Karar gecesi-(TAMAMI)

14 Ocak 2001 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde “İlk Polis Tanrı’dır” başlıklı bir yazı yayınlamıştım. Bugünkü yazımda bu yazının bir bölümünü kullanıp yazıyı bir başka bağlama oturtacağım.

Bilirsiniz: İnsanlığın atası Adem’in iki oğlu vardı: Kabil çiftçi, Habil çoban idi. Bir gün, yaptıkları işin ürünlerinden babalarına armağan getirirler. Adem, Kabil’in armağanına ilgi göstermez. Habil ve armağanıyla ilgilenir. Bunun üzerine, Kabil öfkelenir ve kardeşi Habil’i öldürürür. Cinayetten sonra, Rab (Tanrı) Kabil’e sorar: “Kardeşin Habil, nerede?’’ Kabil bu soruyu yanıtlar: “Bilmiyorum: Kardeşimin bekçisi miyim ben?’’ Bunun üzerine Tanrı konuşur: “Ne yaptın? Kardeşinin kanının sesi topraktan bana bağırıyor’’ der. Bu konuşma Tevrat’ın Tekvin bölümünün 4.babında yer almaktadır.

Avelino Pared diyor ki

1980’lerin başında Michel Del Castillo’nun “Karar Gecesi” adlı müthiş bir romanını Türkçeye çevirmiştim. Romanın kahramanlarından komiser Avelino Pared, Tevrat’ın bu bölümüne değinerek, Tanrı’nın ilk polis olduğunu söyler. Polis faillerin niyetlerine göre karar vermez, değerlendirme yapmaz, çünkü onların zihnini okuyamaz. Okuyamadığı için de cinayetleri, suçları engelleyemez. Oysa, eğer Tanrı, Tanrı ise insanların zihninden geçen düşünceleri bilir ve suç girişimlerini engelleyebilir. Daha doğrusu, komiser Pared’e göre, engellemek zorundadır.

Komiser Pared’e göre: Tanrı, eğer Tanrı ise, Kabil’e “Dur! Kardeşin Habil’e ne yapacaksın?” diye sorarak, ona, işlemeyi tasarladığı cinayeti bildiğini söylemeli ve ona engel olmalıydı. Komiser Pared, polisi ikiye ayırır: Mesleğiyle ve mesleği için yaşayan metafizik polis ve yalnızca karın doyurmak için bu mesleği seçmiş olan sıradan “akıl polisi”. Sözü gazeteciliğe ve gazetede yazan yazarlara getireceğim.

Olay olmadan, olay olduktan sonra

Milliyet Gazetesi’nde yazan Aslı Aydıntaşbaş, Suriyeli muhaliflerin eline geçen Azaz kentine giden ilk gazeteciymiş. Tebrikler! Aslı hanım sakallı bir komutanla karşılaşıyor, bu sakallı komutan Aslı hanımın elini sıkmıyor. Sıkmaz, çünkü adam sıkı İslâmcı. Durumu tahmin edemediği, Arap devriminin (!) gerçek yüzünü bilemediği için Aslı hanım şaşırıyor. Mihmandarları, daha Suriye’ye varır varmaz, başını örtmesini tavsiye etmesine karşın, şaşırıyor. Komutana: “Geleceğin Suriyesi’nde başı açık kadınlara yer olmayacak mı?” diye soruyor.

Komutan yanıtlıyor: “Olacak. O insanın kendi seçimi. Ama bir kadın başını kapatmazsa o zaman iyi bir Müslüman olarak benim gözlerimi indirmem lazım.” Aslı Hanım, çocuk gibi buna da inanıyor. Oysa adam gözünü indirmeyecek, onun başını zorla örttürecek. Bölgeyi çok gezdiği için bu tablonun kendisini şaşırtmadığını ileri süren Aslı Aydıntaşbaş, “Demokrasi istediklerini, Sünni, Alevi ve Hıristiyanların eşit yaşadığı bir ülke hedefledikleri”ni söyleyen muhaliflere de hemen inanıyor. Aslı Aydıntaşbaş bölgeyi gezmiş ama gerçekleri görmemiş. Bölgenin yerel gerçekleri Suriye’de Sunnilerin iktidarı almaları durumunda, Alevilere ve Hıristiyanlara yaşama hakkı tanımayacaklarını tahmin edemiyor. Pek yakında Sunnilerin iktidara geçmesi durumunda, olanlar olduğu zaman, olanları tasvir etmekle yetinecek. Çünkü ne yazık ki maaş karşılığı gazetecilik mesleği yapan biri. Yani bir “sıradan akıl polisi.” Ya da gerçekleri gördüğü halde kendisinden istenen yazıları yazıyor.

Bir başka akıl gazetecisi

Aslı Aydıntaşbaş’a göre nisbeten bir adım ilerde bulunan bir başka akıl gazetecisi, onun yazısını okuduktan sonra şöyle yazıyor: “Ben Suriyeli bir Kürt, bir Alevi, Hıristiyan veya Laik Sünni olsam, daha şimdiden başımın çaresine bakardım. Çünkü bu kadar açık görünen bir köye gitmek için kılavuza gerek yok” diyor. Her zaman olduğu gibi, olayları olduktan sonra görüyor. Olacakları Tunus olayları başladığı zaman göreceksin; ve görenlere saygı duyacaksın!

Aslı Aydıntaşbaş da, adını vermek istetemediğim gazete yazıcısı da, Arap Baharı devrimleri (!) Tunus’ta başladığı zaman çok mutlu ve umutluydular. Demokrasi ve özgürlükler getireceğine inandıkları isyanları göklere çıkartıyorlardı. Oysa ben o sıralarda bu olayların arkasında Müslüman Kardeşler ile El Kaide’nin, Hamas türünden oluşumların bulunduğunu ve sonuçta, yalancı baharı yaşayan bütün Arap ülkelerinde İslam devletleri kurulacağını yazıyordum. AKP iktidarı, ayaklanmalarla demokrasi açısından değil İslam devleti ekseninde ilgileniyordu. Ve sıradan gazeteciler olanları tasvir edip AKP’nin siyasetini onaylarken iyi gazetecilik yaptıklarını sanıyordu.

NOTA BENE: Bir yazar tanıdığım, 31 Temmuz yazımla ilgili bir ileti gönderdi. Bir köylü tanıdığına “Ya’u, bu adamlar hırsız, hırsız!” dediğinde aldığı yanıt yazımı onaylamakta. Köylü, “Evet ama yerken besmele çekiyorlar!” diye cevap vermiş.