Kemal Özer Ödül Ringlerinde
Kemal Özer Şiir Ödülleri’nin sürdürülmesinden yarar umanlar, sorunu ödül ilkelerindeki tutarsızlıklara bağladıkları için, sağlam ilkeler üzerine kurulu ödüllerin amaca upuygun sonuçlar vereceği kanısındalar... Görünen o ki, ödül yönetimi de, 2015’teki Cemal Süreya Ödülü’nün polemikleri sırasında Veysel Çolak’ın yayımladığı “Şiir Ödülleri İçin Manifesto” metniyle ödül konusuna tutarlı bir disiplin geleceği umarında... Çolak, manifestosunda ödülü sanatın belirleyici olgularından biri olarak ele alıyor. Ne ki “zekânın iyi niyeti”, işe başlarken kana bulanıyor.
HER ÖDÜL POLİTİK AMAÇLIDIR
Veysel Çolak, ödüllerin maddî değer üretimine ivme sağlamak üzere Sovyet Devrimi sonrasında sosyalist ülkelerde politik kullanımını yerinde buluyor; ama kapitalizmde ödüllerin yine politik amaçlı kullanım yüzünden –herhalde en başta Nobel’i, Oscar’ı vb. kastederek– hızla kirlendiğini söylüyor: “Kapitalizmde ödüller parayla, hileyle belirlenir oldu.” Hemen, şiire / sanata doğası gereği düşman olan kapitalizmin doğasını yine onun yapısal koşullarında onarma umarıyla kolları sıvıyor: Hem de kapitalizmin tüketme ve çürüme ideolojisi postmodernizmin felsefe ve sanatta hurafe ve safsatayı kültürel atıklarla, sanatsal dışkılarla köpürterek hakikate dijital donanımlı saldırılar düzenlediği, küresel oligarşinin mafyokrasiyi her türlü ilişkinin odağına yerleştirip Yeni Ortaçağ’da insanın tepeden tırnağa, beyinden kalbe tüm sinirleriyle denetlenmesi için temel aygıt olarak kullandığı bir aşamada!?
HEYBEDE TOMARLA SORU
Hadi diyelim ki, ömrünü şiire adamış Veysel Çolak, kapitalizmin her türlü kuşatma ve kirletmesinden bağışık... İyi de, yeryüzünün en küçük hücresinden okyanusuna kadar, para dahil tüm dokusunu obez arzularla bozunuma uğratma çabasındaki oligarşinin dijital denetimini sıkı ve çaplı bir örgütlenmeyle aşmaya gerek duymaksızın, P’arabesk amaç ve ilişkilerle yönlendirilen ödüllerin saptırma işlevini nasıl etkisizleştirecek? Her yapıtı, sanatın özyapısal ilkeleriyle inceleyip okura jüri üyeleriyle rapor edecek!! Peki bu Seçici Kurul’u kim seçecek? Üstelik farklı şiir anlayışlarının bileşkesi niteliğinde bir demokratik işleyiş için özveriye sonuna kadar açık, yani kendini bu özveriyle ödüllendirecek erdem ölçütleriyle donanmış, doğru seçimiyle hem ödül kurumunu hem seçtiği şairi ödüllendirecek bilinç ve tutarlılıktaki üyeleri –varsalar– kim belirleyecek? Şiire düşman kapitalizm, “ülke şiirini korumak” niyetiyle hangi kurumunu bu aşkla görevlendirecek? “Toplumsal ve kültürel yapıdan yalıtık olmayan öznellikten” hangi bireyler ve örgütler nasıl kaçınacak?
Adına ödüller konup nice katakulli sonrasında vazgeçilen şairleri, ödül alan hangi isimlerin onurlandırdığını bırakalım, adlarına ödül konacak olursa sözgelimi Yahya Kemal ya da Nâzım Hikmet ödülünü alınca, evrensel ölçütlere uygunluğuyla Küçük İskender ya da Hilmi Yavuz mu onları onurlandıracak? Adına ödül konan şairleri, şiirlerinden çok, ödül alanların adları nasıl yaşatacak? Bu onurun ölçütünü üstelik öznelliği de aşarak Seçici Kurul hangi düşünsel uzam ve sanatsal deneyimlerden nesnel nesnel devşirecek? Nice çarpıklık, bir yığın tutarsızlık, her birinin ardından bir başkası sıra bekleyen tomarla soru...
DOĞRULARI ÇARPITAN İLKELER
Gerçek şu ki, “Şiir Ödülleri İçin Manifesto”da hakikatle örtüşük nesnellik yalnızca son paragrafta (not’ta) yer alıyor: şiir / sanat konusunda savunduğu genel görüşlerle tutarlı kaldığı kanısını okurda güçlendirmek üzere koyduğu not’taki kuramsal doğrulara önemli vurgular yükleyerek, Broy’dan ve Yenibütün’den beri genel tutumunun izinde herhangi bir sapma olmadığını, “bir yüzleşme ve ortak düşünme çağrısı” olarak nitelediği “manifestonun ilkelerini hayata geçirmek için işe koyulmak gerektiğini” yineliyor Veysel Çolak: “Çağımızda duyarlığın yitiren birey, şiirini de hızla yitirmektedir. İnsan metalaştıkça, şiir de değersiz bir metaya dönüştürülmektedir. Günümüzde duyarlı, vicdanı sızlayan insana gereksinmemiz vardır. Bu insanı oluşturmanın olanaklarından olan şiire militanca sahip çıkmak gerekmektedir. Şiire sahip çıkmak insana sahip çıkmaktır.”
ÖDÜL TELEFLERİ
İkinci Yeni saflarını genç yaşta terk ederek şiirini içerik ve biçim olarak yalınlığa taşımış bir Kemal Özer’in adını ödül alanlardan onurlansın diye ringe sürmenin şiirimize yarar ve zararları iyi düşünülmüş olmalı. Yeni ödül telefleri yaşanıp yaşanmayacağı da ayrıca sıkı tartışılmalı. Derginin sayfaları bağlanırken İsmet Alıcı’nın gönderdiği polemik de tartışmayı, kanımca kilitlemekten çok, bu bağlamda açmaya vesile sayılmalıdır.
Marx; Sefalet’in Felsefesi’ni yazan Proudon’da felsefenin düştüğü sefaleti göstermiş, yolları ayırmıştı. Şiiri ödüllerle kurtarma girişimlerine yönelik manifesto, umarız, kaygıları boşa çıkartır da şiirimiz büsbütün postmodern imge hurdalığına dönüşmeden onu güçlü ivmelere kışkırtır, diyeceğiz ama, hakçası Veysel Çolak’ın ödül manifestosu, Yenibütün’le çatalağız olup da aynı vidayı tutamıyor. Şiire ivme kazandırmaya iki çatallaşan manifesto imzalamak bir ömür için ağır geliyor. Oysa çeyrek yüzyıl öncesiyle yolları ayırma pahasına ödülleri kurumlaştırma hurucuna 70 manifesto yetmez ki değmiyor. Şiirin kurtuluşu “başka yerdedir”.