günümüz dünyasında çok saygın olarak anılan birçok felsefeci, yazar ve şairin kadına yönelik tutumları bir hayli sığdır. Platon (Eflatun), Aristoteles, Euripides, Sophokles, Aristophanes, Seneca, Arthur Schopenhauer, Friedrich Nietzsche, Jean-Jacques Rousseau bu isimlerden yalnızca bazılarıdır. Kadına yönelik tutum ve davranışları eleştiriye açık olmayacak şekilde yanlıştır. Kendi alanlarında üst düzey başarılara imza atmış olan bu isimlerin belki de tek yanlışları kadını hor görmeleridir. Öte yandan, yine antik çağlardan itibaren kadınlar her alanda var olmuştur ve var olmaya da devam etmektedirler.

Sokrates’in hocalarından biri olduğu söylenen Diotima bir kadındır. Elimizde net veriler bulunmasa da, antik çağ yazarlarının bu konudaki fikir birliği bizim de bunu doğru kabul etmemiz gerektiğini söylüyor. Hypatia ve Aspasia da ilk kadın filozoflar olarak bilinir ve isimleri antik çağlardan günümüze ulaşmıştır. Hypatia aynı zamanda ilk bilim kadınıdır da. Matematik ve astronomi gibi bilim dallarında kendini ispatlamıştır. Sappho ise Antik Yunan’da şiir alanında ışıldayan bir güneşti adeta. Homeros’un ardılı olan Sappho’nun eşsiz dizelerinin birçoğu günümüze ulaşamamış olsa da, Şiirler - Fragmanlar ya da Nedir Gene Deli Gönlünü Çelen kitaplarını okuyarak bu dev kadının ayak izlerini takip edebilirsiniz.

3. Ortaçağ’dan Günümüze “Cadılık” ve Kadınlara Etkileri

"Bir kadına doğru ayakkabıları verirseniz dünyayı bile fethedebilir." - Marilyn Monroe

İnsanlık bir yandan modern dünyaya adım atıp evrimine devam ederken bir yandan da ilkelliğini sürdüren bir varlıktır. Ortaçağ’dan beri devam eden yaygın inanışlardan biri de bu ilkelliğin en somut örneklerinden biridir. Kitab-ı Mukaddes’te yer alan bir ayete göre cadı olduğuna inanılan insanlar yargılanmadan canice öldürülüyorlardı. “Cadı Avı” adı verilen bu vahşi eylemde öldürülenlerin 4’te 3’ü kadındı. Bu sebeple cadılık kavramı kadınlarla özdeşleştirilmiştir ve günümüz dünyasında bazı ilkel toplumlarda bu tutum devam ettirilir.

Cadılık kisvesi altında yüzyıllarca yok edilen kadının 21. yüzyıldaki yansıması ise kadınları susturmak, örselemek ve boyunduruk altına almaktır. Bazı toplumlarda bu tutum ve davranışlar ne yazık ki devam ediyor ve birçok konuda kadına söz hakkı bile tanınmıyor. Neyse ki bizler Mustafa Kemal Atatürk gibi bir lidere sahip olduğumuz için şanslıyız. Türkiye’de kadın hakları Avrupa’dan yıllar önce yürürlüğe girmiştir ve bu da bizler için birer gurur kaynağıdır; her ne kadar günümüzde bu çizgiden bir hayli uzaklaşmış olsak da…

4. Modern Dünyada Kültür-Sanat Işığı Olarak Kadın:

... bir kadının yetenekleri çoğu zaman karanlığa itilip orada gizlenir ve keşfedilmeyi bekler. (sayfa 100)

Modern dünyaya yaklaştığımızda bilim alanında olanca haşmetiyle Marie Curie çarpar gözümüze. Erkek egemenliği altındaki bilim dünyasında parıldar kendisi. Resim alanında ise Artemisia Gentileschi ve Frida Kahlo ilk akla gelen isimlerdir. Müzikte ise Ella Fitzgerald, Janis Joplin, Patti Smith, Billie Holiday ve Edith Piaf gibi büyük isimleri anmak gerekir. Kendi dönemlerinde ışıl ışıl parlamış ve kendilerinden sonraki dünyayı da müzikleriyle güzelleştirmeye devam etmişlerdir. Tiyatro ve sinema alanlarında herhangi bir kişinin adını anmayacağım fakat ortaya çıkışlarından itibaren bu sanat dallarında da kendisini ön plana çıkaran ve kendinden sonraki nesillere ilham kaynağı olan birçok başarılı kadın mevcuttur.

Bingenli Hildegard felsefe ve besteci kimliklikleriyle antik dünyanın kapanıp yeni çağlara adım attığımız bir zamanın, 12. yüzyılın öncülerindendir. Daha günümüze yakın isimlerden biri Simone de Beauvoir, diğeri ise Judith Butler’dır şüphesiz. Feminist filozof ve yazar kimlikleriyle tanıdığımız Beauvoir ve Butler’ın kadın haklarına yönelik önemli çalışmaları mevcuttur. Türkiye’den isim vermemiz gerekirse eğer İoanna Kuçuradi ve Fatma Aliye Hanım’ı anmak gerekir felsefe alanında. Psikoloji dendiğinde aklımıza gelen ilk isimlerden biri ünlü psikanalist Sigmund Freud'un kızı Anna Freud ve Melanie Klein’dir… Bu liste hemen her alanda öncü ve başarılı kadınların isimleriyle donatılabilir ve sayfalarca sürebilir. Adını anmadığım tüm kadınlardan af dileyerek yazının ana konusuna bir adım daha yaklaşmak üzere bu paragrafı sonlandırıyorum.

5. Edebiyat Dünyasına Kadın Dokunuşu:

Kültür, kişilik, psişe ve bunun gibi unsurlar kadınların nasıl giyinmesini, davranmasını talep ederse etsin; başkaları bütün kadınları nasıl yanlarında on tane uykucu duenos'la (dadıyla) birlikte geveze bir kadın grubu içinde tutmaya çalışırsa çalışsın, kadının ruhsal hayatını sıkıştırmak için ne tür baskılarda bulunulursa bulunulsun, şu gerçeği hiçbir şey değiştiremez: Bir kadın ne ise odur; bu, vahşi bilinçdışı tarafından dikte edilir ve kadın açısından çok, ama çok olumlu bir durumdur. (sayfa 87)

Şimdi daha yakına gelmeli ve yazın hayatındaki kadınlardan bazılarının adlarını anmamız gerekiyor. Ardından Clarissa Pinkola Estes’e ve Kurtlarla Koşan Kadınlar’a geçeceğimden şüpheniz olmasın. Virginia Woolf’un kadınlar üzerine yazdığı “ Kendine Ait Bir Oda” isimli makalesinde de bu yazının benzeri bir tema işlenmiştir ve Woolf makalesinde kadınların, yüzyıllardır erkekleri olduğundan daha büyük gösteren birer ayna görevi gördüğünü belirtmiştir. Yazının başında kullandığım Mustafa Kemal Atatürk’ün sözüyle de bir arada düşündüğümüzde, gayet mantıklı bir cümle haline geliyor bu. Yeni bir insanın yaratımını erkek ve kadın birlikte sağlasa da, daha büyük emek şüphesiz ki kadınlardadır.

Woolf’un makalesinde adı geçen büyük kadın yazarlar arasında Jane Austen, Bronte Kardeşler (Emily Brontë, Charlotte Brontë ve Anne Brontë), George Eliot, Mary Shelley, Lou Andreas-Salomé, Katherine Mansfield gibi yazarlar gelir ve elbette ki Virginia Woolf da bu yazarlar arasında yer alır. Bu öncü isimlere modern dünyamızdan şu isimler de eşlik eder: Sylvia Plath, Furuğ Ferruhzad, Margaret Atwood, Ursula K. Le Guin, Agatha Christie, Harper Lee, J. K. Rowling ve saire. Hazır konusu açılmışken başrolde bir kadına yer veren ve "kadınların uyanışı" gibi bir temelde kaleme alınan romanlardan bazı örnekler de vermek isterim:

Lev Tolstoy'dan Anna Karenina, Henry James'ten Bir Hanımefendinin Portresi, Emily Brontë'den Uğultulu Tepeler, Charlotte Brontë'den Jane Eyre, Jane Austen'den Gurur ve Önyargı, Gustave Flaubert'ten Madame Bovary, Kate Chopin'den Uyanış, Lou Andreas-Salomé'den Arayışlar, Sylvia Plath'ten Sırça Fanus, Ursula K. Le Guin'den Karanlığın Sol Eli, Margaret Atwood'tan Damızlık Kızın Öyküsü, Katharine Burdekin'den Swastika Geceleri, Goliarda Sapienza'dan Mutluluk Sanatı, Honore de Balzac'dan Vadideki Zambak, Duygu Asena'dan Kadının Adı Yok, D. H. Lawrence'dan Lady Chatterley'in Aşığı, Toni Morrison'dan Sevilen, Sabahattin Ali'den Kürk Mantolu Madonna diyerek devam ettirebiliriz bu uzun listeyi...

6. Türk Edebiyatında Kadın

"Bizim işimiz kadınların doğal güzelliklerini bozmak değil, içlerindeki sanatçılar yaratabilsin, sevgililer sevsin, şifacılar şifa versin diye, bütün bu varlıklar için vahşi bir kırsal alan inşa etmektir." (sayfa 53)

Türk edebiyatında “kadın”ı anacak olursak eğer, akademik anlamda ilk anmamız gereken değerli isimler Azra Erhat ve Mina Urgan olur kesinlikle. Büyük başarılara imza atmış ve kendinden sonraki kadın yazarlara ilham kaynağı olmuş Halide Edib Adıvar, Tomris Uyar, Selçuk Baran, Leyla Erbil gibi isimler edebiyatımızın değerleri arasındadır. Duygu Asena, Adalet Ağaoğlu, Gülten Akın, Nazlı Eray gibi isimlere ek olarak son dönemin en güçlü simaları arasında ise şüphesiz ki Nilgün Marmara, Didem Madak ve Tezer Özlü gelir. Edebiyatımızın değerli kadın yazarları elbette bununla sınırlı değildir fakat şimdilik burada bırakarak yazının ana temasına dönmek gerek.

7. Merkezine “Kadın”ı Alan “Kurgu Dışı” Kitaplardan Örnekler

Kadınlar yirmili yaşlarına gelmeden önce bin kez ölmüşlerdir. Şu ya da bu yöne gitmişler ve engellenmişlerdir. Engellenmiş umutları ve düşleri de vardır. Aksini söyleyen biri, hâlâ uykudadır. (sayfa 400)

Kadınların dünyasına dair bugüne kadar birçok kitap yazıldı. Gerek erkekler gerekse de kadınlar tarafından yazılan bu kitapların birçoğu oldukça fazla okundu ve edebiyat, psikoloji, felsefe gibi raflarda yer aldılar. Frankenstein kitabıyla tanıdığımız Mary Shelley'nin annesi Mary Wollstonecraft’ın “Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi” isimli kitabı 1792’de yayımlanmıştır. Dönemine göre adeta bir devrim niteliğinde olan bu eser, kadınların erkek egemen dünyadaki haklarını masaya yatırır ve kadınların bilinçlenmesinde önemli rol oynar.

Virginia Woolf’un yukarıda da adı geçen ve 1929’da yayımlanan “ Kendine Ait Bir Oda” isimli kitabını yeniden anarak devam edelim.1949 yılına geldiğimizde Simone de Beauvoir devralır bayrağı ve 3 bölümden oluşan “ İkinci Cinsiyet” adlı eserini kaleme alır. Kadının hayatını 3 bölüme ayıran Beauvoir, gençlik, olgunluk ve yaşlılık dönemleri üzerinden kadınların anatomisi ve doğasına dair yerinde tespitler yapar. Kadınların kendi gücünü keşfetmesini sağlayan ve onlara ilham kaynağı olan Fransız yazar ve düşünür Beauvoir, modern dünyada eşine az rastlanır bir şekilde cesur bir dille kaleme alıyor eserini.

Judith Butler'ın 1990’da yayımlanan “Cinsiyet Belası” isimli kitabı, Emma Goldman’ın “Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir”, adlı kitabı, Ursula K. Le Guin'in Kadınlar Rüyalar Ejderhalar'ı yine konuya dair önemli kitaplar arasında gösterilebilir. Eduardo Galeano'nun "Kadınlar”ını okuyarak bir erkek gözünden de kadınların dünyasına göz atabilirsiniz elbette. Daha fazlası için bakmanız gereken kitap ise elbette “Tarihe Yön Veren 100 Kadın" olmalıdır.

8. Feminizm Nedir, Ne İçin Vardır ve Neden Olmalıdır?

"Kadınların hiçbir zaman akıtmadıkları okyanuslar dolusu gözyaşı vardır, çünkü annelerinin sırlarını, babalarının sırlarını, erkeklerin sırlarını, toplumun sırlarını ve kendi sırlarını mezara götürmek üzere eğitilmişlerdir." (sayfa 410)

Feminizm, ilk kez 18. yüzyılda karşımıza çıkan bir kavramdır. Fransız yazar ve filozoflar tarafından ortaya atılan feminizm, kadınlara pozitif ayrımcılık tanıyan ve onları pohpohlayan bir kavram değildir. Genelde bu gözle bakılır ve çokça da yanlış anlaşılır. Fakat feminizmin temelinde kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olması gerektiği yatar. Erkeklerin dünyasında kadın olmanın zorluklarını fark eden kişilerce ortaya atılmıştır ve günümüze dek varlığını korumuştur. Aslında bu kavramın var olmaya devam ettiği bir dünya düzeni bozuk bir düzenin göstergesidir.

“Feminizm”e ne zaman ihtiyaç duymazsak işte o zaman ilerlemişiz ve gelişmişiz demektir. Zira kadını yok sayarak, hor görerek, aşağılayarak, önünü keserek ve zarar vererek bir arpa boyu yol alamayız, ki 2023’ün dünyası da yol alamamış olmamızın bir göstergesidir adeta. Hatta çemberi küçültüp Türkiye ekseninden baktığımızda durumun daha da vahim olduğunu görürüz. Yukarıda adını andığımız tüm kadınlar ve anmasak da zihinlerimizde olan tüm kadınlar ve eserleri kadının varlığının birer kanıtıdır ve onların erkeklerden aşağı kalır hiçbir yanlarının olmadığının bir göstergesidir. Bu konuda ileri okumalar yapmak isteyen okurlar ise şu kapsamlı eserlere göz atabilir: Feminizm Kitabı, Feminizm, Feminizm Herkes İçindir ve konuya dair kapsamlı dosyasıyla Cogito - Sayı 58.

Kadınların daha özgür olduğu bir dünyaya kavuşmak dileğiyle diyerek burada noktalıyor ve Kurtlarla Koşan Kadınlar’ın yazarı Clarissa Pinkola Estes’in hayatına geçiyorum.

9. Clarissa P. Estes Kimdir?

"Eğer içgüdüsel psişe, "Dikkatli ol!" diye uyarıyorsa, kadınlar bunu önemsemelidir. Derin sezgi, "Bunu yap, şunu yap, bu yoldan git, burada dur, şuradan ilerle" diyorsa, kadınlar onun planına göre gerektiğinde düzeltmeler yapmalıdırlar. Sezgi bir kez danışılıp sonra unutulacak, tek kullanımlık bir şey değildir. Kadınların işi, ister içerideki bir iblisle çatışmaya girmek, isterse dışarıdaki dünyada bir görevi yerine getirmek olsun, yol boyunca bütün adımlarda ona danışılmalıdır." (sayfa 123)

Kadın doğasına dair çalışmalarıyla tüm dünyada adını duyuran Dr. Clarissa Pinkola Estes, 1945’te ABD Indiana’da dünyaya geldi. Şair, yazar, akademisyen, psikanalist gibi birçok farklı tanımın altında ismine rastladığımız Estes, aynı zamanda bir “cantadora”dır. Latin geleneğine dayanan bu kelime, eski öyküleri toplayıp saklamak anlamına gelir. Estes de kendini bu şekilde tanıtmayı uygun görüyor ve Kurtlarla Koşan Kadınlar isimli bu başyapıtı okumuş olan herkesin de kabul edeceği üzere, cantadora terimini sonuna kadar hak ediyor.

Psikanalist kimliğiyle birçok başarısı bulunan Estes’in doktora çalışması ise kültürlerarası araştırmalar ve klinik psikoloji üzerinedir. Akademik kariyeri boyunca Carl Gustav Jung üzerine araştırmalar yapan ve kuramlarını Jungcu bir bakış açısıyla oluşturan Estes, Kurtlarla Koşan Kadınlar’da da yine bu tutumunu devam ettirmiş ve yıllarca biriktirdiği öyküleri anlattıktan sonra analizlerini Jungcu bir bakış açısıyla yapmıştır.

İsviçre, Zürih’te bulunan Uluslararası Analitik Psikoloji Kurumu tarafından Jungcu Psikanalist Diplomatı unvanına layık görülen Estes ayrıca ABD’de C.G. Jung Eğitim ve Araştırma Merkezi adlı kurumun başkanlığını da yapmıştır. Psinalizin bir diğer büyük ismi Sigmund Freud’un karşı safında yer alan Dr. Pinkola Estes bu sebeple belirli kesimler tarafından eleştirilse de, bu durum eserlerinin ölümsüz olmasına engel değildir zira Kurtlarla Koşan Kadınlar, kadınların içsel dünyasını resmetme konusunda oldukça başarılıdır ve bu alanda yazılmış en iyi eserler arasında yer alır.

10. Kadınların Kutsal Kitabı: Kurtlarla Koşan Kadınlar

"Kadınların yüzlerce belki binlerce kere şöyle dediklerini duydum: "Sezgime kulak vermem gerektiğini biliyordum. Şöyle şöyle yapmam/yapmamam gerektiğini hissettim, ama dinlemedim. Derin sezgisel benliği, ona kulak vererek ve öğütlerine uygun davranarak besleriz. O kendi başına bir şahsiyettir; içerdeki kadının psişik topraklarında oturan, sihirbaz kuklası büyüklüğünde bir varlıktır. Bu bakımdan, vücuttaki kaslara benzer. Eğer bir kas kullanılmazsa, sonunda zayıflar. Sezgi de tam anlamıyla böyledir: Besin olmazsa, uğraş olmazsa, pörsür." (sayfa 106)

İnsanlık tarihi boyunca bastırılan, örselenen, aşağılanan ve önü kesilen kadın var olmaya devam eder ve insanlığın devam etmesinde de en büyük rol sahibidir elbette. Her yandan tahakküm altına alınmaya çalışılan ve erkek egemen dünyaya itaat etmeye zorlanan kadınlar ilkçağlardan itibaren üretimleriyle insanlığı beslediler. Yukarıda adı geçen ve geçmeyen tüm kadınlar ve onların zihinlerinden çıkan tüm kültür-sanat ve bilim eserleri işte bu var oluşun en büyük temsilidirler.

Kadınların dünyasına ve doğasına dair birçok kitap kaleme alınmıştır ve bu alanda üretim günümüz dünyasında da devam etmektedir. Clarissa Pinkola Estes’in Kurtlarla Koşan Kadınlar’ı da bu kitaplardan biridir. Yayımlanalı henüz çok fazla olmamasına rağmen modern bir klasik olarak andığımız bu kitap, kadınların doğasını derinlemesine analiz etmesi bakımından eşsizdir. Bu da haliyle yazarını yaşayan bir efsane konumuna getiriyor. Kitabı okuyan ve kendi bedenenine, psişesine (ruhuna) dair şeyler öğrenen kadınlar şüphesiz ki Estes’e çok şey borçlu.

Estes, ilkçağlardan itibaren kadınlar tarafından üretilmiş olan her şeyi okuyarak, gözlemleyerek, üzerlerinde düşünerek kendi ruhunu besledi ve bunun sonucunda kağıdı kalemi eline alarak hepsini bir süzgeçten geçirip zihninde kalanları damıtarak işte ortaya bu kitabı çıkardı. Nasıl bu kadar emin olduğuma cevap verecek olursam eğer, bu kitap kadınların kutsal kitabı olarak anılmayı hak edecek denli büyük bir eser. Kendinden önceki dünyada yaşamış olan kadınlar, onların ruhları ve eserleri analiz edilmeden böyle bir kitap yazılamaz. İddialı cümleler olduğunun farkındayım fakat Kurtlarla Koşan Kadınlar sınırsız övgüyü hak eden kitaplardan olduğu için durmak yerine onu övgülerle süslemeye devam etmek daha yerinde olacaktır. Bütün kadınların okuması gereken değerli bir eser hakkında konuşmaya devam edelim.

11. Masallar, Mitler ve Öyküler Aracılığıyla Psikoloji Bilimini Güçlendirmek

"Bu, kadınlarla ilgili öyküler içeren bir kitaptır ve bu öyküler yol boyunca yıkılmadan duran işaretler gibidir. Doğal olarak kazanılmış kendi özgürlüğünüze; kendinizden, hayvanlardan, yeryüzünden, çocuklardan, kız kardeşlerden, sevgililerden ve erkeklerden hoşnutluk duymanıza giden yolda size destek olsun diye okumanız ve üzerinde düşünmeniz içindir." (sayfa 35)

Kadınların doğasına ilişkin çok şey yazılıp çizilmiş olsa da, hiç kimse Estes’in ilerlediği yoldan ilerlemedi. Onu farklı kılan şey 25 yıla yayılan bu yazma serüveninde masallardan, mitlerden, destanlar ve öykülerden yararlanmış olması. Kadınlar için yalın ve doğal çözümler arayışında olan Estes bunu sözlü gelenek ürünlerinden yararlanarak başarıyor. Hikâye anlatma geleneği insanlığın ilk oluştuğu andan itibaren vardır. Sözlü gelenekle yapılan aktarımlar yazılı geleneğe dönüşmeye başladı ve bu sayede bizler 21. yüzyılın dünyasında şanslı insanlar olarak binlerce yıla yayılan bir hikâyecilikle karşı karşıyayız.

Çocukluğundan itibaren ailesinden dinlediği öyküleri unutmayan Clarissa Pinkola Estes büyüdüğünde de bu dünyada kopmuyor ve yine ailesinden, dostlarından, yakınlarından ve tanımadığı insanlardan öyküler dinlemeye devam ediyor. Çünkü o bir “cantadora” yani bir hikâye toplayıcısı, avısı. Peki ne mi yapıyor Estes bu hikâyeleri? Karşınızda duran kitabında ve başka çeşitli çalışmalarında (deneme, makale, radyo yayını) kullanıyor.

12. "Kurt" ve "Kadın"ın Ortak Noktası: Vahşi Doğa

"Sağlıklı kurtlar ve sağlıklı kadınlar belirli ruhsal karakteristikleri paylaşırlar: Keskin bir duyarlık, oyuncu bir ruh ve yoğun bir kendini adama kapasitesi. Kurtlar ve kadınlar, doğaları, araştırıcılıkları, büyük bir dayanıklılık ve güce sahip olmaları bakımından yakın akrabadırlar." (sayfa 16)

Kadınların içlerindeki sese kulak vermelerinin oldukça önemli olduğunu söyleyen Estes, kendi içine dönerek bir değişim yaratmaya başlamanın önemine değiniyor. Her şeyin ama her şeyin öncelikli olarak kadının kendi bedenini ve ruhunu tanımasıyla başlayan bir süreç olduğunun altını çiziyor. Kadınların içinde yer alan doğal sesi dinlemelerini ve onun götürdüğü yere gitmelerini öğütlüyor. Her kadının içinde bulunduğunu söylediği yaratıcılık, beceriklilik ve sınırsız gücün ortaya çıkarılması için son derece önemli noktalara parmak basıyor ve elzem olan ifadelerde bulunuyor. Tüm bunları vahşi bir hayvan olarak bildiğimiz “kurtlar" üzerinden yapıyor.

Henüz önsözde kurtlar ve kadınlar arasında bir bağ kuran ve bunu açıklayan yazar aynı zamanda bütün kitabını bu eksende yazıyor. Kurtların içgüdülerinin ve doğasının kadınların içgüdüleri ve doğasıyla çok fazla benzerlikler taşıdığını söylüyor ver verdiği örneklerle de bunu kanıtlıyor. Kurtların yabanıllığını kadınların yabanıllığına benzetiyor ve içinde bulunduğumuz dünyada güçlü olmak isteyen her kadının da aslında biraz yabani olması gerektiğini ifade ediyor. Bunun nasıl yapıldığına dair şüpheleriniz olmasın zira kitabı bitirdiğinizde içinizdeki dişi kurdu keşfetmiş olacağınızı net olarak ifade edebilirim. Estes de anlattığı masal ve hikâyelerle bunu garanti altına alıyor zaten.

İnsanlığın kolektif bilinçaltının aynaları olduğu söylenir masalların. Hatta bunu destan, efsane, mit, söylence, fıkra ve öykü gibi türlerle de çoğaltabiliriz fakat kitabımızdaki en önemli unsur “masal” olduğu için bu kısımdan devam edelim.

Masallar aracılığıyla kadın psişesinin derinliklerine inen Estes, psikoloji biliminin de yardımıyla ortaya muazzam bir işçiliğe sahip olan devasa bir eser çıkarıyor. Masal tadında terapilerle kendi hastalarını yıllarca tedavi eden Estes artık büyük bir bayrağı eline alıyor çünkü yeni hedefi ulaşabileceği bütün kadınlara ulaşmak ve onların daha bilinçli bireyler olmalarına katkıda bulunmak. Bir yol gösterici unvanı taşıyor ve şiirsel bir kadınlık destanı kaleme alıyor.

13. Kadın Doğasının Kusursuz Analizi

Bir kadın aslında neyi arzular? Bu eski bir sorudur, bütün kadınların sahip oldukları vahşi ve gizemli doğaya ilişkin ruhani bir bilmecedir. Chaucer'ın “Bathlı Kadın'ın Hikâyesi”ndeki cadalozun bu soruya cırlayarak verdiği yanıta göre, kadınlar kendi hayatları üzerinde hâkimiyet kurmak isterler ve bu hiçbir şekilde değiştirilemez bir olgudur... (sayfa 134)

“Vahşi Kadın Arketipine Dair Mit ve Öyküler” alt başlığıyla yayımlanan kitap, kadınların vahşi yönlerini ortaya çıkarmayı hedefliyor. Arketipler üzerinde kadın doğasının analiz ediyor ve kurtlarla kadınların vahşi yanlarını gözler önüne seriyor. Aynı zamanda zarafet timsali olan kadın bedeninin vahşi yanlarını da görmemizi sağlıyor ve kurtların topluluk üyelerine bağlı olmaları ile kadınların topluluk içindeki rollerini örneklerle masaya yatırıyor. Adeta cımbızla seçtiği fevkalade örneklerle bunu başarıyor elbette.

Kitap boyunca birçok masal ve öykü anlatıyor bizlere Pinkola Estes. Hayatı boyunca derlediği öykülerden kendince en önemli olduğunu düşündüklerini seçiyor ve öncelikle sözlü gelenekten yazılı geleneğe geçirmek amacıyla en başta masalı/öyküsü bizlere kendi kaleminden aktarıyor. Bu kısımlar genelde birkaç sayfayı geçmeyecek şekilde çıkıyor karşımıza. Asıl önemli olan kısım bundan sonrası tabii ki.

Masalları kadınların ailesiyle, toplumla ve sevgilileriyle olan ilişkileri bağlamında, hayatta aldıkları ve alacakları kararları, hayalleri, arzuları gibi konular çerçevesinde, sevinçleri ve hüzünleri ekseninde incelikle analiz ediyor Estes. 500 sayfa boyunca neredeyse değinebileceği her şeye değiniyor ve kadınların doğasına dair kapsamlı bir metne imza atıyor. Bir sözlük olarak da değerlendirilebilir pekâlâ zira kadın doğasına dair aradığımız her şey bu kitabın satırları arasında bizi bekliyor.

14. "Orman" Metaforuyla "Eve Dönmek"

İnsanın ayağa kalkıp nereye ait olduğunu aramaya çıkması gerekir. (sayfa 200)

Kadınlara, en yakın ormana dalmalarını öğütlüyor Clarissa. Korkmamalarını ve ormanda ilerlemelerini söylüyor. İlerledikçe, vahşi doğayla karşılaşılacağını belirtiyor. Bunu ister metafor olarak alın ister gerçek olarak, değişmeyen tek şey her iki yolda da ilerlendiğinde mucizevi bedenlerinize dair keşiflerle dolup taşacaksınız diyor. Vahşi ruhunuzu keşfetmek, onunla iletişim kurmak ve yönlendirmek, uygulamaya geçerek çevrenizdeki insanları da bu yolculuğa katmak kadınların kendileri ve diğer insanlar için yapabileceği en büyük iyiliklerden biri olacaktır şüphesiz.

Çıkılan bu yolculuklardan sonra eve dönmenin önemine de değinmeyi ihmal etmiyor Estes. Zira eve dönülmediği taktirde uygulama kısmı zayıf kalacaktır ve öğrenilenler ortak bellek aracılığıyla geleceğin dünyasına aktarılamayacaktır. Çünkü eve dönmek, kendine dönmektir. Bir bütündür bu.

15. Kitabın Şablonu ve Masallardan Örnekler:

"Eğer size bir ara meydan okuyan, işe yaramaz, şımarık, kurnaz, asi, itaatsiz, isyankâr denmişse, doğru yoldasınız." (sayfa 221)

Yazar, kitabını 16 farklı kategoriye ayırıyor ve bu 16 ana başlığın 100’den fazla da ara başlığı bulunuyor. Bahsedilen masalların sayısı ise 20. Bu masalları tek tek, uzun uzun açımlıyor ve görünenin ardındaki görünmeyenleri, gizli ve saklı kalmış gerçekleri Jungcu psikanalist bakış açısıyla anlatıyor.

Masallardan bazıları birçoğumuzun defalarca dinlediği ve okuduğu bilindik eserler olmasına rağmen birçoğuna ise ilk defa bu kitapta tanıklık ediyoruz. Mavisakal, Çirkin Ördek Yavrusu, Küçük Kibritçi Kız gibi hemen herkesin en az 1 kez duyduğu bu meşhur masalların yanı sıra, Hilâl Ayısı, Altın Saçlı Kadın, Yanlış Zigot, Bilge Vasalisa gibi ilk defa duyacağımız muazzam masallara da tanıklık ediyoruz. Daha da iyi olan bir şey var ki o da tüm bu anlatılara bambaşka bir gözden ve daha önce hiç bakılmamış açılardan bakan Clarissa Pinkola Estes’in ustalığı. Bunu kitap boyunca hissedeceksiniz.

16. Erkekler Neden Kurtlarla Koşan Kadınlar'ı Okumalı

Eğer erkekler bir gün kadınları anlayacaksa, kadınların da vahşi dişinin çeşitli biçimlerini onlara öğretmeleri gerekecek. (sayfa 110)

Bu eseri adından dolayı "kadın kitabı" olarak gören erkeklere büyük bir yanılgı içinde olduklarını söylemem gerekiyor. Her zaman kadınları anlamadığından yakınan erkeklerin yapmaları gereken şey en kısa sürede bu kitabı okumaktır. Kadınların dünyasına ve derin doğalarına dair esrarengiz, yararlı ve değerli bilgilerle dolup taşacakları için, bundan sonraki hayatlarında kadınlara karşı daha nazik olacaklarını düşünüyor ve umuyorum.

Annemizle, kız kardeşimizle, sevgilimizle, iş yerindeki kadınlarla, çevremizdeki diğer kadınlarla olan iletişimlerimizi güçlendirmek ve onları daha iyi anlamak adına bu kitabın biz erkekler tarafından da okunması şarttır. Bunu bir görev edasıyla, sorumluluk bilinci dahilinde yapmak elbette ki bizleri kadınlara karşı daha saygılı kılacaktır.

17. Son Söz

Bir kadın, gücün karşısında ayakta durabilmelidir, çünkü sonunda bu gücün bir kısmı onun olacaktır. (sayfa 109)

Kadınların ikili doğasına, vahşi ruhuna, doğal psişesine dair bir saygı duruşu olan Kurtlarla Koşan Kadınlar, dünyada kadına biçilen rolleri ve toplumsal cinsiyeti ters yüz ediyor ve boyun eğdirilen kadınların, öğrenilmiş çaresizliğe kurban giden, ezilen, örselenen tüm kadınların yolunu aydınlatan bir ışık görevi üstleniyor.

Kitap hakkında okuduğum tüm olumsuz yorumlara gülümsedim ve önemsemedim. Bu kitabın değerini anlatmak için de bugüne kadar hiçbir kitaba yazmadığım kadar detaylı bir yazı yazmak istedim. Başardıysam ve kitaba dair farkındalık oluşturduysam ne mutlu bana. Eğer bu kitap şu anda kullandığınız çantaya sığmayacak kadar hacimliyse, çantanızı değiştirmenizin vakti gelmiş demektir hanımlar. Yanınızda bu kitapla gezdiğinizde veya başucunuzda bu kitapla uyuduğunuzda kendinizi daha güçlü hissedeceğinize eminim.

“Dünyanın bütün kadınları birleşin!” diyor ve kapitalist sisteme meydan okuyan Karl Marx’a selamla bitiriyorum. Clarissa P. Estes'in Kurtlarla Koşan Kadınlar’da yapmaya çalıştığı şey de tam olarak budur aslında: Charles Chaplin'in Modern Times (Modern Zamanlar) filminde kapitalizm çarkları arasında kaybolup gitmesi gibi, içinde bulunduğumuz bu dünyada kadınların da o şekilde ezilmemelerini, erkek egemen toplumlarda kaybolmamalarını ve onların hak ettikleri yerde olmalarını sağlamak.

Kurtlarla beraber koşmaktan korkmayın…

Buraya kadar sabırla okuyan herkese teşekkür ediyor ve kitabı okumaya karar vermiş olanlara keyifli okumalar diliyorum. Okuyanlar ise zaten şanslılar.

Kendimiz olmamız , diğer pek çok kişi tarafından dışlanmamıza neden olur, buna karşılık başkalarının isteklerine boyun eğmemiz de kendi kendimizden sürgün edilmemize yol açar. (sayfa 101)