Kemal Tahir’de Kerim Devlet

1960’ların sonlarında Türkiye’de kolaycı ve şabloncu sol, anarşizmden esinli düşüncelerle, devlet aygıtını parçalamadıkça devrimin amacına erişmiş olamayacağını savlarken Kemal Tahir, çok daha önce, Türk toplumu için bu yaklaşımın bir safsata olduğunu dile getirir. Türkiye’nin 50 yıl sonra geldiği noktayı öngören yazar, bu yetinin kaynağını gösterirken, Yorgun Savaşçı’da Alman arkeologa şöyle dedirtir (Bilgi Y., 1965):

“Siz benim geçmişi aradığımı sanıyorsunuz ama yanılıyorsunuz, ben sizin geleceğinizi aramaktayım, yer altında.” (s. 177)

DEVLET: TOPLUMUN VARLIK ŞARTI

Önyargıları olumsuzlama cesaretinin delilik olarak nitelendirildiği bir toplumda geçmiş gelecek diyalektiğini olguların ve insan ilişkilerinin en ince halkalarında kurmak, derin bir romancı sezgisi kadar, gerçek saygısını her şeyin üstünde tutma ilkesine bağlılığı gerektirir. Romanda Karlos Çorbacı olarak geçen arkeolog, Cehennem Topçu Cemil Yüzbaşı’yla girdiği tartışmanın ilerleyen bölümlerinde, devletin geçmiş ve gelecek diyalektiğindeki belirleyici rolünü şöyle tanımlar:

“... Batı’da devlet, sırasında bir sınıfın öteki sınıfı ezmek için kullandığı araç haline geldiği halde, sizin devlet, ana ödeviyle toplumu ihya edicidir. Yani Batı’da devletin olmadığı zamanlar, toplumlar var olmuşlardır ama Doğu’da devletsiz toplum görülmemiştir. Sizde devlet, toplumun varlık şartıdır.”

BİLİMİN İDEOLOJİDEN TAŞMASI

Tarihin evrensel çelişkisini Doğu-Batı çatışması eksenine oturtan Kemal Tahir, devletin Doğu’da ve Batı’da farklı işlevler yüklenmesini bir Batılıya söyletirken, aslında bilim ve tekniğin ulusal amaç ve ölçütlerle sınırlanamayacağını, bilimsel gerçekliğin ideolojik çerçeveye sığmazlığını da dile getirir:

“Sizde her iş devlete yararlığıyla değerlendirilir. Devlet tehlikeye düştüğü zaman, devletten sorumlu olanlar, bir dakika önce en korkunç suçlamalarla geri ittikleri akıl almaz sistemi kabullenmekte bir an duraklamazlar. Batı’da bütün monarklar geriliği tuttukları halde, sizin padişahların ilerici kesilmeleri bundandır. Buradaki ilericilik bilinçle, imanla kazanılmış bir şey değildir, beyin ameliyatı gibi ister istemez katlanılan, bir çaresiz durumdur.” (s. 177)

Türk tarihinde pek çok örneği bulunan bu saptamanın son bir yıl içinde bir daha doğrulanışına tanık olmadık mı?

Kemal Tahir, bu gerçeği Jön Türkler üzerinden şöyle açıklar: “Jön Türklerin en çok etkilendiği kavram devlettir. Millet konusunda çok ilkel fikirlere sahip olan Jön Türkler, devlete zeval gelmesin fikrine sımsıkı sarılmışlardır.” (Batı Çıkmazı / BÇ, s. 91)

KURAMIN BELİRLEYİCİ GÜCÜ

Kemal Tahir, bütün büyük devrimciler gibi, savaşımını sağlam bir gelecek tasarımına dayandırır. Osmanlının 1807-1839 dönemini anlatmayı düşündüğü ama tasarıda kalan Doğu Çıkmazı’nda, Lenin ve Mustafa Kemal’le birlikte, devrimcinin temel ilkesini şöyle vurgular:

“Devrimci teori olmadıkça devrimci atılım olamayacağını akıldan hiç çıkarmamak, devrimcilerin en güçlü silah olan teoriyle donanımını devrimden çok önce sağlayabilmek...” (BÇ, s. 168)

Jön Türkler, devlet kavramına sımsıkı sarılmakla birlikte, kavramın içini dolduran vatan ve millet olgularının kuramsal özünden yoksundurlar. Bu bilgisizlik, yanı sıra birçok yanılgı ve yenilgiyi getirir.

Kemal Tahir’e göre, Osmanlının Anadolu’da gerçekleştirdiği Türkleşme, “insan tipi olarak da, toplum düzeni olarak da” yepyeni bir ırk oluşturmuştu: Etnik olarak ne daha önceki Türk’e, ne de Anadolu’da tek başına herhangi bir etnik topluluğa benziyordu; hepsi birbiriyle hal hamur bir ırktı halk olan...

Onun kerim devlet anlayışı, işte bu toplumun tarih boyunca emek birikimini yansıtan vatan anlayışıyla varlık kazanır. Türkiye, Avrasya cephesindeki konumunu kalıcı biçimde tanımlarken, oluşturacağı kuramsal çerçevenin halkalarında Kemal Tahir’in düşüncesine yer açtığı oranda güç kazanacaktır.