Karanlıklara mı sürükleniyoruz?

“Gerici saldırılar artıyor.”

“Gericilik tırmanıyor.”

“Gericilik tırmanmıyor, iktidarda.”

”Birinci görevimiz gericilikle mücadele.”

“Batı’dan kopuyoruz, karanlıklara sürükleniyoruz.”

Geçenlerde katıldığım bir toplantıdan notlar. Kadınlar için alarm zillerini çaldıracak cinsten.

Batıcı dostlarımızın kara gözlüklerinden görünen bu. Attila İlhan, Hangi Batı kitabında; “Cumhuriyet kuşaklarının dramı Atatürk sonrasında başlar, çağdaşlaşmayı Batılılaşma yapan sonrakilerdir” diyor. Hakikaten dram.

Karamsarlık rüzgarından kurtulup tarihsel ve bilimsel olana yani gerçeğe baktığımızda ise karşımıza başka bir tablo çıkıyor: Antiemperyalizm yükseldikçe Atatürk ve Cumhuriyet yükseliyor!

Kemalist Devrim; emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştirmiş, bağımsız bir devlet kurmuş ve arasız devrimlerle çağdaş bir toplum hedefine ilerlemiştir. 1946’dan itibaren ise ülkemiz adım adım emperyalist Batı’ya bağlanmış ve Devrimimiz tahrip edilmiştir. Emperyalist Batı’dan kopuş Atatürk’e dönüştür. 2020 yılının 14 Mart’ından görünen odur ki Türkiye zincirlerini kırmakta ve devrimci bir atılıma yönelmektedir.

n Emperyalizm bölünmeyi dayattı. BOP’u uyguladı, PKK’yı besledi, kimlikçiliği kaşıdı, açılımı devreye soktu. Şimdi ise Türkiye birleşiyor. PKK bitiyor, Diyarbakır anneleri evlatlarını teker teker kurtarıyor, Türk kadınının onurlu direnişi tarihe geçiyor. Ortaçağ gericiliğinin mirasçısı, işbirlikçi HDP’nin maskesi düşüyor.

Emperyalizm gericilikle işbirliği yaptı, tarikat ve cemaatler kök saldı. 15 Temmuz’un ardından FETÖ devletten ve toplumdan söküp atılıyor. Aydınlık’ın 12 Ocak 1997’de “Cumhuriyet Düşmanı Fethullah Hoca” manşetiyle deşifre ettiği ve EGM’nin raporlarında “Anayasanın demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti niteliklerini değiştirerek şeriat devleti getirmeyi amaçlıyor” saptamasıyla yer alan yobaz yapı eziliyor. Furkan Vakfına, Adnan Oktarcılara yapılan operasyonlar, Diyanet’in raporları, 15 Temmuz’dan çıkarılan dersler, tarikat ve cemaatlerle mücadelenin devam edeceğini gösteriyor. Sayın Cumhurbaşkanına “Yahu Atatürk’ün bir bildiği varmış” dedirten zamanları yaşıyoruz.

Uğur Mumcuların, Muammer Aksoyların, Bahriye Üçokların öldürüldüğü, faillerin meçhul kaldığı, aydınlarımızın hapse atıldığı dönemden suikastları, katliamları, tertipleri tezgâhlayanların yargılandığı döneme girmiş bulunuyoruz.

CHP’li Bakan Nihat Erim’in daha 1949 yılında “Türkiye’yi küçük Amerika yapacağız” diyerek adını koyduğu ve NATO’ya girmemizle belirginleşen 75 yıllık sürecin ardından Avrasya ittifakına geçiyoruz. İçeride “NATO’dan çıkalım” sesleri yükseliyor, dışarıda yeni bir dünya kuruluyor.

Atatürk paylaşılıyor ve güçleniyor. Anıtkabir ziyaretçi rekoru kırıyor. Başı açık ya da kapalı, genç ya da yaşlı milyonlar, bütün farklılıklarını bir kenara bırakarak Atatürk’e koşuyor. Ak Parti Gençlik Kolları’nın 10 Kasım videosu şu sözlerle başlıyor; “Öyle biri vardır ki baktığın her yerde onu ve eserlerini görür, daima özlersin.”

Şeriat gelmiyor. Kadın hareketi yükseliyor. Kadınlar hayatın her alanında “ben de varım” diyor. Madalyalar kazanan sporcularımızı, icat yapan bilim kadınlarını, yazan-çizen-üreten-çalışan kadınları görmüyor musunuz? Onları eve kapatabilir misiniz? Sorunlarını çözmek için çırpınan, eşitsizliklere başkaldıran kadınların sesini duymuyor musunuz? Onları zincire bağlayabilir misiniz? Kendini cumhuriyetle tarif etme yarışı başlıyor, Cumhuriyet kadını olmak değer kazanıyor. Kadını cumhuriyetten koparabilir misiniz? Muhafazakâr kadın örgütleri içinde de hak arama ve özgürlük mücadelesi gelişiyor, aynı mahallenin erkeklerine “törelerinizi de alın, çekin gidin bu topraklardan” resti çekiliyor. Bu değişimi durdurabilir misiniz?

Cumhuriyet mitinglerinden, gençliğin diriliş yürüyüşlerinden, Arslanlı yollardan, Silivri direnişlerinden, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganıyla yükselen halk hareketlerinden geçerek bugünlere geldik. İktidarda Ak Parti’nin olması bu gerçeği değiştirmiyor.

Evet, eğitim sistemimiz kötü. Ekonomimiz kötü. Feodal kalıntılar var. Kadına şiddet var. Eşitsizlikler var. Çürüme ve yozlaşma var. Daha yapacak çok işimiz var. Bir de tarihin durdurulamaz akışı var. Adımlarımızı tarihin akışına uyduruyoruz.

Karanlıklara sürüklenmiyor, aydınlığa yürüyoruz.