Kemalizm ve sosyal demokrasi -(TAMAMI)

Anlamsız bir tartışma kamuoyunu meşgul ediyor. “Kemalizmle sosyal demokrasi bir Ata’da olur mu?”

CHP’nin geçmişini bilenler, CHP’yi halka kenetleyen ulusal bağı Atatürk ilkelerine bağlılık olarak tanımlar. Erzurum Kongresi’nde düşünce halinde Mustafa Kemal’in kafasında bulunan ve Sivas Kongresi’yle belirginleşen bu ilkeler 88 yıldır korumaya alınan ilkelerdir. O nedenledir ki; Cumhuriyet’in Anayasalarında hep vardır kayıt altına alınmıştır ki bu ilkelerin “değiştirilmesi teklif dahi edilemez”

Gazi bu ilkeleri açıkladığında Cumhuriyet yeni kurulmuştu. Bir ulusun bir önderlik altında kurduğu bu ilkelerin zedelenmesine CHP’nin izin verdiğini ilk kez görüyoruz.

2002 yılında başlayan dış destekli, emperyalizm dayanaklı ve BOP bağlantılı bir “Karşı Devrim“ hareketinin önemli hedefi, yırtılıp çöpe atılan Sevr’i gündeme getirmek. Bu çevreler şimdi Cumhuriyet’in şekil değiştirmesi peşinde. Ve ne yazık ki, bu kervanda artık adı YCHP yapılan parti; Atatürk ve İsmet İnönü’nün tarihi mirasını satma yolunda araç olarak kullanılmaktadır. Oysa bu altı ilke yani CHP Genel Merkezinin bayrak direğinde sallanan 6 ok “Kemalizm’in ve Atatürk’çülüğün”ta kendisidir. Celal Bayar 1937’de sunduğu Hükümet Programında şunları söylemiştir:

“Kemalist rejim, mülkiyet, ferdi( bireysel) mesai çalışma kıymetini ekonomik politikasının esası almaktadır. Kemalist rejim ekonomiyi bir teknik diye kabul etmektedir. Kemalist rejim milli menfaate uymayan devamlı bir şahsi menfaati kabul etmemektedir.

Milletimiz, on beş seneden beri tecrübe edilen Kemalizm rejiminin kendisine verdiği huzur içinde çalışmak ve kuvvetlenmek istiyor” (TCH.1 sayfa-99) nakleden-PROF. Şerafettin Turan- Kemal Atatürk-s-547)

Atatürk’ün partisinde hiç mi değişim olmamıştır? CHP çağdaşlaşma yolunda hiçbir adım atmamış mıdır?

En önemli adım 1965 seçimleri öncesinde Beşiktaş’ta toplanan parti meclisinde atılmıştır. Parti içinde sol düşüncelerin güçlenmesi için ortaya “Ortanın Solu” adıyla bir siyasal hareketi önerilmiştir. O parti meclisinde geleneksel yapının devamından yana olan pek çok CHP’ li üye de vardı. 1965 seçimlerinde ilk kez ortanın solunu radyo konuşmasında kullanan da gene rahmetli Bülent Ecevit’ti.

18. CHP Kurultayı’nda ortanın solu düşüncesine karşı çıkanlar, Ecevit’in liderliğini içine sindiremeyenler olmuştur. Ama İsmet Paşa’nın yeni genel sekreter olarak Bülent Ecevit’i onaylamasıyla CHP bir gelişim çizgisinde, ancak altı ilkesine sadık bir parti olarak kalmıştır. O seçimde Ecevit iyi sonuç alamadı, AP çoğunluktaydı ve Demirel Başbakan oldu. Ama 27 Mayısçılar’ın hazırladıkları ve hala Cumhuriyet’in en iyi anayasası olarak kabul edilen 1961 Anayası’na dokunulmamıştır. 1969 seçimlerine hazırlanan CHP’de bir kavram tartışması başlatıldı. Ecevit’in danışmanları olan Prof. Besim Üstünel, Prof. Turan Güneş, Deniz Baykal ve Prof. Haluk Ulman’ı partiye getirdiler ve işte o zaman Mülkiye Cuntası adı ortalara atıldı. Yani henüz ne sosyal demokrasi, ne demokratik sol akımları yoktu.

12 Mart muhtırasına olumlu bakan ve Prof. Erim’in başbakanlığını, parlamentoyu açık tutmak için çare olarak gören İsmet Paşa ve Ecevit’in arası işte o zaman açıldı ve İsmet Paşa önce genel başkanlıktan, sonra da partisinden ayrıldı. İnönü’nün olmaması CHP’deki sol akımlara cesaret vermiştir. İşte ondan sonra Ecevit ve Kamil Kırıkoğlu; demokratik solu Türkiye’ye model olarak önerdi. Bazı CHP’liler ise sosyal demokrasiyi sadece ama sadece Türkiye koşullarına uyarlanacak bir düşünce olarak ortaya attı. Onlar da biliyorlardı ki; sosyal demokrasi batı dünyasındaki uygulamalar gibi sosyalizme kurulmuş bir tuzak olmayacaktır. Yani sosyalizm karşısında emek ve sermaye ilişkilerini zaafa uğratacak emperyalizm özentisi olmayacaktır. O nedenle Baykal’ın son programında “CHP sosyal demokrat bir partidir” yazılmaktaydı.

Ya şimdi nerelerdeyiz?

Onu galiba bir nebze dün yazmıştık. Tartışmalar yersizdir ve CHP’yi Atatürk’ten koparmak, Kemalizm’i yok saymak da başka bir karşı devrim olacaktır.