Kendi diliyle kavrulmak

Kendi diliyle kavrulmanın ne demek olduğundan ilk kez Dil Hurafeleri adlı kitabımın 2. baskısında söz ettim. Mutfağında kendi yağıyla kavrulan, yokluklar yoksunluklar içinde “şaştımaşı”nı yaratan kadınlarımız, dilde de aynı yolu izlerler, kendi dilleriyle kavrulurlar. Üstelik “mutfak” da demez onlar; “aşlık”, “aşdamı”, “ocaklık” gibi Türkçede bir sürü sözcük varken, gidip nereden bulduysak “mutfak”ı soktuk temiz dilimize. Ne güzel yemek adları var Anadolu’da, yöresel yemeklerin adlarına bir bakın, Türkçedeki yaratıcılığın müthiş örneklerini, sözcük türetmenin gizlerini, kolaylığını görürsünüz.
Anadolu’daki yemek adları çok ilginç, olağanüstü güzel gelir bana. Türkçeyi bilim dili için yetersiz bulanlar, yalnız bu kadınları örnek alsınlar, yemek adlarına baksınlar yeter. Çocukluğumun geçtiği Kırşehir’de, bulgurdan yapılan etsiz bir köftedir “topalak”, sulucadır, tadını hâlâ unutamam. Yahni denilen yemeğe biz “soğanlama” derdik, özellikle kış aylarında önümüze konulan aynı yoksulluğun yemeği. Yuvarlama, akıtma, döndürme, elma düzmesi, karınlı pilav,peynir sündürmesi, incir uyutması, bezdirme, altüst böreği, kesme çorbası, ezme, analıkızlı, kadınbudu, gelin parmağı, unutma beni, çiğleme, kabak burması... Saymakla bitmez... Adları da tatları kadar hoş!
Bu aşdamlarının sözcüklerinde Türkçenin büyüsü, söz üretmedeki doğurganlığı çok açıktır. Aşlıklarda, ocaklıklarda türetilen bu sözcükleri laboratuvardaki bilim adamlarımızın örnek almaları yeter alanlarının terimlerini yaratmak için. Siz kendi dilinizle kavrulmaya bir karar verin, bakın bu dil neler veriyor size.
Kadınlarımızın yaptıklarını neden bilim adamlarımız yapamıyorlar? Birinci nedeni, yabancı hayranlığı, yabancı sözcüklerde ayrı bir keramet görme hastalığı; Osmanlıdan gelen bu anlayış, bu züppelik, Türkçeye karşı tepeden, kasılgan duruşumuz hâlâ aydınlarımızın yakasını bırakmadı. İkinci nedeni, bilim adamları arasındaki sen-ben kavgası, birlik ve dayanışma yoksunluğu, onları bir araya getirecek örgüt yokluğu. Bu bakımdan olumlu bir örnek olarak bilişimcileri gösterebilirim; en başta “bilgisayar” olmak üzere, onlar ne güzel terimler kattılar dilimize. Bilişimcilerin dildeki tutumları aynen aşlıklardaki kadınlarımıza benziyor. Darısı öteki bilim alanlarına...

SÖZLÜKLERİ ZORLAYAN YAZARLAR
Yazarlar, bilim adamları sözlükleri zorlamalı, tıpkı sözünü ettiğim kadınlarımız gibi. Bu bakımdan ben edebiyatımızdaki yazarları iki kümeye ayırıyorum: 1) Sözlüklerdeki sözcüklerle yetinenler. 2) Sözlükleri zorlayanlar. Orhan Pamuk, Elif Şafak gibi çok satan yazarlarımızın çoğu birinci öbektedirler, onlarda yeni tek bir sözcük, bir deyim göremezsiniz. İkinci öbekteki yazarların en başında Refik Halit Karay’ı anabilirim, sözlüklere de girmemiş ne çok sözcük, deyim buldum onda. Halikarnas Balıkçısı, Reşat Nuri Güntekin, Memduh Şevket Esendal, Fakir Baykurt, Yaşar Kemal, Osman Cemal Kaygılı, Orhan Kemal, Rıfat Ilgaz sözlükleri zorlayan yazarlarımızdandır, ben romancı olarak dilde bu kuşağı örnek alırım, onlardan çok şey öğrendim. Toprak Kovgunları, Veresiye Defteri, Bir Başka Şehir, son romanım Neşter ve Madalya’da sözlüklere girmemiş onlarca sözcüğe yer verdim. Her romanımda Türkçenin ihmal edilmiş, farkına varılmamış birkaç sözcüğünü kullanamazsam, yaptığım işte bir eksiklik bulurum. Çünkü yazar ilgisi bekleyen çok sözcüğümüz olduğunu biliyorum.
Not: Ankara’da 19 Mart Cumartesi saat 14.00’te “Dil Hurafeleri” konusunda söyleşeceğiz, kitaplarımı imzalayacağım. Yer: Vatan Partisi Çayyolu Temsilciliği, 2661 Sok. Tanrıverdi Apt. No: 4, kat: 11 Çayyolu/Köyiçi.