Kıbrıs ikinci Halep olmak üzere
KIBRIS’TA İÇ SAVAŞ - 2
* Araştırmacı yazar Hasan Özer’in yazısı
Kıbrıs müzakerelerinde Akıncı ve Hristofyas arasında anlaşmaya varılan koşullar gizli tutulmaktadır. Yapılacak anlaşmanın ayrıntıları belli olmamakla birlikte ana hatları ortaya çıkmıştır. Buna göre iki halkın yan yana fakat ayrı bölgelerde barış içinde yaşamasına son verilecek ve karışık, kavga içinde bir yaşam başlayacaktır. Dolayısıyla barışın temel koşulu ortadan kalkacaktır.
Müzakerelerde iki halkın nasıl karışacağı veya hangi oranda karışacağı konusunda tartışmalar devam etmektedir. Ancak bu tartışmaların önemi kalmamıştır. Çünkü iki halk nasıl ve hangi oranda karışacak olursa olsun, azınlıkta kalacak Türklerin zor günler yaşayacağı ve Kıbrıs’ın iç savaşa doğru yol alacağı açıktır.
MUSTAFA KEMAL FORMÜLÜ
Kıbrıs’ta bugüne kadar uygulanan Atatürk’ün Barış formülü idi. Bu formülü izleyen Sn. Bülent Ecevit askeri üstünlüğe rağmen adanın 2/3’ünü Rumlara bırakmış ve iki halkın, kendi bölgelerinde bağımsız ve özgür yaşamalarına olanak sağlamıştı. Mülkiyet konusunda Kurtuluş Savaşından sonra Türkiye ile Yunanistan arasında uygulanan çözüm izlenmişti. Lozan’da 30 Ocak 1923 tarihinde yapılan nüfus ve mal mübadele anlaşmasının benzeri uygulanmıştır. Böylece Kıbrıs’ta fiilen iki bağımsız devlet oluşmuş, barışın ve dostluğun temeli atılmıştır.
Nüfus ve mal mübadele anlaşmasında ifadesini bulan Atatürk barış formülü, sadece Kıbrıs’ta değil savaş sonrası toplu göç yaşanmış her yerde sorunları çözecek bir formüldür. Bu nedenle dünyada barışsever idealist insanlar sorunlu bölgelerde çözüm ararken Atatürk’ü anımsamakta ve “Mustafa Kemal formülünü uygulayalım” demektedirler. Ülke koşullarının izin verdiği en adil şekilde potansiyel anlaşmazlıkları ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar. Farklı etnik grupları karıştırmaya değil ayrı tutmaya gayret etmektedirler.
Atatürk’ün 1934’te Venizelos tarafında Nobel barış ödülüne aday gösterilmesi anımsatılmaktadır. Bir devlet Başkanının geçmişte savaştığı ülkenin devlet başkanı tarafından Nobel Barış ödülüne aday gösterilmesi tarihte benzeri görülmemiş bir olaydır. İsveç Akademisinin o yıl ödülü Atatürk’e vermemesi Akademinin kaybı ve ayıbı olarak tarihe geçmiştir.
KKTC’de 1923 Türk-Yunan mal mübadele anlaşması ilkeleri doğrultusunda yeni bir hukuk düzeni oluşmuştur. Kuzeye göç eden Türklere Rumların terk ettiği taşınmaz mallar verilmiştir. Türklerin Güneyde terk ettiği mallara ise Rum Yönetimi el koymuştur.
‘SAHTE DEVLET’ PROPAGANDASI
KKTC’de terk edilen Rum mallarının tapusu güneyde mal bırakanlara öncelik tanımak üzere dağıtılmıştır. Bunun gibi Güneye geçen Rumlara da Türklerin terk ettiği malların tapusu verilebilirdi. Maalesef Rum yönetimi Kuzeyi tekrar geri almayı düşündüğü, soğuk savaşla bunu gerçekleştirmeye çalıştığı için bu formülü uygulama yönüne gitmedi. Bir gün geriye dönüş olabilir ümidiyle askıda tutmayı tercih etti.
Güneyde kalan Türk mallarının büyük bölümü hava alanı, hastane, yol vs. yapılarak Türklerin geri dönmesini engelleyecek bir duruma getirildi. Geriye kalan Türk malları ise Rum göçmenlere kiralandı. Rum göçmenlere bunun geçici bir durum olduğu ve bir gün Kuzeye eski yerlerine geri dönecekleri telkin edildi.
KKTC’de malların tapusunu alanlar, daha sonra çocuklarına devrettiler, sattılar, ve üzerlerine inşaat yaptılar. Böylece yeni bir mülkiyet düzeni oluşmuş oldu. Rum görüşü, bu mülkiyet düzeninin geçerli olmadığı, KKTC’nin sahte bir devlet olduğu, KKTC tapularının geçersiz olduğu, orijinal Rum tapularının geçerli olmaya devam ettiği tezine dayanmaktadır. Bu görüşün uluslararası mahkemeler tarafından desteklendiği yalanı o kadar çok tekrarlanmıştır ki Kıbrıs Türklerinin bir bölümünün beynine işlemiştir. KKTC’de Rum yandaşı medya Kıbrıs Türklerini çaresizliğe mahkum etmiş ve onları bağımsız, özgür devletlerinden vazgeçecek hale getirmiştir. AK Partinin de aynı doğrultuda hareket etmesi üzerine Kıbrıs büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalmıştır.