Kanayan bir yazı

GECEDEN İÇERİGecedeydiniz çocuklar. Yıldızlar ışıtıyordu gökyüzünü. Dönüp bakmış mıydınız o ışıltılı enginliklere...Yoksa korkmuş muydunuz ya birkaç yıldız kayarsa, akıp giderse o karanlıkta!Evet, bu ölüm demekti!Birileri dünyadan kopup gidecekti. Öylesine yakındınız ki gecenin korkulu ölüm düşlerine...Bizse, öteki Türkiye’nin bir kıyısındaydık.Hayat, hiçbir şeye umursamadan akıyordu. İnsanların kılı kıpırdamıyordu o savaş halinin görüntüleri karşısında. Ortalıkta ise tam bir kara propaganda hakimdi:“Bizim dediğimiz olsaydı, bunlar olmazdı!”Yani, kanla beslenen bir siyaset akıl almaz vandallıkta olup biteni kutsuyordu adeta.
GÜZEL VİCDAN!Siyaset vicdanı yıkama arenasına dönüştü çoktan. Ülke yangın yerine çevrilmekteyken, hâlâ öfke kusan yalanlarını söylüyorlar. Ve giderek kinin, nefretin, ayrıştırmanın yoluna taş döşüyorlar bu “güzel vicdan”larıyla.
DÜŞMAN KİM?Kirli siyaset oyunlarıyla sizi yalanlarına inandırmaya çalışıyorlar. Dün oy avcılığına çıkılarak yapılan buydu. Eli tetikte olanla ne barışı konuşabilirsiniz ne de insanın yaşama hakkını...Ya vandallıkla, kapı önünde, sözü olan insana korku celladı kesilmek...Sırıtarak diş sökmek, tırnak çekmekten söz eden faşizan yüze ne demeli...Düşmanınız kim sahi?
SALDIRIYOR...Kürtler mi saldırıyor, yoksa PKK mı?“Kutsal vatan” savunması mıdır bu, yoksa küresel terör oyununun aktörü olmanın gereği midir?Evet, tarih yaratabilmek için bir vatanın olmalı önce. Düzyazınızı, edebiyatınızı kurabilmeniz için de bir devletiniz.Türkiye Kürtleri neyin arayışında? Bir milliyetçilik düşü müdür bu dağda/kentte silahlı mücadeleye girişmek...Bir Resneli Niyazi düşü bile değil artık 21. yüzyılda insan öldürerek bağımsızlık/hürriyet savaşı verebilmek. Yapılan açık açık terör, sindirme, yıkma, yok etme...Kirli savaşın adı bu; kimse kimseyi kandırmasın artık. Kürtler adına yola çıkan bu silahlı güçlerin sürekli saldırısındaki gözü karalığın bize anlattığı budur.Her saldırıyı “zafer” hanesine yazmak kötülüğün budalalığından başka ne olabilir ki...
KÖTÜLÜK: ÇAĞIN RUHUYaşadığımız şiddet, terör günlerini modernleşme sıkıntısı olarak almak mümkün değil.Toplumsal yaşamda modernitenin her türlü nimetiyle donatılmış olsak da; azgelişmişliğimiz bize şiddeti ve terörü sunuyor.Toplumun önemli bir kesimini cahiliye döneminde tutma, üretemeyen, sürekli tüketen bir anlayışı egemen kılma; ve biat kültürünü topluma enjekte etme ister istemez bu sonuçları doğuruyor.Toplumsal çözülme dediğimiz şey birden bire olmaz. 1980’den bugüne yaşadığımız erozyon her alanda uç verdi.Bugün şiddeti ve terörü kanıksayan bir toplum, yarın “kutsal vatan” kavramını da elinin tersiyle itecektir. Aidiyetini, kimliğini yitiren insan kötülüğün öznesine dönüşecektir ister istemez.
KUTUPLAŞMAOliver Roy, “Kayıp Şark’ın Peşinde”de anlattığı 1970’lerin Fransası’na dair şu tespiti yapar:“Gerçekte, sol iktidarda değildi, fakat doğmakta olan ‘yeni toplum’a ayak uyduran ılımlı ve modernleştirici bir sağ ihtiyacı vardı...”Böylece, Fransa’daki kutuplaşma siyaseti alıp başka bir mecraya taşır. Bu da, ileride sol’a iktidarın kapısını aralar. 2000’lerde siyasi iklimimiz yeniden dizayn edilirken, Türkiye’nin bu yeni zaman’daki ruhu/sorunları/açmazları göz ardı edildi.Bugün geldiğimiz noktadaki taşma, hatta kutuplaşmaya evrilme de bunu göstermektedir.Sivri uçlardaki siyaset ülkede derin kanamalara neden oluyor. Bugün, içinden geçtiğimiz karanlık zamanları iyimserlikle karşılamak güç.Belki de dönüp Shakespeare okumak sağaltıcı gelebilir bize! O ki, çağının çürümüşlüğünü anlatmamış mıydı oyunlarında...Şunu da dememiş miydi:“Hoşnutsuzluğumuzun kışı, şimdi,Günlük güneşlik bir yaza dönüşüverdiYork’un güneşiyle...” (III. Richard, Çev.: Özdemir Nutku)Kanayan bir zamanın ruhunu başka nasıl anlayabiliriz ki...