Kamulaştırma

Gece yarısı Sevgili Kıvanç WhatsApp’tan bir mesaj paylaşmış.

SON DAKİKA haberi; haberi veren TRT HABER: “Türkiye Varlık Fonu, Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş.’nin yüzde 26.2 oranında hissedarı oluyor."

Hatırlarsanız, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı diye devlete ait bir kurum vardı. Koca koca KİT’lerimiz (Kamu İktisadi Teşekkülü); Tüpraş, Petkim, Türk Telekom, Seka, Et ve Balık Kurumu, Sümerbank ve daha bunlar gibi nice Cumhuriyetin ekonomik abideleri, kurbanlık gibi, ağzından salyalar damlayan kurtların sofrasında satılmak üzere Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na devredildiler. Kimi üretmeye devam ediyor, kiminin ise arsaları satıldıktan sonra üretimi durduruldu. Binlerce çalışanı sokağa atıldı.

ÖNEMLİ BİR EŞİK

Geçen gün bir yazı yazdım. "ÖZEL SEKTÖRÜ BEKLEYECEK ZAMAN YOK” başlığı ile. O yazıyı yazarken amacım, 2015 yılından bu yana Atlantik’ten kopmaya başlayan Türkiye’nin siyasi ve askeri atakları yanında başlayan ekonomik ataklarından en önemli eşiklerinden birinin kamunun ekonomiye yatırımcı olarak girmesi gerektiğini belirtmekti.

İdeolojik, neoliberal bağların kolay kolay Atlantik'ten kopması kolay değildi. 1950, hatta 1946; Türkiye’nin IMF’ye üye olduğu yıllardan bu yana aşağılanan KİT yatırımlarına dönmek kolay değildi. Zaman istiyordu. ETİBANK ufak ufak BOR madenini kullanarak bir şeyler yapıyordu. Ama daha büyük ataklar gerekiyordu.

Turkcell’in İsveçli ortağının elinden hisseleri satın alınarak, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na devredilmeden TVF’na devredilmesi bence çok önemli eşiklerden biri.

TVF Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi Zafer Sönmez, hisse alımına ilişkin açıklamasında şunları söyledi: “Türkiye Varlık Fonu olarak birincil görevimiz, Türkiye’nin stratejik şirketlerine yatırım yapmak.”

ELEŞTİRİLER YABANCI DEĞİL

Kimileri şöyle eleştirebilir; devlete toplanan vergilerle kendilerine bir çöplük daha edindiler. Yandaşları yemleyecek yeni yerler açılıyor. Hatta kamu bankalarına atanan, maalesef son derece yanlış bir uygulama olan, bankacılıkla yakın uzak alakası olmayıp, sadece devletten maaş bağlamak için yapılan atamalar buna bağlanacak.

Evet, bu eleştiriler kulağıma hiç yabancı gelmiyor. Özellikle 1970-1980 yılları arasında sık sık iktidar değişir. Her iktidar değişikliğinde KİT’ler iktidara gelen partinin taraftarları ile doldurulurdu. KİT’lerin satılışının en kolay bahanesi de buydu: Ekonomiyi siyasilerinden elinden kurtarmak.

Kimse, KİT’leri daha düzgün “Nasıl yönetiriz? ”in peşinde değildi. Bir dönem, kasabının bıçağını yalayan koyunlar gibi KİT işçileri bile özelleştirmeden yana idiler.

Empati kurmak gerek, iktidar en sıkı neoliberal olarak geldiği 2002’lerde “Babalar gibi KİT’leri sattıktan” sonra, bir de o dönemdeki ekonomi politikasının mimarı, Dünya Bankası'nın orta halli müdürü Kemal Derviş’ten bile tebrik aldıktan sonra geri dönmek gerçekten zor. Allah kolaylık versin.

TERCİHİNİZ HANGİSİ?

Şimdi sorun şu;

Turkcell Yönetim Kurulu'nda daha önce beş İsveçli; sarışın, mavi gözlü, 2-3 yabancı dil bilen, kadın ise çağdaş giyimli, erkek ise akşamları mutlaka bir kadeh viski ile günün yorgunluğunu atan, kaba saba olmayan üyeler vardı.

Şimdi atanacak yönetim kurulu üyeleri, muhtemel Anadolu’nun bağrından kopmuş, senin benim gibi insanlar olacak.

Düşünün, hangisini tercih ederdiniz?