Kahve 10 lira, gazete 1 lira; buna nasıl can dayana!

Doğan Medya'nın satılması çokça yazılıp çizildi. Medyada bir tekelleşme daha doğrusu tek tipleşme olduğu aşikar. Esasen medya patronlarının hüküm sürdüğü bir sektörde eninde sonunda bunun olması kaçınılmazdı. Gözlemlediğim kadarıyla Doğan Medya'dan ziyade Türk basını açısından bir marka olan Hürriyet'in el değiştiriyor olması gerek medya camiası, gerekse iş dünyası üzerinde derin bir sarsıntıya yol açtı. Konumuz Doğan Medya'nın satışı değil elbette. Bu son hadiseden hareketle basının durumunu dilim döndüğünce size anlatayım istedim. Zaten 25 Mart 2018 Pazar akşamı Ulusal Kanal'da yayınlanan Gündem Ekonomi programında usta gazeteci Celal Toprak ve Görev Vakfı Başkanı Mustafa Pamukoğlu ile bu konulara biraz değindik. Meraklısı buradan izleyebilir.

KADROLAR DARALDI

Zamanında Odatv'de yayınlanan yazıları da dikkate alırsak son 8 yıldır kıyısından köşesinden bu sektörün içerisindeyim. EGD, TGC ve TGS üyesi, artık az da olsa kıdemli sayılabilecek bir basın mensubuyum. Geçen süreçte birçok başarılı arkadaşım gazeteciliği bırakıp ya halkla ilişkiler ajansları veya şirketlerin kurumsal iletişim bölümlerine transfer oldular. Bazıları da erkenden emekli oldu. Şahsım özelinde de birçok kez zaten alaylısı olduğum bu mesleği bırakmak gündeme geldi. Kaderin cilvesi yola devam ediyoruz.

O eski gazeteci arkadaşların hangisiyle konuşsam, şartlar düzelse çoğu mesleğe geri dönme arzusunda. Ancak maddi sebepler, habercilik açısından doyumsuzluk ve her an bir tenkisat sonucu işsiz kalma korkusu gibi birçok nedenle bu yolu tercih ettiler. Zaten dönmek isteseler bile şimdi isimlerini tek tek saymayayım bir iki büyük gazete dışında kadrolar hiç olmadığı kadar azalmış vaziyette.

GAZETEYE NİYE PARA VERSİN?

Anayasamızın 28. ve 30. maddeleri basın ve haber alma hürriyeti üzerine hükümler içerir. İlgilisi açıp baksın. Burada uzun uzun alıntılamayacağız. Ancak doğru haber alma demokratik toplumların olmazsa olmazıdır. Hele ki verinin yani bilginin petrol değerinde olduğu dijital çağda. Ancak gazete satışları yerlerde sürünüyor. Bakmayın siz o gösterilen tirajlara; bir kaç gazete dışında çoğu şişirilmiş vaziyette. Artık dijital döneme geçtik ya, zaten az olan gazete okuru da sanal ortamda haber okumaya başladı; hem de ücretsiz. İnternet siteleri o gün içerisindeki gelişmeleri anında yayınlıyorlar. O gün gazetede çıkan köşe yazıları, özel haberler, analizler de sitelerde hiçbir ücret ödemeden okunabiliyor. Şimdi vatandaş niye para verip gazete alsın. Kurumların, şirketlerin ajansları da medya takip ajanslarından kendileriyle ilgili haberleri zaten seçilmiş bir şekilde alıyorlar. Böyle bakınca dijital çağa şöyle veya böyle eklemlenmiş birinin basılı gazeteye para vermesinin lüzumu yok.

HER ŞEY PARAYLA AMA HABER BEDAVA!

Hatta iş öyle bir hale geldi ki bazı girişimciler (!) gazetelerdeki haberleri, yazıları çeşitli mobil uygulamalar veya internet sitelerinde derleyerek okuyucuya sunuyorlar. Böylece okur hiçbir ücret ödemeden, hatta o gazetelerin internet sitelerine bile ayrı ayrı girmesine gerek kalmadan istediğini elinin altında buluyor. Bizim gariban gazeteler de yok kağıttı, matbaaydı, yok dağıtımdı, yok personel gideriydi, yok ajans abonelikleriydi, yok telifti derken halkın haber alma özgürlüğü için binbir maliyete katlanıyor. Hatta birçoğu Basın İlan Kurumu'nun ilan gelirleri olmasa iflas edecek durumda. İş o hale geldi ki, büyük medya patronlarının elindeki gazeteler bile yıllardır kadro daralta daralta kuşa döndüler. İnternetten sağlanan trafik ve ilan gelirleri ise devede kulak. Şirket reklamları derseniz havuz sistemi (!) sayesinde bir cebe akar durumda. Kamu kurumlarının ilan vermediği gazete ve TV'lere, yağmurda su yok durumları. Öte yandan zaten basılı yayınlar açısından pasta yıldan yıla daralıyor. Daralan pastadan bağımsız medyaya da çok az pay düşüyor. Burada not düşmek de lazım; muhalif olup da hem tiraj hem de reklam açısından başarılı bir tek gazete var. Gerçi patron gazetesi ama ona yönelik baskılar da cümle alemin malumu.

DAHA NE KADAR DAYANIRIZ?

Şimdi bir kere zaten işin özünde habercilik olacaksa kar amacı güden bir işletme olmanız söz konusu değil. Medyaya gireyim; hem habercilik yapayım hem kar edeyim, zengin olayım diye düşünen varsa, o bu işin etiğine aykırı. Habercilik/gazetecilik işi fedakarlık gerektirir. O nedenle ben zaten sermayedarların basın sektörüne girmelerinin işin doğasını bozduğu kanaatindeyim. Yıllar yılı böylece özgür ve bağımsız medya söyleminin bir palavradan ibaret olduğunu kabul edelim. Patronaj baskısı olmadan habercilik yapan gazeteler de oldu. Bu satırları okuduğunuz Aydınlık Gazetesi de öyle bir yer. Gel gelelim bu gazete de büyük fedakarlık ve emekle okurlarına ulaşıyor. Yeni medyanın ortaya çıkmasıyla konvansiyonel basın bitiyor. Yine de ne olursa olsun basılı yayınlar çok da uzun olmayacak bir süre daha varlığını sürdürecek. Basılı yayın yapan medya organlarının güvenilirliği sürdüğü müddetçe belki de hiçbir zaman yok olmayacak. Ancak tiraj kaybı, artan maliyetler, düşen ilan gelirleri dikkate alındığında çok fazla dayanamayacakları kanaatindeyim.

DOĞRU HABERİN DE, YANLIŞ HABERİN DE BİR BEDELİ VAR

2014'ün Aralık ayında ABD'deki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nün (MIT) Medya Laboratuvarı Kurucusu Nicholas Negroponte, İnovasyon Zirvesi'nde konuşma yapmak üzere İstanbul'a gelmişti. Biz de Negroponte'yle bir röportaj yapmıştık. O zamanlar Habertürk Ekonomi Muhabiri olan arkadaşım Seçkin Ürey ile birlikte sorduğuz sorulardan biri de medyanın geleceğine ilişkindi. Hiç unutmuyorum, Negroponte bana baktı ve şöyle dedi; "En son ne zaman elime bir basılı yayın aldığımı hatırlamıyorum. Medya daha da büyüyecek ama bildiğimiz medya değil."

Yukarıda da değindim gibi, veri/bilgi çağımızın petrolü bunu işleyen ve doğru kullanan dijital ekonominin kazananı olacak. Doğru bilgiye erişme konusunda, halkın haber alma hürriyetinin ana unsuru olan basına, şimdi her zamankinden daha çok görev düşüyor. Vaziyetin vehametini daha iyi kavramak için Prof. Dr. Güven Sak'ın bugün Dünya Gazetesi'nde yayımlanan "Cambdrige Analytica bana Prokrustes’i hatırlatıyor doğrusu" başlıklı yazısını bir okuyun derim. Sonra doğru, tarafsız ve güvenilir haber almanın veya alamamanın ne tür bir maliyeti olduğunu düşünün.

KOKMAZ, BULAŞMAZ AMA ŞİKAYET EDER

Şimdi işsizlik verileri açıklanmış, dolar almış başını gitmişken bu yazıyı yazmamın ana motivasyonu Doğan Medya'nın satışından ziyade gazeteci arkadaşım Kerim Karakaya'nın 22 Mart 2018 günü yazdığı şu Twitter mesajıydı: "Starbucks'tan her gün bir kahveye 10 lira veren ama takip ettiği yayın organına 1 lira vermek istemeyen kitle bağımsız/özgür medya istiyor. Nasıl olacak bu iş?"

Kerim'den hareketle ben de hazır Kütüphane Haftası'nyken şöyle bir uyarlama yaptım: "Kütüphaneleri herkes sever ama kimse kitap okumaz. Özgür ve bağımsız medyayı herkes savunur ama kimse para verip gazete almaz/okumaz. Herkes siyasi partilerden şikayet eder ama kimse örgütlü mücadeleye katılmaz."

Hürriyet'in satılmasına içerleyenler için de 2009'da yazdığım dizelerle bu haftalık sizlere veda edeyim.

"Umutlarıma akşam çökmüştü / ekmeğim yoktu / hürriyet mi? / hürriyet bir gastenin adıydı tekeliyette / oligarkların gazetesi.

Karın tokluğuna çalışırdım tekeliyette / ekmeğim yoktu, suyum kesikti, yoldaşım hastaydı / umutlarıma akşam çökmüştü / hürriyet mi? / hürriyet bir gastenin adıydı tekeliyette / oligarkların gazetesi.

Her gün biri kendini asardı / her köşe başında bir adam öldürülürdü / her gün vatan satarlardı, altın varaklı masalarda vatansızlar / hürriyet mi? / hürriyet bir gastenin adıydı tekeliyette / oligarkların gazetesi.

Manşetlerinde onların yıldızlı yaşamları / ve arka sayfalarında anadan doğma güzelleri...

Umutlarıma akşam çökmüştü / ekmeğim yoktu / yapayalnızdım tekeliyette ve muhaliftim / yoldaşım ölmüştü / hürriyet mi? / hürriyet bir türküydü artık / kargaların camlardan söylediği...

*Haftaya büyüme ve işsizlik konusunu bir incelemeyi umuyorum.