Karpuzların saray turu!

Cumhurbaşkanı Erdoğan nihayet lütfetmiş de KaçAk Saray’ın kapıları bazı “seçmece” basın mensuplarına açılmış...
Diyeceksiniz ki; “Gazetecinin seçmecesi mi olur?”
Olur... Tıpkı karpuz gibi seçilir bunlar da...
Hani; iyi karpuza dışarıdan vurulduğunda, “Tok, tok” diye ses verir ya...
Yandaş gazeteci de (Ben onlara ‘yazıcı’ diyorum) AKP demez, “AK Parti, AK Parti” diye konuşur!
***
İşte; KaçAk Saray’a, sadece “AK Parti” diyen gazetecileri kapsayan, gerisini toptan dışarıda bırakan bir gezi düzenlenmiş... Ancak bu gezide görüntü almak, resim çekmek ve “tehlikeli” soru sormak yasaklanmış!
Gerekçe?
Güvenlik... 
Sanki adamın eski çalışma odasına “böcek”leri gazeteciler koydu!
***
İyi de o “yazıcılar”a ne demeli? Ulan zaten karpuz gibi kıçınıza şaplak atılarak alınıyorsunuz oraya; bir de “güvenilmeyen insan” muamelesi gösterilmesine katlanmayın bari! 
Azıcık onurluymuş gibi yapın... 
Hani; karpuzun iyisi bile kesilirken “Kütüürt” diye ses çıkarır ya... Karpuz kadar olun en azından!
Soru sormasanız da, “Fotoğraf çekmek hakkımız, bize potansiyel ajan muamelesi yapmayın” falan deyin!
***
Neyse bizim karpuzları sarayın uçsuz bucaksız koridorlarında iki buçuk saat yuvarlayıp durmuşlar:
“Burası kütüphane, burası memişhane, burası gevişhane... Sağdaki odaya bakma, soldaki odaya girme... Orası yasak, burası günah...”
Bizimkiler de kuzu kuzu dinlemişler; malak gibi bakınmışlar...
Kendilerine ne denildiyse onu yapmışlar...
“Abartıyorsun” diyeceksiniz ama abartıyorsam karpuz olayım; tuvalete gitmek isteyenlere bile özel görevliler refakat etmiş!
***
Ağızlarını açıp tek soru bile sormamışlar... Bilal’in yaşadığı yeri, Sümeyye’nin yüzdüğü havuzu, at bindiği parkuru bile merak etmiyor gibi davranmışlar! Bizde saray denince akla hemen “harem dairesi” gelir ya... O kadar karpuzdan biri bile, “Bu sarayın haremi yok mu?” diye yavşayamamış... 
Yavşasalar; en azından gazetelerinin magazin ekleri şenlenecek!
***
Bu tür kamusal binaların yapımı bitince dünyanın her yerinde ilk iş olarak gazetecilere (karpuzlara değil) gezdirilir.
Amaç; halkı aydınlatmak, bilginin en doğrusunu ilk ağızdan vermektir!
Bu yüzden bu gezilere başkanlar ya da cumhurbaşkanları bizzat katılır ve hiçbir sınır koymadan bütün sorulara yanıt verir.
Özellikle de parayla ilgili sorulara...
Böylesine gerçek bir şeffaflık ve demokrasi elbette bizim KaçAk Saray’ın sultanına fazla gelirdi... O yüzden “mış gibi” yaptı:
Yandaş ve yalaka “yazıcılar”ı karpuz gibi seçtirip ellerine önceden çekilmiş birkaç fotoğrafla “bilgi notu” tutuşturttu; sonra da şutlattı.
Böylece “kendi itikadınca” şeffaflığı sağlamış oldu!
Yani; yasak savdı!
***
Bu “komik tur”a katılan “yazıcılar” ise tur bitince utanmadan KaçAk Saray’ın merdivenlerine karpuz gibi dizilip fotoğraf çektirdi!
İçlerinden biri bile, “İstediğim soruyu soramadım, fotoğraf çekemedim. Mesleğimi yapmam engellendi. Bana bu muameleyi yapan zihniyeti kınıyorum ve meslek örgütlerime şikayet ediyorum” diyemedi!
***
Hepsi “iyi çocuk” bu karpuzların...
Bizim gibi asi, dik başlı, kavgacı değil...
Asla işsiz kalmazlar bu yüzden; cezaevine tıkılmazlar, vurulmazlar, bombalı saldırıya uğrayıp gözleri bir yere, kaşları bir yere savrulmazlar!
Çünkü bunlar gazeteciliğin soru soran değil, kesmece türüdür!
***
Sözüm bu gazetecilerin çalıştıkları gazeteleri okuyanlara:
Haber alma hakkını kullandığınızı sanıyorsanız; yanılıyorsunuz...
Çünkü bu karpuzlar adamın beynini geliştirmezler...
Olsa olsa... Diyabete yol açarlar!

156+63! 
Abdullah Bey... Bu, sizin hakkınızda yazdığım 219’uncu yazı...
Asla size verdiğim “değer” değil ısrarımın nedeni!
Çünkü kişi olarak size kesinlikle değer vermiyorum, hatta saymıyorum!
Ülkemin en önemli koltuklarında oturdunuz... Ciddiye aldığım, o koltuklardır.
Özellikle akçeli işlerde bazı soru işaretlerine yol açtınız. 218 yazı boyunca bunları sordum; yanıt vermediniz... 
Bıktım sizden Abdullah Bey!
En acılı günümde bile sizin ciddiyetten uzak hesaplarınızla uğraşmaktan sıkıldım.
Sorularımı yanıtlayın ve hayatımdan çıkıp gidin!günün sorusuKarpuz olmayan bir gazeteci olarak yanıtını en çok merak ettiğim soru, o KaçAk Saray’da benim gibiler için de bir bölüm olup olmadığı... Daha açık ve net sorayım:
“Bu sarayda zindan var mı?”

Kırmızı kurdelenin sırrı!
Recep Tayyip Erdoğan...
Duydum ki bazı işgüzarlar katıldığınız iftarlarda sizi diğer misafirlerden ayırmak için oturduğunuz masanın çevresine kırmızı güvenlik bandı çekmeye başlamış...
Halkın arasına giren, halktan korkmaz... Bu yüzden o bandın çekilmesini sizin istediğiniz olasılığını aklıma bile getirmiyorum. 
Peki; bu bant, güvenliğinizi sağlar mı?
Elbette hayır... Kurşun kurdele tanımaz çünkü...
Peki; o zaman amaç ne?
Acaba en yakınınızdaki birileri sizin halktan koptuğunuzu göstermek için size tuzak kuruyor olabilirler mi?
Bilirsiniz; sizi de Abdullah Bey gibi hiç sevmem; ama... Kurbanlara da her zaman acırım.
Bana göre, en yakınınızdakiler sizi kurban ediyorlar Recep Bey, sizi bitiriyorlar... Haberiniz olsun!

GÜNÜN İSYANI
İsyanımı önceki gün muhatabımın yüzüne söyledim. Muhatabım kim mi? Ana baba ayrı öz kardeşim Cem Aziz Çakmak’ın Selimiye Camii’ndeki cenazesinde, cami kapısında nöbet tutan ve yanındaki kadın subayla birlikte gülüp duran karacı albay... İşte; o günkü isyanım:
“İki saatlik tören boyunca bile birazcık ciddi olamayacaksanız çekip gidin buradan! Cenazemiz var, acımız büyük! Olay çıkar!”