Kadir İnanır ve nefret söylemi
Nefret söylemi bir yerde değil, her yerde... Zincirinden boşanmışçasına pervasız, acımasızca, önüne gelen her değeri sözüm ona silmek, yok etmek, değersiz sayıp gözden düşürmek için anlaşılmaz ve bağışlanmaz bir biçimde, dur durak bilmeden kusup duruyor.
Sosyal medyada, kimi gazetelerin sütun aralarında, köşe yazılarında, TV kanallarında, giderek kahve köşeleriyle sokaklarda, taşıtlarda kin, nefret, hınç ve bunun doğal sonucu çıkan tartışma ve kavgalar, saldırılar, tacizler, tekme tokat sürüp gidiyor...
ÖTEKİNİ İTİBARSIZLAŞTIRMA
Günümüzde başkalarının kişiliğiyle oynayıp kişilik kazanmak ya da daha yaygın kullanımıyla, “kendi varlığını ötekini itibarsızlaştırarak, aşağılayarak ortaya koymak”, kimi kişi ve gruplar tarafından düzeysiz ve anlamsız ama neredeyse tek eylem türü olarak ortaya çıkıp garip bir şekilde yayınlaşma eğilimi gösterdi.
Kin, nefret, düşmanlık, ötekileştirmekten kaynaklanan itibarsızlaşma çabaları, yalnızca sözde yazıda kalmıyor, giderek toplumda kendine özgü bir eylem biçimi oluşturarak kimi zaman bir minibüste beklenmedik bir tekme, sokakta yüze ansızın atılan bir tokat, kimi zaman da bir dönerci bıçağı olarak karşımıza çıkıveriyor.
Oya Baydar, T24’te, “Bu kadar kin ve nefreti içinizde nasıl barındırıyorsunuz” adlı yazısında bu durumu şöyle tanımlıyor: “En tepeden kaynaklanan, bilinçli olarak topluma dalga dalga yaygınlaştırılan kin, nefret, düşmanlık söyleminin cepheleştirici etkisi altında kalan güruhu anlamak mümkün. Kendilerini Reis’leriyle özdeşleştiren, onun sayesinde ezilmişlikten, mağduriyetten kurtulup iktidara yükseldiklerini ve iktidar nimetlerinden yararlanabileceklerini sanan; kültürel sınıfsal aşağılanmışlık duygularını hedef gösteren ötekilere kin kusarak tatmin etmeye çalışan, çoğu tümüyle cahil, bir bölümü okumuş olsa da çıktığı çevre, yetişme ortamı, itaat ve biat kültürü bagajları yüzünden kafa ve yürek cehaletlerinden kurtulamamış insanlar bunlar... Büyük altüstlük dönemlerinin ve despotik rejimlerin kaçınılmaz değer bunalımının kurbanları ve cellatları...”
NEFRETİNİZİ ERTELEMEK
Onca kardeşlik, birlik ve de beraberlik söylemlerinin taca atıldığı, ya da birileri tarafından çelme takılıp yere düşürüldüğü böylesine bir ortamda, Türk sinemasının ünlü starı Kadir İnanır da nasibine düşeni almaktan kurtulamadı. Onun rahatsızlığını fırsat bilen kimi çevreler, bugüne dek toplumda eşi benzeri görülmemiş bir şekilde bu sanatçıyı itibarsızlaştırma paydasında birbirleriyle adeta yarışa girerek kin ve nefretlerini acımasızca kusmaya yönelerek bu işin ne zaman, nerede, kimlere dek varabileceğinin pervasızca bir örneğini ortaya koydular...
Bir toplumda yıllar yılı, herkes tarafından belirli bir saygı ve sevgiyi haklı olarak gören sanatçıların bile hedef tahtasına oturtulup bir anda yok edilmeye kalkışılmasını yalnızca kin, nefret ve de düşmanlık gibi sözcüklerle de açıklamak yeterli değil. Bu durumu, onun da ötesinde, bir toplumun genleriyle oynayarak, “değer” olarak bilinen her olumlu ögesinin yok edilmesine yönelik, bilinçli bir niyet olarak da tanımlayabiliriz...
Sonuçta Kadir İnanır’ı sever ya da sevmez, oyunculuğunu ya da siyasal duruşunu beğenir ya da beğenmezsiniz... Onlar bir başka şey... Ama onun en çok sevgi ve de duaya gereksinim duyduğu en hassas döneminde, bırakın herhangi bir sevgi sözcüğünü bir yana, biraz olsun, saygı değil, Türk sinemasına onca hizmetinden, verdiği onca emekten, dahası bizlere neredeyse bir yaşam boyu düş şatolarının o loş salonlarında armağan ettiği filmlerindeki onca sevinç ve mutluluktan ötürü de olsa, kutsal saydığınız her şey aşkına, biraz olsun susup kin ve nefretinizi azıcık erteleyemez misiniz?