Kaplan Liberal Demokratlar!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun çeşitli Avrupa gazetelerine gönderdiği mektup Türk basınında pek yankı bulmadı. Sadece Aydınlık ve Ulusal Kanal bu konuda haberler yaptı. Acaba, bu kadar önemli bir mektubu niçin necip Türk basınının radarları yakalayamadı? Böylece, CHP yandaşları büyük bir müjdeden mahrum bırakıldı? Aslan sosyal demokratlar farkında olmadan bir mektup darbesi ile kaplan liberal demokratlar oldu! Hayırlı ve uğurlu olsun! Altı okla yola çıkılmış ama sosyal demokrasi limanına demir atılmıştı. Son liman şimdilik liberal demokrasi oldu. Şimdilik diyorum, çünkü savrulan kişi ve kurumların hareket istikametini rüzgâr belirler. Serüven, “Ekmek için Ekmelettin” gibi çıkmaz sokaklarda da son bulabilir.

TARİHİN SONU

Liberal demokrasinin en tanınmış teorisyenlerinden birisi de Francis Fukuyama idi! 1992 yılında yayımlanan kitabı, “Tarihin Sonu ve Son İnsan” ortalığı kasıp kavurdu. Fukuyama’ya göre insanlığın en büyük aşaması liberal demokrasiydi. Tarihin sonu gelmişti. Komünizm teslim olmuş, diğer bütün sistemler liberal demokrasi önünde diz çökmüştü. Liberal demokrasiden daha iyi bir sistemi insanlık yaratamazdı. Ama daha 20 yıl bile geçmeden Fukuyama yanıldığını itiraf etmek zorunda kaldı. Çünkü yapılan tüm ciddi bilimsel çalışmalar şunu gösteriyordu: Liberalizm çözümün değil, sorunun kaynağıdır. Gelir dağılımında adalet bozulmuş, sermaye dar bir kesimin tekeline geçmiş, üretim düşmüş, verimlilik azalmış, kültürel ve ahlaki çöküntü yaygınlaşmış ve ortaya çözümü imkânsız sorunlar yumağı çıkmıştı.
Dünyanın ağırlık merkezinin Batı’dan Doğu’ya kaydığını, kamucu sistemlerin, liberal sistemler önünde mutlak bir başarı sağladığını rakamlar ortaya koyuyordu. Kamucu bir sistemle yönetilen Çin’in yükselişi durdurulamazken, liberal ABD borç batağı içinde yüzüyordu. ABD’nin kendi açıkladığı borcu 25 trilyon dolar iken Çin kasasına 5 trilyon doları indirivermişti. Liberal demokrasinin lider ülkesi ABD, sınırlarına duvar çekecek kadar korumacı tedbirlere başvurmuş, serbest ticarete dayalı uluslararası antlaşmalardan tek taraflı olarak çekilmişti. Yürüyüş kolu lideri adına mektup yazanlar dünyadaki gelişmelerden bihaberdi! Hâlbuki liberal sistemin en güçlü yayın organı olan Foreign Affairs Dergisi’nin son sayısını (Temmuz-Ağustos 2017) okusalardı, Fukuyama gibi birçok itirafçı ile tanışacaklardı.

TEHLİKELİ DAVET

Şu sözlere dikkat: “Yalnız değiliz. Dünya aşırıcıların, bağnaz halkçıların ve diktatörlerin yükselişini görüyor. Diktatörler birbirlerinden öğreniyorlar. Birlikte demokrasilere komplo kuruyorlar. Ülkelerini harabeye çeviriyorlar ve halklarını mülteci olmaya mecbur bırakıyorlar!”
Bu tarihi (!) mektubunda Sayın Kılıçdaroğlu, liberal demokrasi şampiyonu olan Batı ülkelerini, bağnaz/cahil halkçılar (illiberal populists) ve yeni nesil diktatörlere (the new generation of dictators) karşı birlikte mücadeleye davet ediyordu. Bu diktatörlerle kimlerin kastedildiğini tahmin etmek hiç de zor değil!
Mektupta, Türkiye’deki yönetim, ağır baskı rejimi (harsh authoritarian regime) olarak isimlendiriliyor. Türkiye sınırları dışında da (beyond Turkey’s borders) yürüyüşün yankı uyandıracağının umut edildiği vurgulanıyor. “Toplumsal Sözleşme (Social Contract)”ye de vurgu yapılıyor. Bilindiği üzere “Toplumsal Sözleşme”, Jean Jacques Rousseau’nun (17121778) ünlü eseridir. Devletle yurttaşlar arasında yapılan sözleşme bozulduğu takdirde, sistemin meşruiyetini kaybedeceği ana fikrini savunur!
Batı’nın bir ülkenin liderini “diktatör” olarak tanımlaması, o ülkeye müdahale için gerekçe aradığını gösterir. Irak’ta, Libya’da, Suriye’de böyle olmadı mı? İskandinav ülkeleri, Baltık ülkeleri, Doğu Avrupa, Romanya, Bulgaristan ve hatta Karadeniz’de NATO’nun askeri varlığı her geçen gün artıyor. Bunun hedefi Rusya değil mi?
Bu büyük milletten umudunu keserek zalimlerin adaletine sığınanlar, önce onurlarını kaybeder; daha sonra küresel efendilerin oyuncağı olurlar...