Kıbrıs düşerse Anadolu savunulamaz!
İnsanlar içinde bulundukları mutluluğu kaybettikleri zaman anlarlarmış... Kıbrıs konusundaki her tartışma bana bu sözleri yeniden hatırlatır! Yıllar önce Deniz Kuvvetleri’ne nezaket ziyareti yapan gazeteci Mehmet Ali Kışlalı’yı komutanlık giriş kapısında karşıladım... Bir süre kendisini odamda konuk ettim. İki binli yılların ilk günlerinde Kıbrıs sorunu, belki de Türk kamuoyunun ilk gündem maddesiydi...
KIBRIS’IN STRATEJİK ÖNEMİ Kıbrıs’ın satışa çıkarılmasına emperyalist merkezler karar verince, o yıllarda birdenbire ulusal (!) televizyonlar strateji (!) programlarına ilgi duyar oldu... İsak Alaton, emekli bir amiral ile birlikte NTV’de Kıbrıs konusunu da ele aldı. Çıkardıkları müthiş sonuç (!) şuydu: “Kıbrıs’ın stratejik önemi abartılıyor!” Virüs daha o yıllarda sessizce şırınga edilmişti... Kuluçka devresi tamamlandı! Hastalık bugünlerde iyice vücuda yayıldı!Sayın Kışlalı soruyu patlattı: “Soner Albayım, Kıbrıs’ın stratejik önemi yok mu?” Hiç düşünmeden cevap verdim: “Kıbrıs’ın önemini algılayamayan bir kurmay subay adayı Akademi’den mezun olamaz!” Ertesi gün basın özetlerini okurken takıldığım bir yazı göz bebeklerimi büyüttü. Duayen gazeteci Kışlalı şöyle yazmıştı: “Bir denizci kardeşim bana, ‘Kıbrıs’ın stratejik önemi yoktur!’ diyenin Akademi’den mezun olamayacağını söyledi...”Ancak Avrupa Birliği üyelik hayalinin de narkoz etkisiyle akıl tutulması yaşayan Türkiye, kendi geleceği olan Kıbrıs’ı altın tepsi içinde ezeli ve ebedi rakiplerine ikram etti... Kıbrıs’ta Türk çıkarlarını savunan asker ve aydınlar ise kendilerine ancak zindanlarda yer bulabildi!
KENDİ VERDİKLERİ OYLARLA KENDİ DEVLETİNİ YIKANLARKişisel görüşüme göre, Annan Planı’nın Kıbrıslı Türkler tarafından kabul edilmesi, Türk tarihinin en karanlık sayfasıdır! O gün bir utanç günüdür... Çünkü tarihte ilk kez Türkler, kendi oyları, kendi özgür iradeleri ile kendi kutsal devletlerinden vazgeçti! Somut olarak ülkelerini kaybedecek; evlerinin ve arazilerinin mülkiyet haklarını tartışmaya açacak, karşılığında avuçlarına AB’nin soyut, belirsiz istekleri sıkıştırılacaktı!Dış politikadaki yetkinlik, bir ülkenin devlet olabilme kapasitesini gösteren en önemli ölçüttür. Bu nedenle büyük devletlerin dış siyaset planlaması bir satranç oyununa benzer... Hamleler o denli ustalıkla yapılır ki bu sanattan nasibini almamış ülkeler başlarına neyin geldiğini bile anlayamazlar! Eğer, bir politikacı, bölgesini ve dünyayı mümkün olduğu kadar gerçeğe yakın algılayamıyorsa, asla bir devlet adamı olamaz! Hangi makamı işgal ederse etsin, elitler dünyasında kolayca kandırılabilen sıradan bir kasaba politikacısıdır ve asla itibar görmez!
NELER OLUYOR BİZE, BİZE NELER OLUYOR?Kör talihe bakın! Nerelerden nerelere geldik... Astığımız Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu 1955 yılında ne demiş: “Savaşta Türkiye ancak güney limanları yolu ile beslenebilir. Kıbrıs adasına hâkim olacak kuvvet aynı zamanda Ege denizinde adalara da sahip olursa, Türkiye gerçek bir kuşatma altına girer. Hiçbir ülke tüm güvenliğinin dost dahi olsa başka bir devlete dayanmasına razı olamaz!”İşte böyle! Geçmişte içte çekişsek, birbirimizi boğazlasak bile dışa karşı iktidarı ile muhalefeti ile milli bir duruş sergilemişiz! NATO süreci bütün ulusal reflekslerimizi felç etti! Aklımız karıştı. İşi öylesine abarttık ki başkalarının çıkarları için oradan oraya sürüklendik... “Uluslararası sorumluluklar” diye bir garabeti bu milletin başına bela ettik! Hâlâ milletin parasını Afganistan dağlarında çarçur ediyoruz!
ELİN OĞLU NEYİN NE OLDUĞUNU BİLİYOR...İngiltere Başbakanı McMillian 1955 yılında bakın neler söylemiş: “Kıbrıs adasını kim kontrol altında tutarsa, Türkiye’yi ve aynı zamanda Ortadoğu’ya giriş ve çıkışları denetler.” Daha da geriye gidelim. Yıl 1879, İngiliz Başbakanı Benjamin Disraeli: “Kıbrıs Anadolu’nun anahtarıdır!”Bunun bilincinde olan İngiltere, AB üyesi olmasına rağmen hiçbir zaman egemenliği altında bulunan Kıbrıs’taki Dikelya ve Agrotori’deki üslerini AB ya da AB üyesi ülkelere açmadı! Elin oğlu, neyi vereceğini, neyi elinde tutacağını çok iyi biliyor!
KIBRIS PEŞKEŞ Mİ ÇEKİLİYOR?Bugünlerde AB aşığı, teslimiyetçi görüntü veren bir zat-ı şahane, AB kapısında Kıbrıs pazarlığı yapıyor... “Yavru Vatan” tanımını beğenmiyor; “Biz büyüdük, kardeş olduk” diyor... Türkiye, Türklük, bayrak, millet, vatan konusundaki önyargılarını kaygısızca kamuoyu ile paylaşıyor... KKTC Dışişleri Bakanı Emine hanımefendi kendisinden hiç de geri kalmıyor! Maşallah! Sanki batan geminin malları dağıtılıyor...Nereden bakarsanız bakın, müzakere yeri ve zemini yanlıştır... Böylesine hayati bir görüşme Brüksel’de sürdürülemez! AB bu konuda tepeden tırnağa kadar Rum tarafındadır. AB’nin Doğu Akdeniz’de Türkiye ve Türkler için layık gördüğü alan Antalya körfezi ile sınırlıdır. Topluluğun Kıbrıs, Doğu Akdeniz ve Ege politikalarına Türk gözlüğü ile bakıldığında, görülen tek şey düşmanlıktır!Müzakereleri yürüten kişi A’dan Z’ye yanlıştır! Müzakere stratejisini belirleyenler A’dan Z’ye yanlıştır! Verdikleri, “AB’ye girişin de ön hazırlığını yapıyoruz!” gibi beyanlar teslimiyetin peşinen kabul edilmesi anlamındadır! Hukukta bunun adı “ihsas-ı rey”dir!
HAYAT DAMARLARIMIZ KESİLİR; FELÇ OLURUZ!Unutmayalım, Türkiye dış ticaretinin yüzde doksanını deniz yolu ile gerçekleştirmektedir... Bir kriz ve çatışma durumunda Ege kapanacaktır! Eğer Kıbrıs da elden çıkarsa, Antalya, Mersin, İskenderun limanları tehdit altında kalır! Türk ekonomisi 15 gün içinde felç olur! Sorun Kıbrıs Türklerinden daha çok Türkiye Türklerinin sorunudur...TBMM içindeki partiler az ya da çok Batı denetiminde olduğundan, Parlamento dışındaki siyasi partiler ve demokratik kitle örgütlerine büyük görevler düşmektedir... Bu kesimler, mümkünse ses getiren münferit ya da ortak eylemlerle bu hayati sorunu Türk milletine mal etmelidir! Bakın “El Pepe” olarak tanınan Uruguay Devlet Başkanı Jose Majica ne diyor: “Esas gücün hükümette olduğunu sananlar yanılıyor, esas güç halkın kalbinde yatıyor. Bunu anlayabilmem koskoca bir hayata mal oldu!” Millete mal edilemeyen ulusal çıkarlar, kapalı kapılar ardında bazı kurnazlar tarafından sessizce çarçur edilir! Kıbrıs gibi haklı bir davayı savunamayanlar, Türkiye’yi asla savunamazlar!