Karma ekonomi IMF modeline fark attı

Bu yazıda Osmanlı ve Türkiye ekonomisinde izlenen iki temel ekonomi modelini (serbest piyasa modeli ve planlı karma ekonomi modeli) birkaç temel ekonomik göstergeyi kullanarak karşılaştıracağım. Tanzimat sonrasında Osmanlı ekonomisi, Demokrat Parti döneminde 1950-1953 yılları arası ve 1980 sonrasında Türkiye’de liberal serbest piyasa modeli uygulandı. 1930-1939 ve 1963-1974 dönemlerinde planlı kalkınma ve karma ekonomi modeli uygulandı. 2002 sonrasında izlenen politikalar başka bir yazının konusudur.

SERBEST PİYASA MODELİ MİLLİ DEĞİLDİR

Birinci olarak izlenen politikalar Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre değil yabancı ülkelerin veya emperyalizmin ihtiyaçlarına göre belirlenmiştir. Bu politikalar izlenirken sonuçları hesaplanmamış veya hesaplanmak istenmemiştir. İkincisi bu politikalar mevcut şartların baskısı altında dışarıdan verilenlerin kabulüyle yürümüştür. Üçüncü olarak bu politikaların esnekliği yoktur. Yani bu politikalardan dönmenin maliyeti çok yüksektir, yaşanan ekonomik zararın çok ötesinde bir maliyet getirmiştir. Dördüncü olarak dünya ekonomisine olağanüstü bağımlı hale gelen bir ekonomide hükümetin ekonomi politikalarını istediği gibi belirleme alanı daralmıştır. Büyüme amaç değil sonuçtur. Yani öncelik ‘serbestleşmedir’. Bu süreçte büyüme olup olmaması önemli değildir (Gülten Kazgan,2017). Sonuç olarak adı ‘serbest piyasa’ veya ‘küreselleşme’ olan bu ekonomi modelinin Türkiye’nin milli menfaatlerine aykırı olduğu gerçeği açıktır.

MİLLİ KARMA EKONOMİ MODELİ TÜRKİYE’Yİ AYAĞA KALDIRDI

Bu dönemin ekonomi politikaları serbest piyasa dönemi ile taban tabana zıttır. Birincisi makroekonomi politikaları tamamen Türkiye’nin ihtiyaçlarını önceleyecek şekilde belirlenmiştir. 1930-1939 döneminde ekonomik bağımsızlık, 1963-1974 döneminde ise özel sektörün imalat sanayisinde güç kazanması hedeflenmiş ve bu hedeflere ulaşılmıştır. Her iki dönemde de KİT’ler (Kamu İktisadi Teşebbüsleri) oluşturulurken özel sektör desteklenmiş ve planlı olarak geliştirilmiştir. Aynı süreçte tarım sektörü geliştirilmiş ve Türkiye kendi kendine yeter hale getirilmiştir. İkinci olarak gelir dağılımının iyileştirilmesi hedeflenmiş ve bu konuda ilerleme kaydedilmiştir. Hem işsizlik oranları azaltılmış hem de iç pazarın geliştirilmesi sağlanmıştır. İç pazarın geliştirilmesinden sonra sanayinin ihracata hazırlanması süreci tamamlanmıştır (Gülten Kazgan,2017). ‘Dışa açılma’ hedefi esasen 5 yıllık kalkınma planlarında mevcuttur. Ancak Gladyo’nun Türkiye’yi karıştırması, IMF’nin kucağına itmesi ile bu plan gerçekleşmedi ve IMF eliyle bugünkü verimsiz ihracat modeli uygulamaya konuldu. Üçüncü olarak planlı kalkınma modeli milli sermayeyi güçlendirmiş, uluslararası şirketlerin/tekellerin karşısında güçlü bir şekilde durmasını sağlamıştır. İç pazar uluslararası tekellerin yağmasına karşı korunmuştur.

PLANLI DÖNEMDE BÜYÜME YÜKSEK, ENFLASYON DÜŞÜK

Şimdi, iki modelin temel ekonomik göstergelerle karşılaştırmasını yapalım. Grafik 1’de görüldüğü gibi planlı dönemin büyüme hızı ortalama yüzde 6-7 olmuş, fiyat istikrarı (düşük enflasyon) ve düşük dış borçlanma ile büyümenin maliyeti minimum seviyede gerçekleşmiştir. 1980-1998 serbest piyasa dönemi ise Cumhuriyet tarihinin en başarısız dönemidir. Bir yandan büyüme hızı düşük seviyede kalmış (ortalama yüzde 3,5) hem de yüksek enflasyon (ortalama yüzde 60) ve yurt içi sermaye birikimine katkısı olmadığı için yüksek dış borç oranı (yüzde 40) birleşince ağır bir maliyet ödenmiştir. Planlı karma ekonomi modeli uygulandığı dönemde yüksek reel büyüme oranı ve istikrarlı büyüme bağlamında büyük bir fark atmıştır. Reel büyüme gerçekleşirken enflasyon düşük seviyede (ortalama yüzde 8) kalmıştır. Öte yandan serbest piyasa sürecinde yüksek enflasyon ve istikrarsız düşük büyüme gerçekleşmiştir (Gülten Kazgan,2017).

SERBEST PİYASA EKONOMİYE İSTİKRARSIZLIK GETİRDİ

Yabancı sermaye akımlarının serbestleştiği ‘serbest piyasa’ döneminde büyüme hızı düşmeye başladı. 1990’larda sık sık yaşanan para hareketleri büyümeyi ve fiyat istikrarını olumsuz etkilemiş ekonomik istikrarsızlığa neden olmuştur. Sermaye girişi büyümeyi yükseltirken çıkışı tam aksi yönde etki eder. Para çıkışı para girişinin olumlu etkisini götürürken büyümeyi eksiye çevirir (Gülten Kazgan,2017). Portföy yatırımları yani sıcak para olarak gelen yabancı sermaye neden olduğu sert dalgalanmalar nedeniyle doğrudan sermaye yatırımlarının önünü kesmiştir. Zira doğrudan sermaye uzun vadeli yatırım yapar ve en çok aradığı şey istikrardır. Sonuç olarak sermaye hareketleri serbest bırakıldığında sıcak para getirdiğinden fazlasını götürmüştür.

DIŞA BAĞIMLILIĞI ARTIRDI

1930-1939 arasında ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 100’ün üstündedir. Planlı karma ekonomi döneminin tamamında ithalat/GSYİH oranı ortalama yüzde 15 olmuştur. Serbest piyasa döneminde ithalat büyük patlama yapmış ve ortalama ithalat/GSYİH oranı yüzde 50’lere ulaşmıştır. Dış borç/GSYİH oranı 1963-1974 döneminde yüzde 10’u aşmamıştır. Cari açık ise düşük seviyelerde kalmış ve düşük tutarda gerçekleşen yabancı sermaye girişi etkin bir şekilde kullanılmıştır. 1980 sonrası dönemde dış borç/GSYİH oranı hızla yüzde 40’lara çıkmış yüksek borçlanma dolarizasyonun yaygınlaşmasında etken olmuştur. Cari açık ise yüzde 1’in altına düşmemiş ve 2002-2023 arasında ortalama cari açığın yüzde 3,9 gibi aşırı yüksek bir orana sıçramasında etken olmuştur. Sermaye akımlarının serbestleşmesinin götürüsü getirisini fazlasıyla aşmıştır (Gülten Kazgan,2017). Ekonomist Dani Rodrik’in çalışmasına göre sermaye hareketlerini serbest bırakan ülkelerin daha fazla büyüdüğünü daha fazla yatırım yapıldığını ve daha düşük enflasyon yaşadığını gösteren bir kanıt yoktur (Dani Rodrik 1997). Bu hesapta gelir dağılımında bozulmanın olmadığının altını çizerim.

KRİZLERDE PLANLI KARMA EKONOMİ AYAKTA KALIR

1980 sonrasında özel kesimin ekonomiden aldığı payın artırmasının yararı iç pazarın genişlemesi olmuştur. Madalyonun diğer yüzü ise yabancı sermaye hareketlerinden büyük oranda nemalanan özel sektör, krizlerin daha sert biçimde yaşanmasına neden olmuştur. Çünkü özel sektör yüksek kar dürtüsüyle yabancıların çıkış yaptığı dönemlerde sabit yatırımları azaltıp küçülüyor, yatırımlarını yurt dışına ya da verimsiz alanlara kaydırıyor. Oysa karma ekonomi modelinde kriz yaşandığında kamu sektörü üretime ve yatırımlara devam eder. Bu da krizlerin yumuşak atlatılmasını sağlar, toplumsal maliyetini düşürür (Gülten Kazgan,2017).

NEOLİBERAL POLİTiKALARA SON VERİLMELİDİR

Sonuç olarak, bu konu bir gazete köşesine sığmayacak kadar kapsamlıdır. Planlı ekonomi ve serbest piyasa ekonomisinin Türkiye’de yaşanan pratiğini karşılaştırırken birkaç temel unsuru baz aldım. Kıstasları çoğalttıkça benzer tabloyla karşılaşıldığını görüyoruz. Başarılı planlı karma ekonomi modelleri Latin Amerika ve Asya ülkeleri başta olmak üzere dünyanın dört bir yanında uygulanmıştır. Yaşanan tecrübeler bize gösteriyor ki planlı karma ekonomi modeli temel ekonomik göstergeler ve sosyal gelişme açısından bakıldığında serbest piyasa ekonomisine üstün gelmiştir. Bunun tek bir nedeni vardır; planlı ekonominin hedefleri milli ihtiyaçlara göre belirlenir. Oysa serbest piyasa ekonomisi küresel ekonominin veya emperyalizmin ihtiyaçlarına ve dayatmasına göre şekillenir. Türkiye ilk 5 ekonomi içinde yer alma fırsatını 1980’lerde serbest piyasa modeline geçerek kaçırmıştır. Şimşek ve ekibinin neoliberal politikalarıyla yeniden krize sürüklenen Türkiye ekonomisinin IMF etiketli reçetelere ihtiyacı yoktur. Tarihinde tecrübe ettiği başarılı planlı karma ekonomi modelini günümüzün koşullarına uyarlayarak yoluna devam etmesi mümkündür. Dileğim hükümetin bu modele yönelmesidir. Aksi halde Ak Parti’yi kimseye kulak asmadan neoliberal politikaları uygulayıp tarihe gömülen ANAP’ın sonu bekliyor.

Kaynakça:

Dani Rodrik, 1997, Globalization; Social Conflict and Economic Growth
Gülten Kazgan, 2017, Tanzimat’tan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi