Kavcıoğlu, Liralaşma ve Üretim Devrimi – 1

12 Eylül 2022 tarihinde Merkez Bankası Başkanımız Sn. Şahap Kavcıoğlu Merkez Bankası'nın bloğunda Ak Parti hükümetince uygulanan “Türkiye Ekonomi Modeli” hakkında bir yazı paylaştı. Sn. Kavcıoğlu her ne kadar Merkez Bankası'nın bu programa katıldığı konular üzerinden (liralaşma) yorum yaptıysa da genel olarak programa da değindi.

Kavcıoğlu’nun yazısı Ak Parti'nin uyguladığı ekonomik programın tanıtımı ve bu programın yol haritasını izleyenler açısından faydalı bir yazı.

***

Ak Parti'nin ekonomik model olarak temel sloganı, ya da reçetesinin başlığı; “Yatırım, İstihdam, Üretim, İhracat”. Vatan Partisi'nin reçetesi ise; “Tasarruf, Yatırım, Üretim, İstihdam” ikisi de birbirine çok paralel yön içeriyor. Aslında Ak Parti programında bulunan “Yatırım” vurgusunu biz Vatan Partisi olarak 2 ayrı kavram da açıklıyoruz, “Tasarruf, Yatırım” birbirlerinden özde farkları yok. Biz tasarruf boyutuna özellikle dikkat çekmek istiyoruz. Vatan Partisi ekonomi programında halkın öz kaynağına ağırlıklı olarak başvuracağı için tasarruf vurgusunu ön plana çıkarıyoruz. Ak Parti, sonuç olarak hedefe ihracatı koyuyor; burada anlaşılması gereken ihracat ile büyüme ve refahı arttırma yolunu seçiyor.

***

Burada program farklılığı var. Biz Vatan Partisi olarak işin doğası gereği ihracata da ağırlık vereceğiz. Ancak, ana hedefimiz ihracat olmayacak. Ana hedefimiz; yapılacak kalkınma programı ile tam istihdam sağlamak. İşsiz insanımız kalmayacak. Tam istihdam, ilk aşamada ana hedeflerimizden. Tam istihdam ve buna bağlı refah artışı, iç piyasa dinamiklerine dayanarak sağlanabilir. Elde edilen gelir artışı, devam eden süreçte halkın refahının yükselmesi için harcanacak ve refah adil bir şekilde dağıtılacak. Ana hedefimizi bu şekilde açıklayabiliriz.

***

Burada ihracatın içinde barındırdığı dışa bağımlılık, dünya ile rekabet nedeniyle özellikle emek ücretlendirilmesinde sürekli olarak baskı uygulamak gibi, ihracatın zaaflarına daha fazla değinmeyeceğim. Ancak, Ak Parti'nin ihracatımızın yüzde 60-65’ini yaptığımız Atlantik ülkelerinde, önümüzdeki aylarda kaçınılmaz olarak içine gireceği durgunluk (resesyon) döneminde ihracat hedefinin, gerçekleşmemesi bir yana, hem sanayi de artacak işsizlik hem de cari açık ve kontrollü kambiyo rejimi uygulanmaması nedeniyle (aslında el altından uygulanmaya başladı) kur ve enflasyon baskısının artması önemli bir sorun olacaktır.

***

Kavcıoğlu aşağıdaki paragrafta “Türkiye Ekonomi Modelinin” kaynak ve hedeflerini anlatmış.

“Türkiye Ekonomi Modeli, büyük ölçüde yerli sermaye ve beşeri kapasite kullanılarak geliştirilmiş olup, ekonomimizin yatırım, istihdam, üretim ve ihracatla kalıcı fiyat istikrarını yakalayarak sürdürülebilir şekilde büyümesini önceliklendirmektedir.”

Biraz iktisat tarihi bilgisi olanlar, bu cümlenin İttihat ve Terakki’nin uygulamaya çalıştığı “Milli İktisat” politikasına çok benzediğini anlayacaktır. Milli burjuva yaratma hedefli bu politika daha sonraki yıllarda, özellikle 1930’lardan sonra başarılı olmaması nedeniyle terk edilmiştir. Mahmut Esat Bozkurt İzmir İktisat Kongresini değerlendirdiği gazete söyleşisinde bu politikanın doğru ekonomik politika olmadığını söylemiş, açıkça eleştirmiştir. Osmanlı ve Cumhuriyet iktisat tarihinden çıkarılacak dersleri mutlaka değerlendirmek gerekir. Yoksa 1930’lara kadar da Türkiye Cumhuriyeti çekirdek liderlik kadrosu “Devletçilik” politikaları yandaşı oldukları halde, özellikle İstanbul ticaret ve sanayici sınıfının koyduğu ağırlık nedeniyle 1930’lara kadar “İktisadi Devlet Himayeciliği” politikasını uygulamışlardır.

***

Kavcıoğlu’nun “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) uygulamaya koyduğu liralaşma stratejisi, bu modelin baş unsurlarından biridir.”

Cümlesindeki “Liralaşma” Vatan Partisi'nin “Türkiye’de Türk Lirası” hedefi ile aynı olmamakla birlikte, çok önemli paralellikler içeriyor. Liralaşmanın baş unsur olarak belirlenmesi çok önemli. Türkiye’den; ihracat, ithalat ve dövizli görünmeyen kalemler haricinde dövizi Türkiye ekonomisi para piyasalarının dışına taşımak, özellikle tasarruf aracı olarak dövizden uzaklaşmak. Doğal olarak da baş hedef dolar. Bu da “dolarizasyon” terimi ile açıklığa kavuşuyor. Bu konuda “topu fazla ortada çevirmeden” doğurdan tedbirler alınmalı. Merkez Bankası'nın aldığı tedbirler bir tür baskı ile dolardan uzaklaşma sonucunu getirme hedefli olsa da sonuç alma konusunda yeterli olmuyor.

Zaten Kavcıoğlu yazısının sonuna doğru bu başarısızlığı kabul ediyor; “Ancak, dezenflasyon sürecinde elde edilen kazanımlara rağmen enflasyon maalesef yüzde 5 hedefine kalıcı olarak düşürülememiştir. Bu dönemde uygulanan sıkı para ve maliye politikaları ile küresel dezenflasyonist ortama karşın kalıcı fiyat istikrarı tesis edilemezken devam eden süreçte ortaya çıkan içsel ve dışsal şoklar ile enflasyonla mücadele tam anlamıyla başarılı olamamıştır.”

***

Dış etkenlerin yarattığı krizi sürekli olarak gerekçe göstermek doğru bir çizgi değil. 1.5 milyar nüfuslu Çin’de TÜFE (enflasyon) yüzde 2.5, ÜFE ise yüzde 2.30. Çin gibi dev nüfuslu bir ülke de enerji ve hammadde konusunda dışa bağımlı. Pandemi de bizim ve diğer tüm dünya ülkeleri gibi, üstü örtülü biçimde “sürü bağışıklığı” sistemini uygulamıyor. Hastalığın görüldüğü yeri tamamen karantinaya alıyor. Yine de ekonomik sonuçlar tüm dünyadan iyi. Çin mucize bir yöntem bulmuş değil. Mustafa Kemallerin “devletçilik” diye adlandırdığı ekonomik politikayı “sosyalist piyasa ekonomisi” adı altında uyguluyorlar.

Not: Yazının ikinci bölümü yarın yayınlanacaktır.