Kahramana vefa borcu

Önce "Olmasaydın, olmazdık!" vardı.

Sonra birileri "Olmasan da olurduk!" dedi.

Birileri de onlara "Olsaydık, olmazdınız!" cevabı verdi. Sonra ipin ucunu kaçırdım ben.

Hamlet bu hali görse herhalde "Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele!" der. Atatürk ise acı acı güler.

Ben fakirin aklına ise yine Garibaldi geldi.

Kim Garibaldi? İtalyanların Atatürk'ü. İtalya'yı düşmandan kurtarmış, ülkenin siyasi birliğini kurmuş kahraman. "İki cihanın şövalyesi" namlı bir yiğit, hayatını vatanına adamış devrimci.

Vefalı İtalyan milleti onu hiç unutmamış. Adını havaalanlarına, meydanlara, stadyumlara vermiş.

Resmini paranın üstüne basmış. Adını çocuklarına okullarda öğretmiş. Onunla her zaman gurur duyulsun istemiş. Ama onun dışında rahat bırakmışlar Garibaldi'yi.

Bugün ne ölüm yıldönümünde "Allah'ına kurban Garibaldi!" diye ilan veren var ne de anısına saygısızlık eden.

Ona "Olmasaydın olmazdık!" diyen de, "olmasaydın da olurduk!" diyen de yok.

Hayatı boyunca cepheden cepheye koşturan kahraman hiç olmazsa kabrinde dinleniyor.

Yani Garibaldi ile İtalyan milleti arasındaki ilişki, "merhum baba-yetişkin evlat" ilişkisi.

Duygusal krizler aşılmış, sorular cevabını bulmuş, akıllarda ve kalplerde her şey yerli yerinde.

Katolik de olsa Komünist de, her İtalyan biliyor Garibaldi'ye neleri borçlu olduğunu.

Oysa bizim Atatürk ile ilişkimiz bir "rahmetli baba-ergen evlat" ilişkisi. Hamlet gibi biz de bırakmıyoruz babamızı dinlensin.

Bir gün tapıyoruz ona, öbür gün saldırıyoruz, bazılarımız ilahlaştırırken bazılarımız isyan ediyor. Bu da yetmiyor, yüz senelik siyasi kavgalarımıza her fırsatta malzeme yapıyoruz onu.

Nereden kaynaklanıyor bu fark? Belki de Garibaldi'nin Atatürk'ten 56 yıl önce ölmüş olmasından.

Yani İtalyanların bize göre 56 yıl avansı var. Bir milletin olgunlaşıp yetişkin hale gelmesi için yeterli.

Biz de 56 yıl sonra geleceğiz aynı noktaya. Atatürk'ün hikmetini hepimiz idrak etmiş olacağız.

Sosyalist de olsak İslamcı da, liberal de olsak milliyetçi de, bileceğiz ona olan vefa borcumuzu.

Sonra da kurtarıcımızı rahat bırakıp yetişkin bir millet olarak devam edeceğiz tarihteki yolculuğumuza.

Ama o zamana kadar kim bilir ne bunalımlar ne iç çatışmalar, ne dalgalanıp da durulmalar bekliyor bizi.

Ama büyümek işte böyle bir şey... Sırf cari açıkla olmuyor!

Not: Önceki bir yazımın konjonktürden dolayı güncellenmiş halidir.