Kazdağlarında, çilek tarlalarında...
Sabah şafakla kalktım. Sabahın erinde doğaya bakmayı, dinginliği serinliği içime çekmeyi çok özlemişim... Bahçede dikildim, uzun uzun ağaçlara çiçeklere, tertemiz gökyüzüne baktım. Dut ağacının başındaki kuşlar dalların ucunda kalan son dutları yiyerek, çılgınca ötüyorlardı. İşte hayatın içindeydim kulaklarımda kuş sesleri, sessizliğin içinde hışırdayan yaprak seslerini, dinleyerek sabahı karşıladım.
Beni Kazdağlarına götürecek Sami Ateşoğlu geldi yola çıktık. Biga Gerlengeç köyü tarlalarının arasından geçtik, erken erken tarlasına inen köylülere bakarak, Biga’ya vardık oradan Çan ilçesine doğru yola çıktık. Doğa öylesine güzel ki... Yol kıyısında hatmi çiçekleri kocaman; renk, renk... Bir iki koyun sürüsü, güzelim orman, ara ara sebze meyve bahçeleri... Renk renk tarlalar, üzerindeki üretilene göre renklenmiş. Kimisi sarı, kimisi yeşil... Doğanın içinde, özgünlüğün içinde kendimden geçmiş biçimde Çan’a vardık. Kentin üzerindeki dumanı görünce biraz keyfim kaçtı. Fabrikalardan çıkan duman, Çan’ın üstüne inmişti. Oradan hemen çıkıp gitmek istedim.
Yeniden yeşilin içine düştük Yenice’ye doğru giderken, Nuri Bilge Ceylan’ın “Mayıs Sıkıntısı” filmindeki kuş seslerini dinledim. Fimdeki seslerin aynısı, Yenice yolunda kulaklarımdaydı. Yenice’nin girişi çok güzeldi, yolda Atatürk ve Rize Pehlevi’nin durup su içtikleri çeşmeden biz de su içtik. Yenice’nin Hamdibey beldesine kıvrım kıvrım bir yoldan yeşillerin arasından, güzelim tarlaların kıyısından geçerek vardık.
BAŞARAN AİLESİ
İlk çilek tarlasında durduk. Yol arkadaşım bu tarladan çilek satın alacak. Arabadan indim öylesine güzel ki çevre... Çilek kokusu hem de keskin bir çilek kokusu doldu burnuma. Daha sabahın sisi kalkmamış birkaç kadın çilek topluyorlar. Mustafa Başaran bizi karşıladı, sonra eşi de geldi, ben gazeteci olduğumu fotoğraflar çekeceğimi söyledim, tanıştık konuşmaya başladık. Yenice’nin Ahiler köyünden... Sabah altı da gelmişler tarlaya... İkisi de emekli, yüzlerinde üretmenin sevinci var. İçten gülümseyerek anlattılar. Şerife Başaran ebe emeklisi, Mustafa Başaran mobilyacı emekli. Bu tarlada yaz boyu çilek üretiyorlar. Tarlayı kiralamışlar. Kendileriyle birlikte çevreden gelen işçilerle çalışıyorlar. Çilek toplanıyor, ot alınıyor, ayrıca çilekin gövdesinden uzayan (bıyık denilen) kollar kesiliyor. İşçiler yüz lira günlük alıyorlar. “Kazanabiliyor musunuz? “ dediğimde, “Çok şükür az da olsa kazanıyoruz” diyorlar. Belli ki; para kazanmanın ötesinde onları üretmenin, kıvancı onları mutlu ediyor. Kazdağlarında, doğal çileklerin kilosu 6 liraya satılıyor. Kazdağları, Agonya bölgesindeki ekolojik çileklerin tadı hâlâ damağımda duruyor. Üreterek mutlu olan, Başaran ailesinin yemyeşil tarlanın içinde gülümseyerek duruşu halen gözlerimin önünde...
Şerife ve Mustafa Başaran tarlalarında
KAZDAĞLARI’NDA ÇALIŞANLAR
Kazdağlarında muhteşem doğanın üstünde, insanı sarıp sarmalayan o güzelim havayı soluyarak birkaç tarlaya daha gittik. Abdulmelik Uşak’ın tarlasında işçiler çoktu. Her biri ayrı köyden geldiler, sabahın erinde işe koyuldular... Kimisi bıyık kesiyordu kimisi otları temizliyordu, kimisi de çilek topluyor, getirip kasalara dolduruyordu. İşçiler günlük yüz lira alıyorlar ancak onları izleyerek ücreti değerlendirince, bu işin öyle kolay olmadığını hemen anlıyor insan. Gün boyu bedenleri iki kat çileklerin arasında çalışmak gerçekten kolay değil. Güzelim doğanın içindeki tarlalardaki yaşamı izleyerek yine beni oralara götüren Ateşoğlu ile birlikte dönüş yaptık. O tarlalardan seçerek aldığı çilekleri, Çan’da, Biga’da müşterilerine teslim etti. Çan’da çilekler on liraya satılmaya başlandı. Ben de çektiğim fotoğrafların keyfi ile Kumkent’e geldim fotoğrafları seçtim ve yazmaya başladım. Haftaya sizi çok özel bir yere götüreceğim. Unutmayın cuma günü Edirne ve Behiç Günalan, bir dahaki çarşamba özel bir mekana götüreceğim sizi ve özel bir konuyu yazacağım.