Kanlı tehdit!

Van’daki çok sayıda panolara, duvarlara bu “afiş” asılmış...  

Kan akan bir musluk fotoğrafının yer aldığı afişlerde, Türkçe ve Kürtçe olarak, “Sahip çıkmazsanız, uzak değil!” yazıyormuş... 

Yani tam da seçim öncesinde tüm kenti bu afişlerle donatanlar seçmeni açıkça tehdit ediyor... 

Bu, açık suç! 

Ancak ne polisin umurunda; ne de savcıların... 

*** 

Peki; ilanı veren kim? 

VASKİ... Yani HDP’li Eş Başkanlar’ın yönettiği Van Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Su ve Kanalizasyon İdaresi... 

Neymiş efendim, halkı su tüketimi konusunda bilinçlendirmek için asmışlar bu afişi... 

Yersen! 

*** 

İlanın asıl sahibini herkes biliyor: 

PKK-HDP ve KCK’dan oluşan “bölünme cephesi...”  

İşin garibi dün bölgeye giden Recep Tayyip Erdoğan da bu afişleri görmüş ve “Gördünüz, bunlar kandan besleniyor” demiş... 

Gülelim mi ağlayalım mı bilemedim! 

Bize “Gördünüz” diyen, bu kan tüccarlarıyla yıllardır devleti aynı masaya oturtan ve sözde “açılım görüşmeleri”ni yaptıran kişi... 

Biz zaten görmüştük, biliyorduk da bakalım, kendisinin “nihayet” görmüş olması, bir şeylerin değişmesini sağlayacak mı? 

Umarım bu afişleri Erdoğan’dan sonra “tatlı su solcuları” da görür de siyasi olarak desteklemedikleri halde sırf “Dördüncü bir parti Meclis’e girsin” diye HDP’ye oy verme inadından vazgeçerler! 

*** 

Tablo bu sevgili dostlar: 

Tek bildikleri iş “kan dökmek” olanlar, bugün bizi yine “kan”la tehdit ediyor... 

Yıllardır onlarla aynı masaya oturup, ortak projeyi hayata geçirmeye çalışanlar da sırf birazcık daha fazla oy almak için “şaşırmış” gibi yapıyorlar... 

Oysa biz hiç mi hiç şaşırmıyoruz... 

Çünkü terör örgütünün 33 yıldır akıttığı kan, bizim kanımız! 

Neden şaşıralım ki? 

*** 

Bu tabloya seyirci kalan, siyasi baskılar yüzünden görevlerini ihmal eden savcılar ve hakimler: 

Tarih sizi asla affetmeyecek! 

ÖZGÜRLÜK! 

Bugün “3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü...” 

İyi de dünya kutlasın, bize ne? 

Çünkü “olmayan” bir şey için kutlama yapılmaz ki... 

Bırakın basın özgürlüğünü, ben daha iki gün önce cebimdeki 34 yıllık sarı basın kartımı polisin burnuna, burnuna salladığım halde, İstiklal Caddesi’ndeki gazeteme girebilmek için yarım saat kavga vermiş adamım... Benim neyime “özgürlük” kutlaması? 

Hem işime gitmem engellenecek... 

Hem tek satır hakaret etmediğim halde haftanın iki-üç gününü Cumhurbaşkanı’nın ya da oğlunun şikayetleri yüzünden adliyelerde geçireceğim... 

Hem her gün bir meslektaşımın içeri tıkılmasına, dövülmesine ya da hakarete uğramasına tanıklık edeceğim... 

Sonra kalkıp sırf takvimler 3 Mayıs’ı gösteriyor diye “özgür basın” kutlaması yapacağım... 

Bırakın Allah aşkına! 

GÜNÜN SORUSU 

Sorum yukarıdaki afişle seçmenleri tehdit edip daha fazla oy toplamaya çalışan PKK’lı kafaya: 

Diyelim ki ülkeyi bölecek sayıya ulaştınız... Ananız Kürt, babanız Türk... Ya da babanız Kürt, ananız Türk... Kendinizi de ortadan ikiye bölebilecek misiniz? 

DUDAKSIZ HÖDÜKLER! (156+10)! 

Cumhurbaşkanlığı makamında oturmuş ve hâlâ orada burada konferanslar veren, ülkemizi temsil eden bir kişi; nasıl oluyor da bu kadar “duyarsız” davranabiliyor, anlayamıyorum. 

Resmen, sinirlerini aldırmış! 

Bu kadar yazı bana yazılsa ve verecek yanıtım olmasa... 

Yaşayamazdım! 

Oysa o gayet mutlu ve huzurlu yaşıyor... 

Gazetecilere demeç veriyor, siyasetçilerle görüşüp sohbet ediyor... 

Ama bir Allah’ın kulu bile azıcık cesaret gösterip, “Abdullah Bey, neden Kanlıca’daki evi alacak 20 milyon lirayı nereden bulduğunuzu açıklamıyorsunuz? Neden Huber’de yapılan masrafları ödediğinize dair makbuzları göstermiyorsunuz?” demiyor, diyemiyor! 

Adamın elini sıkıyorlar, gözüne bakıyorlar, yalakalık yapıp gidiyorlar! 

Ben Abdullah Bey’den çok, kendisini gazeteci ya da siyasetçi sanan bu tiplere üzülüyorum.  

Türkiye bu hale geldiyse, “Tüüüü” diyecek dudakları olmayan bu hödüklerin yüzünden geldi! 

n Bilgi notu: Hödük, Türk Dil Kurumu’na göre, “korkak, ürkek, çekingen, uyuşuk” kişiler için kullanılan bir sözcük... Yani; küfür değil... Uygun durumlarda rahatça kullanabilirsiniz! 

GÜNÜN İSYANI 

İsyanım ortaya: 

Günlerdir Meclis tatilde... Bakanlar Kurulu tatilde... Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar; hiçbiri çalışmıyor! Herkes mitingden mitinge koşuyor... İsyanım ortaya: 

Bunlar olmadan da işler tıkır tıkır yürüdüğüne göre, biz neden seçime gidiyoruz ki?