Kıbrıs görüşmelerinde artık kesin tarih belirlenmelidir

KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı, 9 Ocak 2017 de Cenevre’de önce iki taraflı olarak başlayacak görüşmelerin, garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'nin de katılımıyla, 12 Ocakta Kıbrıs için artık bir çözümle sonuçlanmasını diliyor.
Ne var ki neredeyse 40 yıldır "ucu açık" sürdürülen görüşmelerin, tarafların anlaşabilecekleri kalıcı ve adil bir çözümle sonuçlanamayacağını söylemek için kahin olmak gerekmez. Bu kadar uzun süre sonuç alınamayan görüşmelerin, Dünya'da bir başka örneğin olduğunu sanmıyorum.
5 Mart 1998 de Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın, Rum mevkidaşı Glafkos Klerides`e yazdığı mektup, bu ilişkide hatırlanması gereken tarihi bir belgedir. Denktaş bu mektubunda “34 senedir önümüzde bulunan temel sorunun nihai çözümü için bizlerin yeni bir yaklaşım bulmak gibi tarihi sorumluluğu” olduğunu belirtiyor. “Kıbrıs'ın bulunduğu koşullarda göz önünde tutulması gereken temel husus iki tarafın da karşılıklı saygı ve simetri ilkelerine dayanan egemen eşitliğidir. Bunun anlamı tarafların kendileri için talep ettikleri hak ve ayrıcalıklara, diğer tarafın eşit şekilde sahip olması gerektiği vakıasını kabul etmeleridir.”
Kıbrıs Türklerinin simge lideri Rauf Denktaş’ın bu yaklaşımıyla sürdürdüğü görüşmeler çözümsüz kaldı. Rum tarafı anlaşma sağlanamamasından Denktaş’ı sorumlu tutuyordu. Ne var ki Rum tarafıyla iyi diyalog içerside olan Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat`da görüşmelerden sonuç alamadı. Aynı şekilde Cumhurbaşkanları Derviş Eroğlu ve görevdeki Mustafa Akıncı tarafından devam eden görüşmeler de, Rauf Denktaş tarafından özetlenen temel anlayışa, Rum tarafının yanaşmaması nedeniyle günümüze değin sonuçsuz kaldı.
TÜRK TARAFI GÖRÜŞMELERİN 2017 İLK YARISINDA BİTMESİNİ İSTEMELİ
Gözlemim o dur ki, Rum tarafı bundan sonrada oyalama politikasını sürdürecektir. Türk tarafı bu tiyatroya son vermek için, Birleşmiş Milletler`e ve Avrupa Birliği`ne, 2017 ilk yarısında görüşmelerin sonuç vermemesi durumunda, bu oyalama stratejisini artık kabul edemeyeceğini kararlılıkla vurgulamalıdır.
Öncelikle bir kere daha belirteyim. Kıbrıs Türkleri ve Türkiye bakımından son derece yaşamsal öneme sahip olan Kıbrıs konusunda yapılan görüşmelerin, adeta kapalı kapılar arkasında sürdürülmesi ve kamuoyunun gereğince bilgilendirilmemesi, sağlıklı ve kabul edilir bir politika değildir.
Yinede basına sızan bazı haberlere göre, Rum tarafının Türkiye'nin garantör ülke statüsüne ve Türk askerinin adada bulunmasına karşı çıktığı, ada nüfusu dağılımının yüzde 75'inin Rum, yüzde 25'ininse Türk nüfusundan oluşması isteniyor. Ayrıca Türk tarafında bulunan topraklardan, özellikle Güzel Yurt bölgesi ve Türkiye'nin tam karşısında bulunan Karpaz bölge topraklarının bir kısmından Rumlar yararına vazgeçilmesi, sahil şeridi oranı ve geri döneceklerin sayısı, garantörlük gibi temel sorunlar henüz tartışma konusu. KKTC'nin uzun kıyı şeridi olan Karpaz bölgesi ile Türkiye arasında doğal gaz ve petrol yatakları bulunduğundan, Rum tarafı bu kaynaklara da uzanmak istemektedir.
TÜRKİYE`NİN ASLA VAZGEÇMEMESİ GEREKEN TEMEL İLKELER
Kıbrıs Türkiye'nin 65 km yakınında, Türkiye için vazgeçemeyeceği stratejik öneme sahip, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin ve Mısır'ın karşısında bulunan bir adadır. Binlerce km uzaktaki İngiltere'nin burada kimsenin giremediği askeri üssü bulunurken, 300 yıl Osmanlı Devletinin adası olan Kıbrıs'ın, Türkiye'nin 1959 Zürich anlaşmasıyla sağlanan garantörlük hakkından ve askerlerinin adada güvenlik gücü olarak bulunmasından asla vazgeçmemesi gerekir. Çok doğru bir tanımla Doğu Perinçek buraya “Avrasya'nın Doğu Akdeniz kalesi” demektedir.
Toprak dağılımı bakımından ise Türk tarafı yüzde 32'lik oranda kararlı olmalı, KKTC`nin kiyı şeridi uzunluğu tartışmaya açılmamalıdır.
1974 Kıbrıs Barış Hareketinden sonra, Türkiye`den Kuzey Kıbrıs`a on-binlerce Türk kalıcı bir perspektifle göç etti ve hatta ettirildi. Bu politika, Rum tarafının on-yıllarca uyguladığı baskıcı politikalar nedeniyle, adayı terk etmek zorunda kalan Kıbrıslı Türklerin yerini doldurmak amacını taşıyordu. 40 yılı aşkın bir süredir adaya yerleşen ve zamanla da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlığını alan bu insanların, Rum tarafının görüşmelerde öne sürdüğü yüzde 25'lik nüfus oranı nedeniyle, bir kısmının adayı terk etmesi istemi asla kabul edilmemelidir.
Türkiye`den göçenlerin siyasi önderlerinden olan, üç dönem milletvekilliği ve bir sürede bakanlık yapmış olan Mustafa Gökmen, “Rum tarafının kabul edilemez olan bu istemleri Türk tarafından benimsenirse ve Türkiye'nin etkin ve fiili garantörlüğünden vazgeçilirse, özellikle Türkiye`den göç ederek buraya yerleşenlerin, kendilerini güvende hissetmeleri mümkün değildir. Bu durumda ben bile burada artık yaşamak istemem.” diyor. On-binlerce insanın duygularını yansıtan bu samimi serzenişe, Türk tarafının kanımca önemle kulak vermesi gerekir.