Kafka’nın böceğinden Sokrat’ın demokrasisine dünya

Geçen ay üst üste iki sempozyumda dünyanın haline akademik açıdan baktık. Birisi Çek Cumhuriyetinin Brno kentinde Akdeniz Meseleleri üzerineydi, diğeri Atina’da Genel Liderlik konuları üzerineydi. Herkes Çek Cumhuriyeti deyince Prag’ı, Karlovy Vary’yi bilir ve çok beğenir ancak Çek Cumhuriyetinin diğer taraflarını pek bilmez. Brno, Moravya’nın başkenti, Çekya Cumhuriyetinin ikinci büyük kenti, bir üniversite kenti. Prag’a benzer tarihi ama hiç turist yok. Prag ne kadar kalabalık ve kirli ise Brno o kadar sakin ve temiz. Mimarisiyle tanınıyor.

Brno’daki sempozyumda geçmiş yıllara göre dikkati çeken en büyük değişiklik İsraillilerin katılımıydı. Her yıl ABD, Kanada ve Avrupa ülkeleri katılır ve birkaç Türk, bu yıl ilk defa İsrail üniversitelerinden on, onbeş kadar kişi vardı. Sunumları pek araştırma niteliğinde olmayıp direkt Filistin halkını kötü ve agresif göstermek üzerine kurguluydu. Ellerinde kalaşnikoflu delikanlı fotoğraflarıyla sanki kendileri çok masum ve Filistinlilerden saldırı altında gibi konuşuyorlardı.

Yani antipropaganda niteliğindeydi ki genelde akademik çalışmalarda yaptığımız araştırmalar paylaşılır, siyasete girilmez. Diğer akademisyenler tarafından pek takdir almadıklarını hatta rahatsızlık duygusu yarattıklarını ve inandırıcı olmadıklarını gözlemledim. Sanki anti demokratik uygulamalarından dolayı hükümet görevlileri olarak kendilerini aklamaya çalışıyorlardı ama beceremiyorlardı, akademisyen gibi değillerdi. Akdeniz kadim tarihiyle ve tarih boyu paylaşım savaşlarıyla adeta dünyanın merkezi. Süveyş kanalı, Cebelitarık boğazı, Bizim boğazlarımız ise kilit noktaları.

ZAYIFIN BÖCEK MUAMELESİ GÖRDÜĞÜ BİR DÜNYA

Konuşmalar ve sunumlar ise adeta Kafka’yı, onun Metamorfoz öyküsünü yansıtıyordu. Karanlık bir dünyayı yani. Zayıfın sömürüldüğü, bir böcek muamelesi gördüğü, karnını bile doyuramadığı… Güçlünün yönettiği, kararları aldığı, ötekileştirdiği, zorbalık uyguladığı, öldürdüğü, göç istemediği bir dünya, bir Akdeniz. Kuzeyi ve Güneyi arasındaki fark… Ve bizim sempozyumdan sonra Fransa’da aynı söylediğimiz patlak verdi. Güneyi sömüren, ötekileştiren, böcek muamelesi ve zorbalık yapan Kuzey Akdeniz.

İki hafta sonra yolum Atina’ya düştü. Yine Prag kadar kirli ve kalabalık ama tarihi kent yine de çok güzel, Prag gibi. Ekonomik kriz çok kötü etkilemiş, her yer dökülüyor, sokaklarda göçmenler uyuyor, dileniyor. Yine Brno’daki gibi dünyanın her ülkesinden gelip toplanmış, güler yüzlü, barışsever akademisyenler. Burada siyasi propaganda yapan İsrailliler yok bu defa. ABD, Kanada ve Avrupa’nın her ülkesinden gelen var, birkaç Türk de.

(Atina Akropol yakınında
bir tarihi Osmanlı hamamı)

Genelde Atinalılar, eğitimlileri, hükümet ve politikalarından rahatsız. ABD’ye bu kadar üs verilmesi, ülkenin bir silah deposuna dönüştürülmesi onları mutlu etmiyor. Türk düşmanlığı halk arasında kesinlikle yok. “Biz birbirimizi severiz, kültürlerimiz, müziğimiz, yemeklerimiz, sözcüklerimiz çok benzer, siyasiler geçinemiyor” düşüncesi içindeler, bizim halka benzer biçimde. Kuzeyde Selanikliler, Makedonya Bölgesi daha düşmanca ama Atinalılar adeta Aristo ve Sokratla yoğrulmuş.

DEMOKRASİ SÖZCÜĞÜ BİR MASAL MI?

Biz yine dünya barışı için havanda su dövdük, doğru ve yanlış liderlik tarzlarını, demokrasi konseptini konuştuk, demokrasinin aslında yalnızca bir sözcük olduğunu, gerçekte hiçbir yerde tam uygulanmadığını ve siyasi bahaneler, kazanımlar için kullanıldığını anlatmaya çalıştık. Bunu İngilizcede “Narrative” sözcüğü ile tarif ediyorlar. Çevirisi “Anlatı” ancak anlatı sözcüğü tam karşılığı değil. Narrative aslında masal, öykü anlatısı anlamına geliyor. Yani demokrasi bir masal…

Demokrasi, Kafka’nın Metamorfoz öyküsündeki “anlatı” gibi bir masal… Aile içinde bile faydalı veya güçlü olamayanların, hastaların, güçsüzlerin birçok defa ötekileştirildiği bir dünyada, “demokrasinin olduğu iddia edilen” Fransa’daki banliyölerde yaşayan Cezayir kökenli Fransızlar da ötekileştirilmeye, zorbalığa, itilip kakılmaya, hatta polis tarafından öldürülmeye mahkûm olduğu bir dünya. İşte biz akademisyenler de bunları akademik olarak araştırıp, yazıp çizip birbirimize anlattık…