Kerkük üzerine
Kerkük, üzerine türküler ve ağıtlar yakılan kent. Kendine has ağzı, yani şivesi olan, ve şivesiyle geniş bir alanı etkisi altına alan kültür merkezi. Kerkük türküleri Türk Halk Müziğinde bir ekoldür. İnsana insanlığını hatırlatan, insanlığını yoğun olarak yaşamasına neden olan türkülerin yatağıdır Kerkük. Aşk, Kerkük’ten seslenir insanlığa bütün acılarıyla birlikte. “Öpsem öldürürler, öpmesem ben ölürem” diyen ve öpmeye devam edenlerin kenti.
Her kentin kimliği yarattığı kültürle belirlenir. Bu kültür mimarisinden tutun da yeme-içmeye, türkülerine ve giyim kuşamına kadar, hayatın her alanını kapsar. Kerkük kent merkezi incelendiğinde görülecektir ki, Kerkük’e damgasını vuran Türk kültürüdür. Türk kültürü, 1200 yıla yaklaşan Türk egemenliğinin oluşturduğu bir kültürdür. Doğal olarak beraber yaşadığı halkların özellikle Kürtlerin kültürünü de kendi potasında eriterek oluşturmuştur bu kültürü. Çünkü türkülerinde Kürtçe kelimeler, deyiş benzerlikleri falan göze çarpmaktadır. Bu hem çok doğal, hem de Türklerin birlikte yaşadıkları kavimlerle karışma ve kaynaşmada ne kadar başarılı olduklarının da bir ispatıdır.
Bazen Diyarbakır için de aynı duygulara kapılırım. Diyarbakır türküleri, Türk Halk Müziğinin diyelim en güzel klasikleşmiş yüz eseri varsa, bunun en az 5’i, hatta 10’u Diyarbakır türkülerinden oluşur. Bu kadar güzel türkülerin yakıldığı bir şehir, nasıl, ikinci İsrail planlarına kurban edilebilir.
Kerkük, tarihsel olarak, Türklerin ve Kürtlerin yaşadığı bir kenttir. Son yüzyıla kadar, Kerkük şehir merkezi esas olarak Türk’tü. Kürtler daha çok kırsal alanda yaşıyorlardı. Kürtlerin şehirde bey ve ağa takımıyla okumuş-yazmış kısmı Kerkük merkezde yaşıyordu. Aslında bu durum, Irak’ın kuzeyinde ki bütün tarihi şehirler için geçerlidir. Başta Erbil olmak üzere, bütün tarihi şehirlerdeki kalelere bakın, hepsi birbirinin bir kopyası gibi. Antep Kalesi ile Erbil kalesi birbirinin ikizi gibi.
Irak’a yaptığım bir gezide, Erbil Pazarını geziyorum. Saat üç gibiydi. Esnafın çoğunluğu, öğlende üç saat kadar uyur. Pazarı gezerken çoğu dükkanının tezgahlarının üstünü bir örtü örterek, uyumaya gittiklerini gördük. Açık olanlardan biriyle biraz sohbet ettim. Ben Kürtçe konuşunca, bana Türkmen olduğunu ve Türkçe bildiğini söyledi. Sohbetimiz Türkçe devam etti. Annesinin Kürt olduğunu ve dayılarıyla birlikte ticaret yaptıklarını söyledi. Barzani yönetiminden memnun olup olmadığını sorduğumda: “Türkiye bize sahip çıkmadı. Yaşamak için çalışıyoruz. Anam tarafına yaslanmak zorunda kaldık. Giderek bizde Kürtleşiyoruz” demişti acı acı.
Osmanlı döneminde Irak, üç vilayetten oluşmaktaydı. Sırasıyla, Musul, Bağdat ve Basra vilayetleri. Musul vilayeti olarak adlandırılan bölge, aşağı yukarı Irak’ın kuzeyini kapsıyordu. Bu vilayetin içinde, Erbil, Süleymaniye ve Kerkük sancakları bulunmaktaydı. Şehrin merkezi ise Musul şehriydi. Bu üç şehirde de güçlü bir Türk varlığı vardı. Ama Türklerin en yoğun olduğu şehir Kerkük’tü.
Türkiye Lozan’da Musul Vilayetinin de Türkiye sınırları içinde kalması için yoğun bir mücadele etti. Kerkük’te petrolün bulunması, Kerkük’ün kaderini de çizdi. Petrol yataklarından dolayı Kerkük Türkiye’den deyim yerinde ise zorla kopartıldı. İngilizler Kerkük ile ilgilenmeyelim diye Nasturileri ateşe sürdü. Nasturilerin hem nüfusu hem de askeri bir varlıkları yoktu. İsyan bastırıldı ve Nasturiler kitlesel olarak Irak’ta İngiliz bölgesine geçtiler. Nasturiler yetersiz kalınca Şeyh Sait üzerinden büyük bir ayaklanma başlattılar. Bunun üzerine Türkiye İngilizlerle uzlaşmak ve Musul vilayeti üzerindeki haklarından vazgeçmek zorunda kaldı. Bu aslında sadece Türkleri Türkiye’den koparmakla kalmadı, Kürtleri de böldü.
Köprünün altından çok su aktı. Türkiye Musul vilayetini Irak devletinin bir parçası olarak tanıdı. Irak ile iyi komşuluk ve dostluk ilişkilerini bugüne kadar sürdürdük. Artık Kerkük, Türk, Kürt ve Arapların birlikte yaşadığı bir Irak kentidir. Bugün tek doğru politika, Irak’ın toprak bütünlüğünü korumak ve ikinci bir İsrail’in kurulmasına engel olmaktır. Ancak böylece, Irak’ın kuzeyinde bir etnik iç savaşı engelleyebilir, Kürt, Türk ve Arapların barış içinde kardeşçe yaşamalarını sağlayabiliriz.