Kadınların en özgür olduğu ülke

Yalnız bir kadının tek başına, gece yarısından sonra, taciz, saldırı tehdidi hissetmeden, korkusuzca ve özgürce dolaşabileceği, çekinmeden bir taksi çevirebileceği, eve döndüğünde eşine ya da ebeveynlerine hesap vermek zorunda olmadığı bir ülke var mıdır?

Düşünün, bir kadının cinsel kimliğinden bağımsız, insan olarak algılanacağı ve bunun rahatlığı ile davranabileceği bir ülke var mıdır?

Sizce işyerinde, okulda, siyasal yaşamda cinsel kimlik nedeniyle olumsuz muamele uygulamanın suç sayıldığı ve cezalandırıldığı ülke var mıdır?

Hayır, espri yapmıyorum. Peşinen nerdee demeyin. Bu soruların hepsine güvenle yanıt verebileceğiniz bir ülke var: Çin Halk Cumhuriyeti.

Öyle İzlanda veya Lüksemburg gibi bir avuçluk kayırılmış bir coğrafyada değil, 1 milyar dört yüz milyonluk bir ülkede bunu sağlamanın hiç de kolay olmadığını kabul edersiniz. Bunu başaran iradenin muazzam boyutlarını düşünün.

Üstelik bu yücelik feodal kuralların işlediği bir kadın anlayışını değiştirip dönüştürerek gerçekleştiriliyor. Örneğin 1906'ya kadar, küçük ayaklı kadınlar tercih edildiği için genç kızların çoğunun ayakları demir çubuklarla bağlıydı ve 1950'ye kadar evlenme çağına gelen kadınlar en yüksek teklifi verene yasal olarak satılabiliyordu.

Çin’in sosyalist bir ülke olduğunun en önemli kanıtı Çin’deki kadının yüksek düzeyidir. Çin, kadınların en özgür konuma sahip olduğu ülkeyi sosyalizm sayesinde yarattı.

UYGARLIĞIN ÖLÇÜSÜ KADININ DÜZEYİ

Bir ülkenin uygarlık düzeyi, kadına verdiği değerle ölçülür. Kadınlarının yaşam koşullarına bakıp o ülke hakkında kolayca karar verebilirsiniz. Uygarlaşma, kadın ile erkeğin ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel hak eşitliğini sağlamak ve bin yılların kadını aşağı gören anlayışının hem erkeklerde hem de kadınlarda değişmesi ile gerçekleştirilir. Tarih boyunca kadınların kurtuluşu ve ilerlemesi, insanlığın kurtuluşu ve ilerlemesi için vazgeçilmez olmuştur.

Koronavirüs salgınıyla, en çok kadınların, çocukların ve yaşlıların perişan olduğu Batı dünyası, umut için yükselen Avrasya uygarlığına yönelmişken, Çin’deki gelişmelere dikkat kesilmişken, bizdeki Batı hayranları hâlâ aynı “Çin’se olmaz!” plağını döndürüp döndürüp çalıyorlar.

DÜNYA GİDİYOR MERSİN’E KILIÇDAROĞLU TERSİNE

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Portekiz’de Sosyalist Enternasyonal toplantısı sonrasında şu veciz sözleri sarf etmişti: “Yönümüz Şanghay’a doğru değil Batıya doğrudur!” Kılıçdaroğlu’nun şu tekerlemesini çok sık duyuyoruz: ''Biz yönümüzü Doğu'ya değil, Batı'ya çevirmiş bir toplumuz. Batı derken bir coğrafyayı değil; çağdaşlığı, uygarlığı kastediyoruz.”(1)

Kılıçdaroğlu, Antalya’da Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne tam üye olma isteğine şöyle karşı çıkmıştı. “Şanghay Beşlisi… Dikta yönetimlerinin olduğu bir sürece Türkiye'yi mi sürükleyecekler?” (2)

Kılıçdaroğlu, 22 Nisan 2020’de Cumhuriyet gazetesinde yayınladığı “yeni bir uygarlık inşa etme” çağrısı olarak takdim edilen yazısında, çağdaş uygarlığa karşı, Batı’nın çöken uygarlığına bağlılığını “otoriter” iktidarlara karşı mücadele olarak ilan etti: “Kasım 2017’de Avrupa Parlamentosu’nda yaptığım konuşmada, Karl Marx’ın ‘Dünyanın bütün işçileri birleşin’ sloganına atfen, otoriter iktidarlara karşı ‘Dünyanın bütün demokratları birleşin’ çağrısında bulunmuştum.” (3) Trajik değil mi?

Batı bize çağdaş olmanın kıstasını, Facebook, Whatsapp, Twitter’ı kullanma olarak gösteriyor. Bunları kısıtlayan ülkeler ise “otoriter, dikta yönetimleri” oluyor. Kılıçdaroğlu’nun uygarlık ölçütü de bu.

ÇİN’DE KADININ BAŞ DÖNDÜREN YÜKSELİŞİ

Çin Komünist Partisi (ÇKP) başlangıcından beri, kadınların özgürleşmesi ve cinsiyet eşitliği için mücadele ediyor. 1949'da Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurulması, Çin'deki kadınlar için yeni bir çağ başlattı ve binlerce yıldır ezilen ve köleleştirilmiş kadınları, kendi kaderlerinin efendilerine dönüştürdü.

Çin ulusu yükselirken, ekonomisi daha zenginleşirken ve toplumsal yapısı güçlenirken, Çinli kadınların sosyal statüsü muazzam değişikliklere uğradı.

1960'lardaki Kültür Devrimi sırasında, kadınlar erkeklerle omuz omuza çalışan "cinsiyetsiz yoldaşlar" haline geldi. İlk defa birçok kadını, erkeklerle aynı seviyeye getirdi. Ve Çin'in kadın istihdam oranında dünyanın bir numarası oldu. Çin’de uygulanan tek çocuk politikası, kadınların yükselişinin ikinci nedeniydi.

Çin’de kadının konumunu gelin Çin’e karşı hep önyargılı ve aşağılayıcı olan Batı kaynaklarından gösterelim. Hem de ABD’nin bir numaralı “düşünce kuruluşu” olarak gösterilen Uluslararası Stratejik Çalışmalar Merkezi (Center for Strategic International Studies-CSIS) kaynaklarına bakalım. 25 Ağustos 2020 tarihinde güncellenen “Çin’deki kadınlar diğerlerinden daha mı eşitsiz,” başlıklı raporunda önemli karşılaştırmalar var. (4)

CSIS, sağlık hizmetlerine erişimin ve kadın ve bebek sağlık hizmetlerinin düzeyinin, cinsiyet eşitliğinin temel ölçütlerinden bir olduğu saptıyor. “Çin zenginleştikçe vatandaşları daha uzun bir yaşam beklentisine sahip oldu. 2016'da doğan Çinli kadınlar, 2000’de doğanlara göre 4,2 yıl ve 1980'de doğanlardan ise 9,5 yıl fazla yaşamayı bekleyebilirler. Çin'de kadınların yaşam beklentisi 77,8 yıl oldu. 1970'ten bu yana dünyadaki ortalama yaşam artışı hızının üstüne çıktı.” (5)

ABD’nin en katı ideolojik tutuma sahip kurumu kadının konumundaki gelişmenin arkasındaki gücün, Çin Komünist Parti olduğunu saklayamıyor:

“Komünist Parti, 1949'da iktidara geldikten kısa bir süre sonra, vatandaşlarına parasız ya da çok az maliyetle sunulan devlet güdümlü bir sağlık hizmeti yarattı. Bu hizmetler 1980'lerde piyasa temelli bir sağlık sistemine dönüştürüldü. 2009 yılında Başkan Hu Jintao, ‘herkesin temel sağlık hizmetlerinden yararlanmasını’ sağlamak için kapsamlı sağlık reformları başlattı. Bu çaba büyük ölçüde başarılı oldu ve 2012 itibariyle, Çin vatandaşlarının yüzde 95'i mütevazı düzeyde sağlık sigortası alıyor. Bu, Çin'in büyük nüfusu düşünüldüğünde çok daha etkileyici.” (6)

Kadının durumunu iyileştirmek için devletin imkanlarının seferber edildiğini belirten CSIS raporu, Çin yönetiminin özellikle kadınlar için tasarlanmış programlar başlatmasını örnek veriyor. 2001-2010 Kadın Gelişimi Ulusal Programı ve bunu izleyen 2011-2020 Ulusal Kadın Gelişimi Programı somut kazanımlar sağladı. 2013 yılında Çin’deki kadın nüfusunun yüzde 68.7’sinin sağlık taramasından geçtiğini aktarıyor. Üç yıl önceye göre artış oranı yüzde 7,5.

Anne ölüm oranı da kadın sağlığının önemli göstergelerinden. Çin, Dünya Bankası'na göre, 1990'da 100 binde 97 olan anne ölüm oranını, 2015'te 27'ye düşürdü. Bu oran, Brezilya ve Hindistan gibi kalabalık gelişmekte olan ülkelerin oranından yüzde 50 daha az. Diğer gelişmekte olan büyük ülkelerindeki oran ise Çin’e göre altı katı. OECD ülkelerindeki oran ise yüzde14.

Şimdi sıkı durun: Çin’in 2018’de ulaştığı anne ölümü oranı 100 binde 18.7 oldu.

Çin ayrıca doğum sonrası bakımı iyileştirmek için büyük adımlar attı. Devlet Konseyi tarafından 2012 yılında çıkarılan bir yasa, ücretli doğum iznini 14 haftaya, bazı eyaletlerde ise bir yıla çıkarmıştır. 2016'da Çin, doğum iznini bir ila üç ay daha uzattı. Çin'deki annelik izninin uzunluğu artık birçok zengin Avrupa ülkesinin sunduğu ücretli izinle karşılaştırılabilir durumda. Merkezi yasalara göre annelere zorunlu doğum izni tanımayan ABD'ye göre çok önemli bir gelişme.

KADINLAR İÇİN EĞİTİM EŞİTLİĞİ

Dünya genelinde Kadınlar genellikle erkeklerden daha az eğitim alıyor, bu da ekonomik beklentilerini sınırlıyor.

Çin Halk Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren, halkın tamamının eğitime erişimini artırmak için olağanüstü bir çaba gösterdi. 1986’da çıkarılan Dokuz Yıllık Zorunlu Eğitim Yasası ve 1995 Eğitim Yasası, eğitim programlarına eşit erişimi sağladı. Bu önlemler, kadınların okuma yazma oranının 2000'de yüzde 86,5'ten 2017'de yüzde 92,7'ye yükselmesine katkıda bulundu.

Çin'deki kadınların ortalama eğitim süresi 1990'da 4,8 iken 2017'de 7,6'ya yükseldi ve kız çocukların ilkokula kayıt düzeyi neredeyse yüzde yüze ulaştı. Genç Çinli kadınların büyük çoğunluğu (yüzde 95,9) ortaokullara geçiyor. Bu dünya ortalamalarından çok daha yüksek. Dünyada kız çocuklarının ilköğretime kayıt oranı yüzde 88,3 ve orta öğretim için yüzde 75,9.

ÜNİVERSİTELERDE CİNSİYET EŞİTLİĞİNDE ÇİN LİDER

2008'den beri, Çinli kadınların yüksek öğretim ve lisansüstü eğitime devam etme imkanı erkeklerden daha fazla. Eğitim Bakanlığı'na göre, kadınlar 2017'de Çin'de yüksek öğretim gören öğrencilerin yüzde 52,5'ini oluşturuyor. Davos Zirveleriyle ünlü Dünya Ekonomik Forumu (WEF), yüksek öğretim için cinsiyet eşitliğinde Çin'i 1 numara olarak gösteriyor.

Kız öğrencilerin yurtdışında eğitim görme olasılığı erkek akranlarından daha yüksek. 2014'te ABD'de okuyan Çinli öğrencilerin yüzde 51'ini ve Birleşik Krallık'taki öğrencilerin yüzde 63'ünü kadınlar oluşturuyordu.

YENİ GİRİŞİMCİLERİN ÇOĞU KADIN

Çin’in ekonomik büyümesi genel refahı artırdı, ancak Çinli kadınlar bu kazanımlardan görece daha az yararlandı. 1980'ler boyunca kadınların işgücüne katılımı ortalama yüzde 80 civarındaydı. Bununla birlikte, 2018 itibariyle, kadınların işgücüne katılımı yüzde 68,6'ya düştü, bu ABD'den (yüzde 66,1) biraz daha yüksek ve kabaca Japonya'ya (yüzde 68,7) eşitti.

Bu keskin düşüşün nedenleri çok yönlü. 1990'larda Çin’in devlete ait işletmelerinin yeniden yapılandırılmasının özellikle kadınlar için olumsuz sonuçları oldu. Üretkenliği ve verimliliği artırmayı amaçlasa da özelleştirme süreci düşük vasıflı ve çoğu zaman kadın işçilerin işten çıkarılmasına neden oldu.

2012’den itibaren kadın istihdamı Xi Jinping’in en çok önem verdiği konulardan biri oldu.

2000’lerden itibaren girişimcilik, Çinli kadınların lider rol aldığı alanlardan biri. 2017 WEF raporu, Çin'deki yeni bilişim şirketlerinin yüzde 55'ini kadınların kurduğunu ve ülkedeki tüm girişimcilerin dörtte birinden fazlasının kadın olduğunu saptıyor. (7)

Pekin’in ünlü Tsinghua Üniversitesi'nden psikoloji profesörü Kaiping Peng, Şanghay'ın Pudong veya Pekin'in Merkezi İş Bölgesi'ndeki uluslararası şirketlerin yerel çalışanlarının yaklaşık yüzde 70'inin genç Çinli kadınlar olduğunu belirtiyor.

Toplamda, kadınlar şu anda Çin’in GSYİH'sına yüzde 41 oranında katkıda bulunuyor, bu da Kuzey Amerika dahil diğer bölgelerin çoğundan daha yüksek bir oran. İyi eğitimli, girişken, cesur kadınlar, üretim tarafında, Çin'in en ileri beyin gücünü temsil ediyorlar ve ülkelerini yeni büyümeye itiyorlar. (8)

BM’DE Xİ JİNPİNG’İN KADINLAR İÇİN ÇAĞRISI

Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping, 1 Ekim 2020’de BM’nin 75. Kuruluş yıldönümünde Dördüncü Kadın Konferansı’nda tarihi bir konuşma yaptı. Kadın hakların en yüksek düzeyli sesi oldu.

Kovid-19'un dünya çapında yayılması ekonomiye, istihdama ve insanların yaşamına ağır bir zarar verdi ve kadınlara daha büyük zorluklar getirdi.

Çin, bu amaçla aşağıdaki adımları atmaya çağırıyor:

“Öncelikle, Kovid-19'un kadınlar üzerindeki etkisini en aza indirmemiz gerekiyor. Ayrıca kadın ve kız çocuklarının hak ve menfaatlerinin korunmasını hem halk sağlığı hem de ekonomik yeniden açılma gündeminin üst sıralarına koymalıyız. Özellikle, kadınlar için daha fazla iş fırsatı yaratmalı ve kadın hakları ve çıkarlarının ihlallerini önlememiz gerekiyor.

İkincisi, gerçek cinsiyet eşitliği için çabalamalıyız. Kovid-19 eşi görülmemiş zorlukları dayatırken, aynı zamanda ondan dersler çıkarmamız ve geleceği yeniden şekillendirmemiz için bir fırsat sunuyor. Dünyadaki kalkınmanın daha eşit, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir çarka yerleştirilmesi gerekiyor. Kadınların gelişimi, ilerlemeyi ölçmek için önemli bir kriter. Kadın haklarının ve çıkarlarının korunması, ulusal düzeyde taahhüt haline gelmelidir.

Üçüncüsü, kadınların çağımızın ön saflarında ilerlemesini sağlamalıyız. 21. yüzyılda, kadınların gelişiminde çok yönlü ilerleme olmadan daha iyi bir yaşam arzusu anlamsız olacaktır; bu istek ancak kadınlar bu amaca daha da büyük bir vizyon ve güç kattığında başarılabilir…

Dördüncüsü, kadınların gelişimini ilerletmek için uluslararası işbirliğini geliştirmemiz gerekiyor. Barışçıl ve istikrarlı bir uluslararası çevre ve sürdürülebilir kalkınma olmadan ve BM'nin temel koordinasyon rolünü kullanmadan, kadınların gelişimi ilerleyemez. BM'nin kadınların gelişimini öncelik haline getirmesini destekliyoruz.

Ayrıca BM sisteminde kadınların daha fazla temsil edilmesini desteklemeliyiz. BM cinsiyet eşitliğini teşvik etmek için araç setini genişletmeli ve kadınların gelişimi için uluslararası yol haritasını iyileştirmelidir.

Kadın ve erkek eşitliği, Çin'de temel bir devlet politikasıdır. Kadın haklarını ve çıkarlarını tam olarak korumak için 100'den fazla yasa ve düzenlemeden oluşan bir hukuk sistemi oluşturduk. Nitekim Çin, Dünya Sağlık Örgütü tarafından kadın ve çocuk sağlığında en hızlı gelişen on ülkeden biri olarak kabul edilmektedir. Çin'de zorunlu eğitimdeki cinsiyet farkı büyük ölçüde kapatıldı. Kadınlar, ülkedeki işgücünün yüzde 40'ından fazlasını oluşturuyor. Çin'in yeni kurulan bilişim işletmelerinin yarısından fazlasını kadınlar kuruyor.” (9)

SONUÇ: İSTANBUL SÖZLEŞMESİ DEĞİL KAMUCULUK YAŞATIR

Çin’deki kadınların olağanüstü gelişimi, kamuculuğun başarısıdır. Kalkınmanın merkezine insanı koyunca, halkçı bir devletiniz olursa kadınlar en üst konumda haklar elde eder. Kadınlar ancak sosyalist, toplumcu düzen içinde, korunmaya muhtaç değil, ülkenin ve hayatın yönetenleri olurlar.

Bizim Batı hayranlarının kulağına küpe olsun. Kadını, İstanbul Sözleşmesi gibi emperyalist sözleşmeler değil, kamuculuk yaşatır. Koskoca Çin’i göremeyenlere sözümüz yok!