Kaynak sıkıntısı büyürken faizler düşer mi?
Ekonomi gündemimizde ön plana çıkan konular ve çözüm arayışları, gelecek konusunda umutlu olmayı zorlaştırıyor. Günü kurtarmak adına sorunların iyice ağırlaşmasına ve kırılganlık algılarının güçlenmesine yol veriliyor. Yanlış tercihlerdeki ısrar, küresel düzeydeki açmazlardan yararlanılabilmesini olanaksızlaştırıyor. Sonuçta görüntüyü kurtaralım derken, geleceğe yönelik beklentilerin hızla olumsuzlaşması engellenemiyor.
İçerideki sürdürülebilir olmayan eğilimler ve küresel düzeydeki algı farklılaşmaları, kaynak sıkıntısını büyütüyor; bu dengesizliğin sonucu olarak faizler yükseliyor. Finansal piyasalarımızın ve Siyasi iradenin gücü, algıları olumsuzlaştıran bu dengesizliğin büyümesini önleyemiyor, fakat ortaya çıkan yüksek faizleri yapay bir şekilde geriletmeye çalışıyor! Belki de küresel koşulların düzeleceği gibi yanlış bir varsayıma bağımlılık sebebiyle böyle yapmak zorunda kalınıyor! Varsayım hatalarının orta vadede yaratacağı yıkıcı sonuçları görmezden gelmeye devam ediliyor.
Kimi bankacılar, ilk yarıyıldaki kaynak girişinin iyi olduğunu söyleyerek göz boyamaya çalışıyor ve Ekonomi yönetimini radikal değişikliklerden kaçınmaya teşvik ediyor. Fakat buna rağmen faizlerin neden yükseldiği, kredi hacmindeki tempolu artışın son haftalarda hangi sebeple durgunlaştığı ve gelişmiş ülke para otoriteleri ile piyasalar arasındaki büyüyen gerginliğin yarattığı olumsuz beklentiler üzerinde durulmuyor!
TANIŞMADIĞIMIZ ZORLUKLAR
Nasıl bir geleceğin bizi beklediğini anlamak için gelişmiş ülke para otoritelerinin tahvil piyasaları üzerinden vermeye çalıştığı mesajları anlamaya çalışalım. Finansal piyasalar, böyle devam edilemeyeceği konusunda uyarılıyor; faaliyet dışı gelir yaratma merakının yıkıcı olma sınırına geldiği ve böyle devam etmesine izin verilmeyeceği iması ön plana çıkıyor. Siyasi iradelerin ise, rekabet koşullarındaki bozulma ve buna bağlı olarak faaliyet gelirlerindeki erime konusunda bir şeyler yapmak zorunda kalabileceğini hesaba katmak gerekiyor.
Yaklaşık 20 yıldır mal ve hizmet üretiminden kaynaklanan normal faaliyet gelirleri dalgalı bir şekilde eriyor; fakat bu kesimlerin borçları kontrolsüz bir şekilde artmaya devam ediyor. Bu tablo küresel düzeydeki ortalama ücret artışlarını sınırlıyor; tüketiciler cephesinde de borçların sağlıksız bir şekilde artması ve istikrarsızlık kaynağı haline gelmesine sebep oluyor. Rekabet koşullarındaki bozulma gelir ve servet dağılımlarını da hızlanan bir şekilde bozarak sistemik risk algılarını güçlendiriyor. Kısa vadeli borçla ve yüksek kaldıraçlı işlemler ile yaratılan faaliyet dışı gelirler, bu sorunların ağırlaşmasına ve kalıcı çözümlerin gündeme gelmemesine katkı yapıyor.
Eğer gelişmiş ülkelerin para otoriteleri söylemlerine yansıyan şekilde parasal normalleşmeye geçecek ve para hacmini kısıp faizleri kontrollü bir şekilde yükseltecek ise, yakın geçmişin günü kurtarmaya yarayan yaklaşımlarından hızla vazgeçmek gerekiyor. Zira küresel sermaye akımlarının daralması, riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesi, bölgesel düzeyde farklılaşan sarsıntıların yaşanması kaçınılmaz olabilir! Günü kurtarmak olanaksızlaşabilir ve yıllar boyu ağırlaşmasına izin verilmiş sorunlar ile yüzleşmek durumunda kalınabilir! Ülkemiz benzeri ciddi tasarruf açığı olan ekonomiler, daha önce tanışmadıkları türden zorluklar yaşayabilir!
İNATLAŞMANIN KAZANANI!
Bu olasılığın gerçekleşmesi durumunda, faizlerin yüksekliği en önemsiz sorunumuz haline dönüşebilir! Yukarıda kabaca özetlemeye çalıştığımız büyük tehlikeyi görmezden gelmeye ve toplumsal farkındalığı engellemeye çalışanlar, gelişmeler kontrolden çıkmaya başladığında sokağa çıkamaz hale gelebilir!
Gelişmiş ülkelerin para otoriteleri ile finansal piyasalar ile sistemi oluşturan kurumsal yapı arasındaki inatlaşmayı ciddiye almak gerekiyor. Bu inatlaşmanın kazananı olmayacak gibi görünüyor! Nispeten düşük emtia ve yüksek varlık fiyatları ile para otoritelerinin direncini kırabileceğini düşünen piyasalar bindiği dalı kesiyor olabilir; zira merkez bankalarının itibar kaybı sistemik çöküşün kapısını aralar, ortaya çıkacak zemin kayması siyasileri ve yaklaşımlarını da kaçınılmaz olarak etkiler!
Gelişmeler, gerçekleri inkar eden ince ayar ve kuralsızlık meraklılarını hayal kırıklığına uğratacak gibi görünüyor! Küreselleşme denilen sapkınlık ve kullandığı beklenti yönetimi iflasa koşuyor! Görünmez el olarak tanımlanan ve piyasa olarak bilinen, örgütlenmiş sorumsuzluğun yozlaşmış temsilcileri birbirlerini satmaya başlayabilir!