Kemal Tahir ve İsmet Paşa
Kemal Tahir, bir romancı olarak 1960’larda, ATÜT’le Osmanlı toplum yapısı örtüşmelerine kafa yorarken, iktisatçı İdris Küçükömer, ATÜT’e ABD’nin akademik penceresinden ve emperyalizm çerçevesinden bakıyordu. Sivil toplum çelebisi olarak devletin zayıflatılmasını kuramsal çalışmalarının odağına almıştı. Ona göre, adem-i merkeziyet (merkezkaç) eğilimlerini güçlendirmek devletin zayıflatılmasının biricik yöntemiydi.
Her devrimci atılım sonrasında merkezin kökleşerek toplumun derinlerinden yaşam alanlarına yaygınlaşması ve “ulusal demokratik” bir kimlik yaratma çabaları, Küçükömer’e göre hep “sağ”dır. İsmet Paşa’yı da siyasal yelpazede hep en sağa koyması bundandır (Düzenin Yabancılaşması, Ant Y., 1969). Oysa bu toplum üzerine kimi çok sağlam saptamaları da -her ne kadar bu saptamalardan ürettiği ilerleme tasarımını kendisi tam iktidar kılamadıysa da- engin deneyim ve keskin gözlem gücüyle Paşa’da buluruz.
SOLUN KAFASINDAKİ DEVLET FİKRİ
Devlet ve toplum ilişkisine dair İsmet Paşa’dan ilginç anekdotlar aktarılır hep. Bunlardan biri, Yener Süsoy’un Ferruh Bozbeyli söyleşisinde yer aldı (Hürriyet, 26.11.2001). Bozbeyli bir hasbıhalde Paşa’ya soruyor: “...Türkiye’deki sol tehlikeden hiçbir zaman bahsetmediniz, bütün ömrünüz sağ tehlikeyle geçti. Sol hiç mi tehlike olmadı paşam?”
Paşa’nın yanıtı ezelden ebede bütün bir ülke tarihinin özüdür: “Bu teşhisiniz doğru, aynen öyle yaptım. Çünkü solun en ilerisi komünistliktir, onun bile kafasında bir devlet fikri vardır.”
Turgut Özal, sağ iktidarlarca devlet dokusunun bozulup gevşetildiği koşullarda ABD’nin hazırladığı 12 Eylül faşizminin imkânlarıyla iktidar olunca, asıl amacını daha sonra bütün iktidarların stratejisi olan “devleti küçültme” tasarımına dayandırmıştı.
SAĞA VE SOLA GÖRE OY
Burada Celal Bayar’ın saptamasını anımsamakta yarar var: Demokrat Parti, sandıktan aldığı yetkiyle, demokrasiyi millet egemenliğinin somutlandığı meclisten yürürlüğe koyar; CHP’yse muhtar kuruluşlara ve kurullara dayanan bir halk hâkimiyeti temelinde ilerler... Başka deyişle, sağa göre, millî irade oya dönüştükten sonra uykuya yatmalıdır; çünkü oy, biat beyanıdır. Sola göre oy, demokratik süreçlerin yalnızca bilince yansıma sonucunu verir; aslolan, devleti ve milleti aynı amaçta yekvücut kalıcı kılacak bilinç ve deneyimler zinciridir.
İsmet Paşa’nın kimi Batıcı tavırlarının Kemal Tahir’e hiç de batmadığı, tersine Paşa’yı eleştiri ve suçlamalarının dışında tuttuğu yazılıp söylenir. Gerçekten de Kemal Tahir, tarihsel Doğu-Batı çatışmasının aşılmasında devleti vatan ve millet birliğinin aygıtı olarak görür.
OSMAN ABİ’M EVDE Mİ?
Kemal Tahir’in İsmet Paşa’ya tutumunu anımsatan olay hem onlara hem bana son günlerde tahtessıfır beden ve ruhlardan gelen tonlarca küfür... İletilerini “Osman Kurtoğlu Ünsal” diye imzalayan Osman Cemil Ünsal’ın ocunsal@gmail.com outlook.com üzerindenson küfürnamesi hedef tahtasına İsmet Paşa’yı ve Kemal Tahir’i birlikte oturtuyor. Onlarla birlikte benim de çevremdeki bütün kadınları sille tokat küfürle aşağılamasıysa Metin Erksan’ı ve onun kadınlara yönelik Kuyu filmini anımsattı.
Türk sinemasına gerçekçi yazarlarımızın romanlarından Yılanların Öcü (Fakir Baykurt), Susuz Yaz (Necati Cumalı) gibi dev yapıtları kazandırmış olan Metin Erksan, “Kemal Tahir sonrası Türk Edebiyatı kesekâğıdıdır” demişti (1973).
Devlet dokusunun gevşediği yerlerde zorbalık ve küfür başköşeye oturur. Ama yanıtı türkülerle çoktan verilmiştir: “Osman Abim evde mi?”