Kadına şiddet mi dediniz: Eğitim şart ama istihdamsız olmaz

Yılın ilk yazısını kadınlara ayırmak istedim. Son dönemde kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri haberleri toplumsal bir travma yaratacak cinsten. Burada sıralamak istemiyorum. Zaten aklıma geldikçe hem anlam veremiyor hem de böyle bir dünya nasıl hala ayakta kalabiliyor şaşırıyorum. Türkiye özelinde değil küresel ölçekteki bu çürüme karşısında helak olmamız gerekirdi ki bence işaretleri fazlasıyla belirdi. Ruhu şad olsun merhum Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk Hocamız'ın ebediyete intikal etmeden evvelki son eserlerinden biri "Kötülük Toplumu" adını taşıyordu. Kur'an-ı Kerim ışığında nasıl kötülük toplumu haline geldiğimizi ve yine Kur'an'daki kıssalardan örneklerle bu derece çürüyen toplumların nasıl helak olduğunu gözleri önüne sererek adeta "Aman vakit varken bu bataklıktan çıkalım" diyordu.

Şüphesiz sadece dini açıdan değil sosyolojik anlamda da kötülükle anılan bir toplumun çürüyüp kokuşması, hastalıklar yayması ve tıpkı kanser gibi temiz hücreleri de etkileyip bedeni çökertmesi kaçınılmazdır. Kimse kusura bakmasın ben bu kötücül toplumu yaratan etmenlerin başında iki şeyi hemencecik size söylerim: Neoliberal kapitalist düzen ve erkek egemen sistem.

KADINLARIMIZ CESURLAR

Madem ki kapitalist düzende yaşıyoruz. O zaman bu düzenin ana aktörleri olan emek ve sermaye sınıfları da bu kanseri yenebilmek için bir sevgi dilini oluşturmalıdır. Ben geçenlerde gördüm ve çok hoşuma gitti. Borusan Holding "sevgi dilde başlar" diyerek özellikle dilimize yapışmış erkek egemen söylemlere karşı bir kampanya başlatmış. Yine Türkiye'nin en büyük sermaye gruplarından Koç Holding, bünyesindeki şirketlerle Birleşmiş Milletler'in #HeforShe hareketine destek veriyor. Birçok kurumsal yapı bu tür girişimlerle toplumda farkındalık yaratmanın peşindeler. Sabancı Holding'in başında da Güler Sabancı Türkiye'nin en güçlü kadını olarak yer alıyor. TÜSİAD ülkenin en zor dönemlerinde üst üste üç kadını (Arzuhan Doğan Yalçındağ, Ümit Nazlı Boyner, Cansen Başaran Symes) başkan olarak seçti. Tüm siyasi baskılara rağmen o üç kadın da çok başarılı işlere imza attılar. En son bir yazarın kendisi hakkında yazdıklarına içerleyen Ümit Boyner bana, (mealen yazıyorum) "Ben aslanlar gibi çıkıp karşılarına (iktidara yönelik) doğruları söyledim" demişti. Kale Grubu'nun patronu Zeynep Bodur Okyay'dan Şölen Yönetim Kurulu Başkanı Elif Çoban'a kadar sohbet etme fırsatı bulduğum saymakla bitiremeyeceğim birçok örnek var. Sadece üst düzey yönetici bazında değil teknik kadrolarda da kadınlarımız tüm zorluklara rağmen yer alıyor, birçok fedakarlıkla önemli işlere imza atıyorlar.

MEDYAYA DAHA ÇOK KADIN ELİ DEĞMELİ

Ekonomi basını açısından değerlendirirsek o kadar gazete ve TV içerisinde ekonomi müdürü kadın olan çok az medya organı var. Cumhuriyet'in Ekonomi Müdürü Olcay Büyüktaş Akça, Dünya Gazetesi İstihbarat Şefi Özlem Ermiş Beyhan, Dünya Finans Müdürü Ece Ceyhun ve CNN Türk Ekonomi Müdürü Ebru Baki. Elbette diğer kademelerde de çok sayıda kadın muhabir, editör var. Ama köklü gazetelerde bir kadın genel yayın yönetmeni yok mesela. Aynı durum bizim Ekonomi Gazetecileri Derneği'nde de geçerli. Asil yönetimde tek bir kadın var. Sabah Gazetesi Yazarı ve Ekonomi Müdür Yardımcısı sevgili arkadaşımız Dilek Güngör. Kadın gazeteci arkadaşlar basın STK'larında daha çok görev almalılar. Bu konuda biraz çekingen olduklarını gözlemliyorum.

Unutmadan Dünya Gazetesi'nin patronunun bir kadın olması da Türk basını için bence bir onur nişanıdır.

AYDINLIK FARKI

Aydınlık olarak bizim de hem istihbarat şefimiz (Sezim Özadalı) hem de yazı işleri müdürümüz (Cansu Yiğit), toplum servisi şefimiz (Özlem Konur Usta), Yurt Haberler Şefimiz (Füsun İkikardeş), kadın ki gururla her yerde dile getiririm. Aydınlık kadınlar konusunda da hep öncü olmuştur. Türkiye Gazeteciler Sendikası'ndaki temsilcimiz (İlkay Akkaya) de bir kadın. İyi ki halkla ilişkiler (PR) tarafında kadın ağırlığı biraz fazla da durumu kotarıyor. Ancak onun da neden fazla olduğu belli! O konuya hiç girmeyelim. Ayrıca konuşulması gereken bir durum. Çünkü yakın zamanda konuştuğum genç bir kadın PR'cı arkadaş ne tür tacizlerle karşılaştığını anlatınca kanım donmuştu.

Öte yandan sendikalarımız bence burada geri planda kalıyorlar. Ben bakıyorum sendika başkanlarımız hep erkek. Bir Yaşar Seyman'ı biliyorum kadın sendikacı olarak öne çıkan.

İşte malum geçen hafta Posta Gazetesi manşetten bir fotoğraf yayınladı: Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin Aralık ayı ihracat verilerini açıkladığı Ankara'daki toplantıda onlarca erkeğin arasında bir kadın birlik başkanının sadece saçı görünüyordu. Bir utanç tablosu olarak duvara asılası. Bence yılın fotoğrafıydı o! Ne yazık ki TOBB, TİM, İSO, İTO, ATO gibi büyük odalarımızda kadın üye sayısı çok az. TBMM'ye değinmiyorum bile başımıza taş yağar!

HOLLYWOOD'DAN YÜKSELEN SES

Uzun bir girizgah oldu farkındayım. Söylenecek çok söz var. Dün gece malum ABD'deki Oscar ödüllerinin habercisi sayılan Golden Globes'da cinsel şiddet mağdurlarına destek vermek ve kadına yönelik şiddete dikkat çekmek için beyaz perdenin ve şov dünyasının yıldızları siyah giyindiler. Ben de bugün işe siyah giyinip, iş yerinden kadın bir arkadaşımın doğum günümde hediye ettiği bordo kravatımı takarak geldim. Golden Globes'da ödül alan Oprah Winfrey'in "Erkek iktidarının zamanı geçti" çıkışı da bence farkındalık açısından önemliydi. Özellikle son dönemde taciz skandallarıyla çalkalanan Hollywood'un belki de kendini bir nevi hizaya çekme hamlesiydi. Ben Aralık'ta gösterime giren Star Wars: The Last Jedi filmine de bu açıdan ayrı bir önem atfettim. Güçlü kadın karakterlerin hikayeye yön vermesi güzel bir mesajdı.

Şimdi hikaye faslı bu kadar gelelim iktisadi kısmına. Öyle çok sayılara filan boğmayacağım. Elbette kadına karşı şiddeti bitirmenin yolu doğru bir eğitimden geçiyor. Ancak her iki tarafta da eğitimli nüfusun işsiz kalmasına ne demeli?

BU İNSANLAR NEDEN İŞSİZ?

Bakınız TÜİK'in Eylül 2017 işgücü istatistiklerine göre Türkiye'de 3 milyon 126 bin yüksek öğretim mezunu kadın işgücümüz var. Bunlardan 2 milyon 466 bini istihdam edilmiş. İşin bir de diğer boyutu var. İşgücüne dahil olmayan üniversite mezunu kadınlarımız onların sayısı da tam 1 milyon 149 bin. Elbette herkes işgücüne dahil olacak diye bir kaide yok. Örneğin kimisi özürlü, hasta, yaşlı veya sağlık nedeniyle, kimisi emeklilik, eğitim hayatının sürmesi, mevsimlik işçi olması gibi nedenlerle işgücüne katılmıyorlar.

Ancak iş bu 1 milyon 149 bin kişilik iyi derecede eğitimli kadınlarımız içerisinde çalışmaya hazır olan ancak iş bulma ümidi olmaması veya diğer nedenlerle işgücüne eklenmeyen 210 bin kadınımız var. Bunun yanında 564 bin kadın da kişisel, ailevi nedenler ve ev işleri yüzünden işgücüne dahil olmuyor. 774 bin kişilik eğitimli bir kadın nüfus işgücü dışında.

Resmi istatistiklere göre üniversite mezunu kadın işsiz sayımız ise 659 bin. Yaklaşık 1.5 milyon üniversite mezunu kadın istihdam dışında. İşte ben yazının başlığını bu yüzden öyle attım. Eğitim şart ama istihdamsız olmaz. Kadınlarımız özellikle iyi eğitimli kadınlarımız ne kadar çok iş hayatında yer alırsa; kapitalist ilişkilerin üstüne bir de erkek egemenliğin hakim olduğu şu sistemde bir evrilme yaşarız diye düşünüyorum. Buradan neoliberal kapitaist düzeni yıkmanın yolu daha çok kadın emeğinden geçer gibi bir anlam da çıkarılabilir ancak o fazla iddialı olur. Unutmadan; TÜSİAD'ın da bir dönem sloganıydı: "Tek kanatla geleceğe uçamayız!"