Kavramlar ve anlamlar
Eğitimin tanımı davranış değişikliğine atıfla yapılır. Eğer bireyde davranış değişikliği yaratmamışsa, eğitim başarısız olmuş demektir. Eğitimden sadece okulu kastetmiyoruz. Sosyalleşme sürecinin bütünü, yani hayatın kendisi bireyin eğitim sürecidir.
İnsanların siyasal davranışları da, gerek kuramsal gerekse pratik tecrübelerin yani eğitiminin bir bileşkesi olarak oluşur. Bu süreçte hayatı kavramsal soyutlamalarla açıklayacak olgunluğa erişiriz. Siyasal olayları tanımlar ve anlamlandırırken kullandığımız çeşitli kavramlar vardır. Emperyalizm bunlardan biridir. Ancak davranış değişikliği ölçütü açısından bakıldığında, bu kavramı siyasal dünya görüşlerinin bir parçası olarak kullananlar arasında kavrayış düzeyi farkları olduğu görülür. Yani kavram hayatın içinde öğrenilir ama bu öğrenme, zihinsel ve eylemsel davranış değişikliği yaratmayabilir.
Sanırım ülkemizde insanların büyük çoğunluğu emperyalizm kavramının varlığından haberdardır. Somut olarak ne demek olduğunu bilmez ama duymuştur. Emperyalizmin maddi gerçeğe uygun, derli toplu bir tanımını yapabilecek olanlar daha küçük bir küme oluşturur. Çünkü somut düşünceden soyut düşünceye doğru bir sıçrama yapabilmek ve kavramsal soyutlamalarla düşünebilmek için, kurumsal eğitim sürecinin müdahalesi gerekir. Ancak bu da yeterli gelmeyebilir. Ülkemizde üniversite çağındaki gençler arasında bile kavramsal soyutlama açısından sorunlar olduğu biliniyor.
Son ve daha da dar bir kümeye tekabül eden kesim, emperyalizm kavramını somut olaylara uyarlayarak, yani kavramı işlevsel bir biçimde analiz birimi olarak kullanabilenlerdir. Bu azınlık, kavramın ne anlama geldiğini bilmekle kalmaz, onu her bir siyasal olaya uyarlayabilir. Böylelikle soyut kavramı yeniden somut gerçeklikle ilişkilendirerek teori-pratik diyalektiğini kurar.
Siyasetle ilgilenen ve emperyalizm diye bir olgunun -dolayısıyla kavramın- varlığını ve geçerliliğini kabul eden her yurttaşın şu sorular üzerinde düşünmesi beklenir: bugün dünyada emperyalizm olgusu kim veya kimler tarafından temsil edilmektedir? Türkiye emperyalist bir ülke midir? Değilse neden? Türkiye’nin emperyalist ülkelerle olan ilişkileri, bağımlılık düzeyi ve bağımlılık yaratan mekanizmaları nelerdir? Bunlardan kurtulmak mümkün müdür, nasıl?
Daha somut olaylara indirdiğimizde;
ABD’nin Irak’a saldırısı, PYD’yi silah ve lojistik olarak desteklemesi hangi amaçları gerçekleştirmeye dönüktür? Bunlar Türkiye’nin yararına mıdır? Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi düşman ilan eden ortak tatbikatın ülkemizin geleceğine etkisi olacak mıdır? Ne yapılmalıdır? Avrupa Birliği emperyalist bir örgütlenme midir, emperyalizm karşıtı demokratik bir örgütlenme midir? Türkiye burada kendisine nasıl bir yer bulabilir?
Daha da inceltelim;
Emperyalist sistemin Türkiye’nin içinde örgütlenmesi var mıdır? Varsa hangi siyasal aktörlerle işbirliği içindedir? Türkiye’nin bağımsız davranmasını zorlaştıracak veya engelleyecek olan hükümet denklemleri hangileridir?
Sorular uzatılabilir. Bu sorulara somut cevapları olmayan, tam bağımsızlığı sadece söylem olarak kullananlar, hiç şüphesiz bir yurttaşlık hakkı olarak siyaset yapabilirler. Ama kendilerini ciddiye almamızı bekleyemezler.
Çünkü kendilerini ister Atatürkçü, ister muhafazakâr, ister milliyetçi olarak tanımlasınlar, onlara tam bağımsızlık olmadan muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmak mümkün müdür? Türk milleti emperyalist sistemden iktisaden ya da zihnen kopamayanlar arasında kuyruklardan kuyruk beğenmeye mecbur ve mahkûm mudur diye sormak durumundayız.
Küfür etmeden cevap verebilirler mi?