Karşı devrimin tuzaklarına düşmemek için Milli Merkez -(TAMAMI)

AKP'nin, 1980 öncesi ABD ile işbirliği yapan partilerden farkı nedir? Bu sorunun yanıtını 1990'larda ABD'nin kendisi vermiştir. Ülkemize ilişkin planlarını yürütmek için “eski partilerin işbirliğini” yetersiz bulan ABD'nin Türkiye Büyükelçiliğini yapmış olan Abramowitz, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'ü iktidar için hazırladıklarını ilan etmiştir.

Bugüne göre daha geniş bir manevra alanı

Devrimin yükselmekte olduğu çok kutuplu bir dünyada, emperyalizme bağımlı milli devletlerin de görece daha geniş bir manevra alanı bulunmaktaydı. Dünya, “halkların devrim, milletlerin kurtuluş, devletlerin bağımsızlık” istediği bir dünyaydı. Körelmiş de olsa zaman zaman milli devlet refleksi göstermek ya da kimi milli devlet alışkanlıklarını sürdürmek mümkündü. ABD bu dönemde Ezilen Dünya'nın milli devletleri ile bir arada yaşamayı kısmen kabullenmek durumundaydı. Daha kesin bir denetim kurmasının yolu, askeri darbeler tezgahlamaktı.

Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra hız kazanan “küreselleşme taarruzu”, ABD egemenliğinde ve milli devlet sınırlarından arındırılmış tek bir küresel pazarı hedeflemekteydi. Artık söz konusu olan, Ezilen Dünya'nın milli devletlerinin toptan tasfiyesiydi. O zaman da, ABD'ye bağımlılığın ancak “sözleşmeli personel” aracılığıyla yürütülebilecek derecede sıkılaştırılması gerekiyordu. ABD, ülkemizdeki en gerici kesimlerle işbirliği halinde Atatürk Devrimi'nin altını oyarak onu etkisiz hale getirmek için öteden beri uğraşmaktaydı. Ama “Kemalist Devrim yerine Ilımlı İslam”ın ABD'nin Türkiye'ye ilişkin açık programı haline gelmesi, bu döneme özgüdür.

İki çizgi mücadelesi

Her partide ya da siyasi oluşumda “iki çizgi mücadelesi” yaşanır. “İki çizgi”, dünyadaki ve ülkedeki temel saflaşmanın o parti içine yansımasıdır. Programını ve safını doğru belirleyen partilerde, iki çizgi mücadelesi, partinin mücadelesine zarar vermeden, hatta partinin izlediği çizginin daha da durulaşmasına hizmet edecek biçimde ele alınabilir. Ama program ve saf doğru belirlenmemişse, o zaman dışarıdaki saflaşmanın keskinleşmesi, içeride de iki çizgi arasındaki ayrışmanın derinleşmesine yol açar. Bugün ülkemizdeki saflaşma, ayağı Türkiye toprağına basanlarla, geleceğini ABD ve Batı'ya ipotek etmiş olanlar arasındadır. Atatürk'te birleşenlerle, Atatürk Devrimi'nin düşmanları arasındadır. Bütün milleti birleştirmek isteyenlerle, milleti ayaklar altına almak isteyenler arasındadır.

Milli devleti toptan tasfiye için, sadece bu hedefe uygun bir iktidar partisinin imal edilmesi yetmez. Aynı zamanda muhalefetin de yeniden şekillendirilmesi gerekir. Onun için ülkemizde muhalefete karşı da sistemli ve bütüncül bir operasyon sahneye konmuştur. Bu çerçevede, İşçi Partisi cepheden saldırıya uğrarken, CHP, MHP, Demokrat Parti ve Saadet Partisi içindeki iki çizgi mücadelesine dışarıdan müdahale edilmiştir. Kaset operasyonlarıyla, CHP'de yönetim ve çizgi değişikliği gerçekleştirilirken, MHP'nin mevcut yönetimine yüklenen “kritik noktalarda destek” işlevi sağlama alınmıştır. Saadet Partisi ikiye bölünerek, bir kesimin AKP'ye katılımı sağlanmıştır. Demokrat Parti'de yönetim değişikliği gerçekleştirilmiştir.

Karşı devrimin tuzaklarını altetmenin yolu Milli Merkez'den geçer

Türkiye'nin bugünkü durumunu, 1980 öncesinden bakarak ne anlamak, ne de değiştirmek olanaklıdır. Ülkemizin farklı partilere dağılmış milli güçlerini, “Önce hele bir parti içindeki iki çizgi mücadelesini kazanalım” hedefine bağlayıp farklı partilere dağılmış olarak tutmak, karşı devrimin Türkiye'ye kurmuş olduğu bir tuzaktır. Bu tuzak, “önce mevcut parti yönetiminin hezimeti, sonra partide iktidar, daha sonra da Türkiye” sıralamasını dayatmaktadır. Oysa milli güçlerin milli bir iktidara yürüyüşü, hezimetten değil, halkın mücadelesinin karşı devrimi geri püskürten başarısından geçerek gerçekleşecektir. Bu başarının önkoşulu, Türkiye'den yana olan herkesin güçlerini birleştirerek bir milli hükümet seçeneğini yaratmasıdır. Böyle bir iktidar seçeneğinin yaratılması, bütün milli güçlerin her iki ayaklarını da Türkiye toprağına basarak daha sağlam ve geniş bir birlik kurmalarının önünü açacaktır. Değişik partilerin içindeki iki çizgi mücadelesinde Türkiye'nin galip gelmesi de buna bağlıdır.

23 Nisan'da kuruluşunu ilan edecek olan Milli Merkez, bu yönde atılmış çok önemli bir adım olacaktır. Buradan Milli Merkez'in kuruluşunu selamlıyor ve Atatürk'te birleşen herkesi bu oluşuma güç katmaya çağırıyoruz.