Kendilerini akışa bırakanların hedefi ve stratejisi olmaz!

Daha önce yaşanmamış türden ve çok tuhaf bir dönemden geçiyoruz! Birileri olumsuz baskılar altında bunalıyor, pazarlayacak yeni bir hikaye bulamamaktan ve güvensizliğin büyümesinden yakınıyor! Başka birileri yeni masallara destek adına bir şeyler yapmaya çalışıyor, malum kesimler içeriğe bakmadan cila çekip alkışlamak için birbirleri ile yarışıyor! Kıtlaşan kaynakların ve zamanın çözümlere hizmet etmeksizin tüketiliyor olması çoğunluğun umurunda olamıyor.

Ağırlaşmış sorunlara dayalı çaresizlik ve umuda olan açlık, akıl tutulmalarını derinleştiriyor; bu durumdan rahatsız olamayanlar, hiç mi iyi bir şey olmuyor diyerek her zamanki gibi hayal tacirliğini sürdürmeye çalışıyor. Bu şekilde aylar, yıllar birbirlerini kovalıyor! Küresel ölçekte her şey değişiyor, biz ise yerimizde sayıp kısır döngüleri besleyip birbirimizi oyalayarak tükeniyoruz!

Finansal piyasalarımızda moraller bozuk ve beklentiler olumsuzlaşmaya devam ediyor, fakat güven endekslerimiz yükseliyor! Eğilimlerin sürdürülebilir ve sorunların kısmen de olsa kontrol altında tutulabildiği ekonomilerde böyle bir durum yaşanmaz! Yaşandığı yerde hiçbir şey normal olamaz ve istikrarsızlık tehlikesi tahmin edilenin çok üzerindedir!

Ağustos ayı başından bu yana Türk lirası kan kaybediyor, tüm çabalara rağmen böyle olması engellenemiyor. Doğal olarak makroekonomik beklentiler bu durumdan etkileniyor ve olumsuzlaşıyor; maliye politikasından sonra, para ve kredi politikalarının da hesapsızca gevşemeye zorlanması risk algılarını ciddi sayılabilecek tehlike düzeylerine taşıyor. Bunların yaşanması iş dünyamızda güveni azaltmıyor, ama tehlikeyi fırsat olarak algılamalarına sebep oluyor!

Nasıl olur demeyin, oluyor! Kısa vadede zorunlu ihtiyaçları karşılayabilme ve nefes alabilmeyi bir süre daha sürdürebilme önceliği, akıl tutulmasını yaygınlaştırıyor. Kaynak ihtiyacını makul bir maliyetle karşılayabilme umudunu biraz kararlı bir şekilde kaşıdığınızda, iş dünyasını umut sarhoşu haline dönüştürüp akıl tutulmasını derinleştirebiliyorsunuz! Girilen yolun sağlayacağı faydadan daha büyük yıkımlara sebep olabileceğini düşünemez hale geliyorlar; yan tesirleri sınırlayacak radikal önlemleri talep etmeyi akıllarına getiremiyorlar!

Diğer yandan sonbahar yaklaşıyor, Orta Vadeli Plan Hedeflerinin yenilenmesi ve bunların pazarlanabilir olması için yeni masalların yazılması gerekiyor. 2019-2023 dönemi için hazırlığı yapılan Kalkınma Planı ve alt detayları bu ihtiyacı karşılamaya çalışıyor. Bu çerçevede İhracat Ana Planının tanıtımı yapılıyor. Oluşturulan planın hedefi sürdürülebilir ihracat artışı imiş! Titiz çalışmalar sonucunda, ana planda 17 ülkelik hedef Pazar ve 5 hedef sektör belirlenmiş. Ne diyelim, işlerini yapmaya çalışıyorlar; fakat bugünün küresel koşulları ise hedeflere erişimdeki başarı şansını büyük ölçüde sınırlıyor!

Geçmiş ile gelecek arasındaki ortak paydanın hızlanan bir şekilde küçüldüğü koşullarda, bilimsel çıkarımlar ve istatistik veriler başarı şansını artırmak için yeterli olamıyor. Ticaret savaşlarının yarattığı belirsizlikleri, ödemeler sistemindeki kırılganlıkları, jeopolitik fay hatlarında yoğunlaştırılmış çıkar çatışmalarını, çaresizlik yaratacak ölçüde ağırlaşmış sorunları ve emek-yoğun üretimin takdir edilmeyen katkılarını görmezden gelerek yapılan çalışmalardan fazla bir şey beklememek gerekiyor!

İstatistiklere bakarak hedef Pazar seçerseniz, değişimin önemli bir kısmını ihmal ederek başarısızlık olasılığını patlatırsınız! Eğilimlerin sürdürülebilir olduğu koşullarda istatistik veriler daha yararlı çıkarımlar yapılmasına katkı yapabilir; fakat küresel ölçekte her şeyin hızla değiştiği, merkez diye tabir edilen merkezdeki yoğunlaşmanın buharlaştığı koşullarda sadece masal üretmiş olursunuz! Bu masala kanma gafletine düşüp kaynak israfını büyütmek ise uzun süreli istikrarsızlıkların yaşanması olasılığını patlatır!

Doğal rekabet avantalı olan komşularımızdan İran, neden 17 ülke arasında yer almıyor diye sorduğunuzda bilimsel yanıt hazır; ambargolu olduğu için istatistik sıralamalarında üst sıralarda yer almıyor! Tarım ve ülkemizdeki sınai üretimin önemli bir kısmının da, neden seçilmiş sektörler arasında yer almadığı sorgulanmalı!