Kararsızlığa bağlı belirsizliklerle dalgalanmak böyle oluyor!

Geleceğe yönelik ekonomik beklentilerdeki değişikliler açısından oldukça ilginç bir haftayı geride bıraktık. Salı günü yapılan Merkez Bankası Para Politikası Kurulu Toplantısından çıkan faizlerin değişmemesi yönündeki karar, finansal piyasalarda ciddi bir hayal kırıklığı yarattı ve algıları olumsuz yönde etkiledi. Buna benzer bir durum, temmuz ayı içinde ve yeni kabine üyelerinin açıklanması sonrasında da yaşanmıştı! Kayıpları telafi etmek adına yazılan senaryolar ve beklentileri yönlendirme girişimleri, şimdilik sonuçsuz kaldı.

Fiyatların, beklentilerin ve güvensizliğin oldukça sert dalgalanmalar sergilediğine tanık oluyoruz; bir anlamda döviz kurları ile birlikte söz konusu değişkenlerin tümü tehlikeli salınımlar sergiliyor. Siyasi irade ile finansal akımları farklı yöntemler ile yönlendirmeye çalışanlar arasındaki gerginliklerin azalması, ortak bir bakış açısının ön plana çıkması pek mümkün olamıyor. Bu durum sistemi oluşturan kurumsal yapıyı, iş dünyasını ve herkesi etkiliyor. Makroekonomik görünüme ilişkin beklentiler dalgalı bir şekilde olumsuzlaşıyor.

Finansal piyasalar, en azından zaman kazanmak ve eğilimleri kontrol altına alarak beklentileri kısmen de olsa düzeltebilmek için, Türk lirasındaki değer kayıplarının geri alınabilmesini hayati önemde görüyor. Her gelişmeyi bu çerçevede değerlendiriyor ve tepki veriyor. Bu yaklaşım, sermaye akımlarını tehdit veya teşvik ile yönlendirebilecek olan kesimler ile her koşulda iyi geçinilmesini ve ne pahasına olur ise olsun olası gerginliklerden kaçınılmasını gerektiriyor. Muhtemelen bu durum siyasi iradeyi rahatsız ediyor ve yaklaşımlarını etkiliyor; teslimiyet anlamı çıkarılabilecek yönlendirmelere tepki veriyor, geleceğe yönelik tercihlerde daha belirleyici olabilme isteğinden vazgeçmiyor ve gerekli mesaj net bir şekilde veriliyor.

Türk lirasındaki değer kayıplarının olabildiğince seri bir biçimde geri alınabilmesini, muhtemelen Siyasi irade de çok istiyor; bu nedenle maliyet kökenli enflasyon baskısının fiyatlara yansımasını hızlandıracak gelişmelerden kaçınmaya çalışıyor. Temmuz ayında sahne alması beklenen zam yağmurunun önemli bir kısmı farklı yöntemler ile ötelendi. Eğer döviz kurları kalıcı olabilecek şekilde geriler ise, yıllık enflasyondaki zirve seviyesi en geç eylül ayında görülecek ve biraz daha düşük olabilecek. Fakat küresel koşullardaki olumsuz değişimin bu olasılığı azaltması ve sermayeyi yönlendirebilecek kesimlerden gelebilecek bazı emrivakilerin kabul edilemezliği, net bir tavır alınabilmesini engelliyor. Farklı seçenekler yaratma yönündeki çabaları hızlandırmak ihtiyacı ön plana çıkıyor; finansal piyasalar ise söz konusu arayışları hazmedemiyor ve sert tepkiler verebiliyor.

Hemen yukarıda kısmen özetlemeye çalıştığımız gidişat nedeniyle belirsizlikler artıyor. Gündemde ön plana çıkan veya çıkarılan gelişmelere göre, piyasaların ve beklentilerin dalgalanması kaçınılmaz hale geliyor. Hazine ve Maliye Bakanı’nın sağlıklı iletişim tesisi amacına yönelik söylemlerinden umutlanan ve Türk lirasını savunmak amacı ile faizlerin yükseltileceğini varsayan ve bunu fiyatlayan finansal piyasalar haftaya iyimser başlıyor; salı günü beklentileri gerçekleşmeyince tepki veriyor. Bindiği dalı kestiğini fark edince, hafta ortasında Amerikalı rahibin ev hapsine geçişinde ve olumlu sayılabilecek önemsiz konuları abartmakta teselli aramak zorunda kalıyor. Fakat ABD cephesinden gelen tehditler, eğilimler ve beklentilerin yönlendirilebilmesine fırsat vermiyor. Yine bu hafta içinde açıklanan ve toparlanma sinyalleri vermeye başlayan güven endekslerinin yönü de değişiyor!

Önümüzdeki üç aylık dönem, önceki yıllara göre çok daha sıcak ve yakıcı olabilir! Ekonomide yumuşak iniş olasılığı büyük bir hızla azalıyor ve tahribata neden olabilecek sert çakılma ihtimali güçleniyor. İşsizlik ve enflasyon muhtemelen yükseliş eğiliminde olacak. Küresel koşullar, ekonomimize ilişkin beklentilerde daha belirleyici olmayı sürdürecek. Tüm kesimlerde, az veya çok farklı oranlarda yıpranmalar muhtemelen yaşanacak; ağırlaşmış sorunlar, mevcut yaşam standardının korunabilmesini çok zorlaştıracak ve gelir dağılımındaki bozulma yoğun bir şekilde hissedilecek. Kısa vadeli bakış açılarının etkisi giderek azalacak ve geniş kesimler açısından öncelikler farklılaşacak! Bu eğilimler, ağustos ayı sonunda veya eylül ayı ilk yarısında açıklanması beklenen Orta Vadeli Plan hedefleri ile önceliklerin şekillenmesinde etkili olabilir!