Kaygıdan da Öte Acı Duyuyoruz -(TAMAMI)

“Gezi” olaylarıyla ilgili bir grup aydının yayınladığı “Kaygılıyız” başlıklı bildiriyi beğenenler de oldu, beğenmeyenler de. Bu konudaki her çıkışı alkışlarım, ellerine dillerine sağlık. Belki aceleye geldi, büyük bir olasılıkla da imzalayanların çoğu telefonla haberdar edildi, metne dokunma, düzeltme olanağı bulamadılar. Sanırım benim sıralayacağım şu itirazları imzalayanların çoğu rahatça görebilirlerdi. Metinde takıldığım, yanlış bulduğum, yanlış seçilmiş sözcükler var. İmzalayan sanatçıları, yazarları bir kez daha takdir ettiğimi söyledikten sonra, beğenmediğim sözcükleri bir yazar ve dil uzmanı olarak burada paylaşmak istiyorum.

Bu bildiri yedi sekiz yıl önce yazılmış olsaydı, “kaygılıyız” sözünü yerinde bulabilirdim, ancak yaşadıklarımız artık kaygının da ötesinde, acı veriyor. Beş kişi öldü, yaşamının baharında beş genç insan... Cinayetlerden biri de polis destekli eli sopalıların marifeti. “Direnemedin mi Ali’m!” diyen ana çığlıkları. Katiller serbest dolaşıyorlar. Onlarca kişi gözünü kaybetti, çünkü polis gözlerine gözlerine ateş etti. Sivas’ta 35 kişiyi yakan zihniyet iş başında, her geçen gün o zihniyetin ürünü icraatlarını sergiliyorlar. 4+4+4’lerle küçücük çocuklarımız dinsel bir beyin yıkama sürecine sokuldu. Yalnız imam- hatip mezunlarına iş var ülkede. Her türlü meslek erbabından, önce imam olmaları isteniyor. Ameliyat masasında hastasını bırakıp oruç açmaya giden hekimden hesap sormak yerine, il sağlık müdürlüğü gibi önemli görevlere getirdiler. Eğitim, bilim tümüyle dinselleştirildi. Aptes suyunun kandaki alyuvarları arttıracağını öğrendik MEB kaynaklarından. Kimi belediye başkanlarının ayakta çiş yapmanın günah olduğunu ileri sürerek pisuarları kaldırdıklarını unutmadık, belediyeler kadınlar ve erkekler için ayrı otobüsler koydular. 16 yaşındaki gencin testis ultrasonunu çekmeyen tesettürlü kadın doktorun yarattığı sağlık sorunu, benim acı duyarak hatırladığım onlarca olaydan sadece biridir. TÜBİTAK’ta Darvin’in başına gelenler de ülkede bilimin nereye gittiğini açıkça gösterdi bize. Skandal yaşanmayan bir sınav görmedik. Bu bildiriyi imzalayan sanatçıların hiçbirinin çocukları bu okullarda okumayacaklar, onlar kendi anlayışlarına uygun eğitim kurumlarını kolayca bulabilirler. Ama “acılarına her zaman yakın durduklarını “ söyledikleri halk, çocuklarını devlet okullarında okutmak zorunda. Eğitimde Cumhuriyet tarihinde yaşanmamış bir dinselleşme söz konusu. Yediklerimize içtiklerimize, doğurduklarımıza, doğurmadıklarımıza, el ele yürüdüklerimize karışacak kadar özel yaşama müdahaleler yaşandı, bu müdahalelerin yasal dayanakları hazırlandı. Heykeller yıkıldı. Ulemadan alınacak fetva ile ülkenin yönetileceği açıkça söylendi. Yüzlerini bile görmediğiniz gizli tanıklarla, uydurma cd’lerle, telefon dinlemeleriyle, sahte belgelerle uydurma mahkemelerde sonu gelmeyen yargılamalar yıllardan beri sürüp gidiyor. Basın darma duman, gazeteciler tutsak. Bağımlı bir hukuk yaratıldı. “Kaygılıyız” sözü, Nihat Ziyalan’ın dediği gibi ezik ve çok yetersiz.

Başta Yaşar Kemal olmak üzere, toplumun çok iyi tanıdığı sanatçıların imzaladığı bir bildiride, sanatçıların kendilerinden, kazandıkları ödüllerden ya da “acılar çekmiş olmalarından” söz etmelerine bence hiç gerek yoktu; bu toplumun iyi kötü onları tanıyacak kadar bilgisi, bilinci, belleği var. Bu değerli sanatçıların hiçbirinin, biz şuyuz, buyuz demeye ihtiyaçları olmamalı. Bildirinin yarısı bu sözlere ayrılmış. Gelelim asıl itiraz ettiğim, yanlış bulduğum, hatta kimse kusura bakmasın biraz da şeytani bir şeyler gördüğüm cümleye:

‘Ortada yine bir öfke ve nefret kokusu var’

Bu cümledeki “yine” sözcüğünü hiç sevmedim, “koku” sözcüğünü de sevmedim; yani bu dönemde yaşananlar, bu kokusunu aldığımız şeyler daha önce de vardı, gene devam ediyor gibi bir anlam çıkmıyor mu sizce? Ardından gelen “yeni mağduriyetler yaşanmaması” sözü de bunu pekiştiriyor. Ayrıca sorun, yalnız dildeki “öfke” ve “nefrette” değil, kafadaki şeriatçı zihniyette. Önce şunu kabul edelim: Bu iktidar döneminde yaşananlar, daha önce hiç yaşanmadı. Yaşananları yalnız “koklama” duyumuzla değil, bütün duyularımızla algılıyoruz, çok da acı duyuyoruz.