Kendini bilmeme hali...
Kendini darı sanan adam fıkrasını bilirsiniz. Bir an gelip “ben insanım, darı değilim!” dediğinde de, “ama bunu tavuklar biliyor mu bakalım!” diyerek büyük çukuruna yeniden yuvarlanan adam fıkrası. Kendini ve bulunduğu durumu bilmeme halinin özeti.
Bizdeki büyük akıl - fikir sorunu böyle bir şey. Entelektüel dünyamızın sorunu.
***
Kendimizi Avrupa sanıyoruz. O kadar ki, Avrupa’dan önceleri Fransız, sonraları Alman ve nihayet İngiliz dillerinde yazıp çizenlerin üzerinde durdukları sorunları kendi sorunlarımız sanıyoruz. Bunlardan birinin yazdığı herhangi bir şeyin bizde de olduğunu, çözüm dediği şeyin bizde de geçerli olduğunu kabul ediyoruz. Buraların akıl-fikir dünyasındaki tartışmaları “evrensel” katına da yükseltmişiz ki, adeta haşa, buna itiraz etmek ne demek!
***
Avrupa’da göçler vardı. Eski sömürgelerinde yaşayanlar, hele İngiltere’nin “commonwealth vatandaşı” saydıkları Karayiblerden, Bangladeş’ten, Hindistan’dan kopup geliyorlardı. Beyaz Avrupalı bu “renkli topluluklar” üzerine daha 1950’lerde devlet raporları yazmaya başlamıştı. Beyazların renklilerden rahatsızlıkları, eski Avrupa geleneğiydi; ırkçı ayırımcılık ‘renkli topluluklar’ı üzmeye başladı... Oysa bizde böyle bir şey yok. Türkiye’nin ‘eski sömürgeleri’ yok. Böyle bir göç sorunumuz yok. ‘Renkli topluluklar’ diye bir konumuz yok. Aksine, biz kendimiz Avrupa’ya göçenler arasındayız. Yaşamımızda olmayan şeyin, fikrimizde de yeri yok.
***
Göçmenlerin eşitsizlikten şikayeti vardı. Göçmenlere hem davranışsal hem siyasal eşitsizliklerden gına gelmişti. Eğitim, sağlık, mülk edinme, çalışma, kamu hizmetine girme, seçme ve seçilme hakkı bakımından açıktan açığa farklı muameleler görüyorlardı. Kentler gettolaşmış, sosyal mekanlar arasına kimileri çıplak gözle görülen, kimileri camdan, ama hepsi aşılmaz olan yüksek duvarlar çekilmişti. Bulundukları ülkede herkesle eşit fırsatlardan ve aynı haklardan yararlanmak istiyorlardı... Oysa bizde böyle bir gerçek yok. Bir kere bu şikayeti edenler ‘göçmenler’ değil, Türk vatandaşları. Elbette ciddi eşitsizlik sorunumuz var; gelir dağılımı adaletsizliği utanç verici boyutlarda. Ama bunun renkle, dinle, inançla, etnik kökenle hiçbir ilgisi yok. Hepimiz aynı haklara sahibiz, inancımız ve kökenimiz ne olursa olsun hepimiz aynı eşitsizliklerden şikayetçiyiz.
***
Nasıl bir mantık, Avrupa’nın ağırlıklı bölümü eski sömürgelerinden gelen göçmenler gerçeğini bizim gerçeğimizmiş gibi görebilir? Bizde olmayan bir gerçeği nasıl bir zihniyet ‘sorun’ olarak ilan edebilir? Nasıl bir güç, akıllarımızı, olmayan bir gerçek ve hayali ‘sorun’lar için sözde çözümlerin hizmetine koşabilir?
Kendini darı sanan adamların mantığı...
Ülkesini Avrupa’nın sömürgeci ülkelerinden biri sanan entelektüellerle siyasetçiler... Ancak böyle bir zihniyet yapabilir. Çatılı-çatısız üniversitelerde üretilen, ‘bilgi’sini başka topraklardan tercümeyle derleyip Türkiye’ye don biçmeye kalkışan akıllar.
Türkiye’yi İngiltere, Fransa, ABD sanan; bunların çalıp söylediklerini ‘evrensel sayan’; ‘ben kendimi başka şey sanmıyorum, Türkiyeyim’ derken bir anda ‘ama ya bizden değilsin deyip beni uygarlığın dışına atarlarsa’ diye telaşa kapılan adam...
Türkiye’yi Mısır, Suudi Arabistan, Katar sanan adamla aynı kumaştan...