Karizma çizildi -(TAMAMI)
İngilizcede güzel bir söz vardır: Power corrupts (güç kişiyi bozar). 2002’den beri iktidarda olan partinin başkanı, karşısında tutarlı bir muhalefet olmadığından, dilediği gibi bir toplum yaratmak yolunda adım adım ilerledi ve demokrasinin temel kurum ve kurallarını yok etmekte başarılı oldu. Bu başarı onu ülkenin en güçlü tek adamı olmak ihtirasını kamçıladı ve din temeli üzerine kurulacak yeni Osmanlı Devleti’ni andıran bir İslam Cumhuriyeti kurma hevesine kapıldı. Gücü kişiğini gerçekten bozdu, kavgacı, kindar, halkını sevmeyen bir lider oldu. İnsanların özel yaşamına varıncaya kadar her şeye karışma gücüne sahip olduğunu sandı ve demokrasinin kurumlarını yok ettikten sonra insanların özel yaşamını da yok etmek sevdasına kapılınca toplumun özellikle diri ve genç kesimi 27 Mayıs öncesine benzer bir toplumsal direniş başlattı. Kimileri bu olayı iki ağaç kesimine karşı başlatılan bir fantezi saydı ama direnişin daha derin ve haklı boyutları olduğu kısa zamanda anlaşıldı. Olaylar dünya medyasında boy gösterdi ve CNN gibi kanallar bu direnişi günlerce birinci haber olarak verdi. CNN’e konuşan bir Türk kızı çok güzel bir İngilizce ile olayın özünü dünyaya anlattı ve,”Demokrasi bir Başbakan’a benim ne yiyeceğime, ne içeceğime, ne giyeceğime ve kaç çocuk doğuracağıma karışma hakkını vermez. Direnişimiz demokrasiyi bilmeyen bu Başbakan’a demokrasiyi öğretmek içindir” dedi. Sanırım yaşadığımız toplumsal direniş en güzel böyle anlatılabilirdi.
Kendini çok güçlü sanan adamın en zayıf yanı kendini en güçlü sandığı andır. Türkiye şimdi bu anı yaşıyor. Her şeyi kabulleceği varsılan, kolu kanadı kırıldı sanılan, direniş gücünü yitirdiği sanılan toplumun bu gençlik direnişi kendini çok güçlü sanan adamın karizmasını fena halde çizmiştir ve toplumun direniş refleksini kaybetmediğini ortaya koymuştur. Susturulduğu sanılan halk korku çemberini kırmıştır ve bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olamayacaktır. İktidar da, muhalefet de bu direnişten gereken dersleri mutlaka alacaktır eğer almazlarsa ve eğer kendini hâlâ en güçlü sanan Başbakan kendisini demokrasinin çemberi içine çekmezse ülkenin kaotik bir süreç yaşaması kaçınılmaz olacaktır.
Medya yansız olması gerektiğini bilmelidir yoksa bu halkı yanıltan, gerçekleri gizleyen yayınlarını sürdürürse, iktidar yalakalığı yapmaya devam ederse bu gençliğin kapılarına dayanacağı korkusunu yüreklerinde duymalıdır çünkü artık cin şişeden çıkmıştır.
Üniversiteler fahri doktora verme yarışından, yanlışından ve ucuzluğundan bundan böyle vazgeçmelidir çünkü hükümetten çıkar elde etmek için Başbakana fahri doktora verme yılışıklığı ve şaşkınlığı bilim yuvaları olması gereken, doğruların ve gerçeklerin yanında olması gereken Üniversitelere yakışmıyor ve onların itibarını erozyona uğratıyor.
Yargıçlar her türlü baskıya karşı direnerek hakkın sesi olmaya özen göstermelidir. Geçmişte Menderes’in acımasız baskısına rağmen tutuklama kararı vermeyen beyaz eldivenli yargıç Hamdi beyleri anımsamalıdırlar. Bağımsız yargı, hakkın sesi olan yargı toplumun en önemli güven kaynağı olmak zorundadır. Yargı eritilmaya çalışılan itibarını yeniden kazanmak ve toplamsal güveni yeniden sağlamak zorundadır.
İktidar yaptığı yanlışlardan dolayı kendini sorgulamalıdır. 21. yüzyılda tek bir adamın güçlü olması uğruna yaratılmak, yeniden yapılandırılmak istenen toplum, çağdaş ve insan haklarına saygılı bir toplum olamaz. İletişimin bu kadar güçlü olduğu bir dünyada ne o güçlü adam ne öyle toplum uzun ömürlü olamaz. İktidar insanlık onuruna yakışan en iyi yönetim biçimi olan demokrasiyi özümsemek zorundadır. Ne güdümlü sendikalar, ne güdümlü medya, ne güdümlü üniversite ve ne de güdümnlü yargı yaratmak sevdası ile bir yere varamayacaklarını anlamalıdırlar.
Muhalafet halktan ne kadar kopuk ve halkın beklentilerinin ne kadar uzağında olduğunu görmüştür. Buna göre kendine çeki-düzen vermeli, alternatif programlarını ve kadrolarını hazırlamalı ve gençleri, kadınları en başta işçi sendikaları olmak üzere tüm kitle örgütlerini kucaklayacak yeni bir yapılanmaya gitmelidir.
Türkiye artık son on yıldır yaratılmak istenen Türkiye olmayacağını ortaya koymuştur. Herkes adımını bu gerçeğe uygun biçimde atmalıdır.