Kahin Ahtapot Paul’e güvenin anket şirketlerine asla
Ahtapot Paul’ün aksine, anket şirketleri genelde yanılıyor. Yalnızca ülkemizde değil, dünyanın geri kalanında da kamuoyunun tercihlerini ortaya koymaktan çok, kamuoyunu oluşturma gayreti içindeler. Kahin Ahtapot Paul, Güney Afrika’da düzenlenen 2010 FIFA Dünya Kupası’nın yıldızlarından biriydi. Almanya’da yaşayan bu sevimli hayvan, üzerinde ülke bayraklarının olduğu kutulardan birine sekiz koluyla sarılarak maç tahmini yapıyordu.
Örneğin Almanya-Uruguay maçında, Almanya kutusuna sarıldı ve Almanya kazandı. Doğrusu, tahminlerinin büyük çoğunluğu da tuttu. Daha sonra Paul’ün hayatını kaybettiğine dair haberler okuduk. Üzüldük.
ADETA TERÖR
Ahtapot Paul’ün aksine, anket şirketleri genelde yanılıyor. Yalnızca ülkemizde değil, dünyanın geri kalanında da kamuoyunun tercihlerini ortaya koymaktan çok, kamuoyunu oluşturma gayreti içindeler. Anket şirketleri ya da onların kendilerine verdiği isimle ‘kamuoyu araştırma şirketleri’ seçmen tercihleri üzerinde adeta bir terör uyguluyorlar, üstelik maddi çıkar karşılığında. İnsanlık ve demokrasi ‘anket terörüyle’ karşı karşıya.
KOLOMBİYA’DA YANILDILAR
2 Ekim 2016’da Kolombiya halkı sandık başına gitti. Gündem, hükümet ile FARC arasındaki barış görüşmelerinin oylanmasıydı. Referandum öncesi ‘yapılan’ kamuoyu yoklamaları, hem Kolombiya basınında hem de dünya basınında genişçe yer buldu. Anketlere göre barışa ‘evet’ diyenlerin oranı yüzde 66’yı bulacaktı. Yayınlanan hiçbir ankette ‘hayır’ oyu, ‘evet’ oyunu geçememişti. Belki de bu yüzden sandık sonuçları bütün dünyayı ‘şoke etti’. ‘Hayır’ oyları yüzde 50,25 ile galip gelmişti. ‘Evet’ ise yüzde 49,75’te kaldı. Referandum öncesi ‘kamuoyu araştırmalarına’ bakarak büyük büyük konuşmalar yapan ülkemizin TV yorumcularının, sonuçlar ortaya çıkınca nasıl terse döndüklerini dün gibi hatırlıyorum. Öyle ya yüzde 66 nere, yüzde 49 nere?
‘BREXIT’İ BİLEMEDİLER
23 Haziran 2016’da Büyük Britanya’nın Avrupa Birliği üyeliğinde kalıp kalmayacağına ilişkin ‘Brexit’ diye bilinen referandum gerçekleştirildi. İngilizler sandık başına gitti. 20 Haziran tarihinde Bloomberg, referandum öncesi son kamuoyu araştırmasını yayınladı. ‘AB’de kalalım’ diyenler yüzde 45, ‘AB’den çıkalım’ diyenler yüzde 42 idi. Sizin için o klişeyi biz yerine getirip ‘kararsızları dağıtıyoruz’: ‘AB’de kalalım’ diyenler yüzde 52, ‘AB’den çıkalım’ diyenler ise yüzde 48 oluyor. İngilizler sandığa gitti, ‘Tanrı Kraliçe’yi korusun’ diyerek oylarını kullandılar ve saat 17 çaylarını içerken seçim sonuçları da gelmeye başladı. Yine ‘kamuoyu araştırmaları’ duvara toslamıştı. Yüzde 52 ‘AB’den çıkalım’ dedi, yüzde 48 ise ‘AB’de kalalım’.
TRUMP’U GÖREMEDİLER
8 Kasım 2016’da ABD vatandaşları ülkelerinin 45. Devlet Başkanını seçmek üzere sandık başındaydı. Her zamanki gibi Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Parti adayları öne çıkarıldı. Demokrat Hillary Clinton ile Cumhuriyetçi Donald Trump sandıkta kapıştı ve kazanan, seçici delegelerin yüzde 57’sinin oyunu alan Trump oldu. Kamuoyu araştırma şirketleri ne yaptı? Seçimden henüz bir gün önce Clinton’un 4 puan önde olduğunu açıklamışlardı. Şimdi sinmiş ve pusuya yatmış durumdalar, 2020 seçimlerini bekliyorlar.
İNGİLTERE’DE ÇUVALLADILAR
7 Mayıs 2015’te İngiltere’de hükümeti de belirleyecek Avam Kamarası seçimleri vardı. Partiler 650 sandalye için birbirleriyle yarıştı. Hükümeti oluşturmak için 326 sandalyeye sahip olmak gerekiyordu. Seçimin hemen öncesinde yayınlanan kamuoyu yoklamalarında Ed Miliband önderliğindeki İşçi Partisi ve David Cameron önderliğindeki Muhafazakar Parti ‘kafa kafaya’ görünüyordu. Onlara göre, İngiltere’yi bir koalisyon hükümeti bekliyordu. ‘Populus’ isimli şirket, her iki partinin de yüzde 35 dolayında olduğunu söylerken, ‘YouGov’ isimli şirket, İşçi Partisi’nin yüzde 36, Muhafazakarların ise yüzde 32 dolayında olduğunu iddia ediyordu. Seçim sonuçları, herkes için ‘sürpriz’ olmuştu. Çünkü geride olduğu söylenen Muhafazakar Parti 326 sandalyeyi kazanarak tek başına hükümeti kurmuştu.
SÜRPRİZ?
Yukarıdaki örnekleri dünya çapında artırabiliriz. Bunlar sadece bizim aklımızda kalanlar. Yukarıdaki seçimlerin sonuçları için dünya basını sürekli ‘sürpriz’ başlıklarını kullandı. Asıl sürpriz, sandıktan çıkan ve halis muhlis gerçek olan sonuçların ‘sürpriz’ diye nitelendirilmesi. Herhangi bir olguya ‘sürpriz’ demek akıl dışı bir yorum. Mesela siz masanızın üzerinde duran bardağa ‘bunun bardak olması çok sürpriz’ demezsiniz. Seçim sonuçlarının nesnelliği, masadaki bardağın nesnelliğiyle aynıdır. Ortada bir sürpriz yoktur aslında. Sandıktan çıkan sonuçların ekonomik ve siyasi sebepleri vardır. Seçim sonuçları nesneldir, bir durumu yansıtır. Seçim sonuçları nesneldir ama anket şirketleri ezbercidir. Toplumdaki dinamikleri görmek yerine, ezberledikleri statükoları yansıtırlar. Parayı verenin düdüğünü çalarlar. Parayı verenin istediği sonuçları afili grafikler halinde size bize yutturmaya çalışırlar. Peki, neden ‘sürpriz’ deniyor? Çünkü kamuoyu araştırma şirketleri ve onların bağlantılı olduğu basın-yayın organları önceden bir ‘kamuoyu’ yaratıyor. Her ne kadar kendilerini ‘en tarafsız, süper bağımsız, ultra bilimsel’ şeklinde tanıtsalar da söz konusu şirketlerin ve basın kuruluşlarının, seçime katılanlarla ya da seçime katılanları destekleyen sermaye-güç odaklarıyla doğrudan bağları var. Kamuoyunu, sandıktan çıkmasını istedikleri sonuca, sanki gerçeklik oymuş gibi ikna ederler. Basitçe ifade etmek gerekirse şirketler bize der ki: ‘Masanızdaki nesne bardak gibi görünse de yaptığımız son ankete göre o bir armut. Çoğunluk bardağa armut dediğine göre, siz de bardak ısrarınızı bir sorgulayıverin.’
‘BİR BİLDİKLERİ VARDIR...’
Mantıkta buna ‘çoğunluğa uyma safsatası’ denir. Latincesi de ‘Argumentum ad Populum’. Varsayım şu: Sabah gazeteyi eline alan ahali, ‘Yahu son ankete göre falanca parti öndeymiş, bu kadar insan hatalı tercih yapıyor olamayacağına göre, ben de ona vereyim oyumu bari’ diyecek. Halkı aptal yerine koymak, onu iradesiz, bilinçsiz bir varlık olarak görmektir bu. Elbette, çoğunluğun fikri her zaman yanlış değildir. Ama doğru olduğu anlamına da gelmez. Yine de kitlelerin böyle bir eğilimi olduğunu varsayabiliriz. İşte anket şirketleri de bağlantıda oldukları sermaye çevrelerinin ya da siyasi güçlerin lehine toplumların bu zaafını kullanmak isterler.
BİZ Mİ OY VERİYORUZ ANKET ŞİRKETLERİ Mİ?
Dikkat edin, yerel seçimde iktidar ve ana muhalefet adayları kendi siyasetlerinden çok, anketleri öne çıkarmaya çalışıyorlar. ‘Anketlere göre farkı açıyoruz.’ Aynı şehrin bütün adayları anketlere göre önde olduğunu ilan ediyorlar. Allah Allah. Gerçek tek olduğuna göre burada bir tuhaflık var. Hükümete yakın basını açıyorsunuz, ‘anketlere göre seçimin sonucu belli’. Muhalefete yakın yazarlara bakıyorsunuz, ‘anketlere göre seçimin sonucu belli’. İyi de arkadaş, vatandaşın bir hükmü yok mu burada? Sandığa gidecek olanlar seçmen değil de anket şirketleri mi?
TÜRKİYE’DEN ANKET MANZARALARI
24 Haziran 2018 seçimleri öncesinde dört anket şirketini inceledim. Hepsi aynı Türkiye’de, ‘bilmem kaç şehirde, bilmem kaç denekle, bilmem ne usulüyle’ anket yaptıklarını iddia ediyordu. Hepsinde partilerin oy oranları arasında uçurum vardı. Mesela partilerden birinin oy oranı farklı anketlerde sırasıyla, yüzde 20.2, yüzde 5.5, yüzde 14.2 ve yüzde 2.7 çıktı. Evet, aynı parti, aynı Türkiye! Böyle bir kepazelik olabilir mi? O partiden para alan şirket yüzde 20,2 oran veriyor, başka partiden para alan yüzde 2.7 veriyor! Bu arada söz konusu partinin seçim sonucunda aldığı oyu hiçbiri doğru tahmin edemedi. Üstelik söz konusu dört şirket de, isimlerini sıkça duyduğumuz, anket yaptıkları zaman gazetelerin ‘Şok anket! Büyük sürprizler var’ başlıklarıyla duyurdukları şirketler.
OLMAYAN PARTİYE YÜZDE 8.5 OY! TEMİZ!
Yine çok iyi bilinen, sahibi ekran ekran dolaşıp ‘muhalif’ yorumlar yapan bir başka anket şirketi, 7 Haziran 2015 seçimlerinden hemen önce kurulan, doğru düzgün teşkilatı bile olmayan bir partiyi yüzde 8.5 oranında göstermişti. O parti, o seçimlerin sonuncusu oldu ve kendini kapattı. Lideri ise inzivaya çekildi! Şüphesiz bu bir hata değil, parayı verenin düdüğü çalması durumuydu.
‘ÇARMIHA GERİLECEK’ ANKETÇİ
Alın size iki kepazelik daha: Daha önceki hatalı tahminlerinden ötürü ‘jübilesini yaptığını’ söyleyen hükümete yakın çok ünlü anketçilerden birisi, 2017 referandumunda ‘Evet’ oylarının yüzde 60 ve üzerinde çıkacağını ilan etmişti. Sonuç: yüzde 51. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kesinlikle ikinci tura kalacağını söyleyen gözde anketçilerden biri ise seçimlerden sonra yaptığı açıklamada, ‘Erdoğan’ın yüzde 51 oy alacağını bildiğini, ama bunu ilan etmesi durumunda muhalefet tarafından ‘çarmıha gerileceği’ için açıklayamadığını’ belirtti!
Hükümete yakın basını açıyorsunuz, ‘anketlere göre seçimin sonucu belli’. Muhalefete yakın yazarlara bakıyorsunuz, ‘anketlere göre seçimin sonucu belli’. İyi de arkadaş, vatandaşın bir hükmü yok mu burada? Sandığa gidecek olanlar seçmen değil de anket şirketleri mi? Mantıkta buna ‘çoğunluğa uyma safsatası’ denir... Varsayım şu: Sabah gazeteyi eline alan ahali, ‘Yahu son ankete göre falanca parti öndeymiş, bu kadar insan hatalı tercih yapıyor olamayacağına göre, ben de ona vereyim oyumu bari’ diyecek. Halkı aptal yerine koymak, onu iradesiz, bilinçsiz bir varlık olarak görmektir bu. Seçim sonuçlarının nesnelliği, masadaki bardağın nesnelliğiyle aynıdır. Sandıktan çıkan sonuçların ekonomik ve siyasi sebepleri vardır... Ama anket şirketleri ezbercidir. Toplumdaki dinamikleri görmek yerine, ezberledikleri statükoları yansıtırlar. Parayı verenin düdüğünü çalarlar. Basitçe ifade etmek gerekirse şirketler bize der ki: ‘Masanızdaki nesne bardak gibi görünse de yaptığımız son ankete göre o bir armut. Çoğunluk bardağa armut dediğine göre, siz de bardak ısrarınızı bir sorgulayıverin.’
DÜZENLEME ŞART
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de anket şirketlerine güvenmek mümkün değil. Üstelik, seçim mevzuatımızda bunlara ilişkin bir denetleme mekanizması da yok. Bu anketler nerede yapılır, kimler yapar, kimler hangi bedellerle yaptırır, bunların kazançları nasıl vergilendirilir... Her nokta karanlık. Ama açık olan bir şey var, anketlerin kamuoyunu yönlendirme amacı gütmesi. Naçizane çözüm önerim, seçim süreçlerinde seçime dönük anket yayınının her türlü basın yayın kuruluşunda yasaklanmasıdır. 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’a seçim takvimi içerisinde propaganda amaçlı anket yayınlarını düzenleyen bir madde pekâlâ eklenebilir. Partiler, kendi durumlarını görmek için anket yaptırabilirler. Bunlar kamuoyuna ‘gaz verme’ amacı gütmeyeceğinden ‘gerçekçi’ olmak zorunda olacaktır. Kendi iç işleyişlerinde ve siyaset üretiminde değerlendirmek üzere partiler anket yaptırabilir. Ama kamuoyuna açıklanamaz. Çünkü anket yayını, seçmenin özgür tercihini hedef almaktadır. Özetle, seçim takvimi içerisinde (üç ay) ücreti karşılığında anket yaptırmak serbest ama propagandası yasak olmalıdır. Böyle bir düzenleme yapılabilir. Çünkü bizim mevzuatımızda seçim dönemleri, özel düzenlemeler içerir. Örneğin normal zamanların aksine seçim takvimi içerisinde basın yayın kuruluşları bütün partilere eşit süreler tanımak zorundadır. Belediyelerin reklam panolarından bütün partiler eşit yararlanmak zorundadır vb. Bu nedenle Millî İradenin tecellisini etkileyen ve yeterlilikleri kocaman bir soru işareti olan anket şirketlerinin yayınlarına sınırlamalar getirilebilir.