Kıbrıs'ta altın vuruş

Kıbrıs davasında tüylerimizi diken diken Mustafa Akıncı şunu demişti: “Ne Türkiye’nin 82’nci ili oluruz ne de Rum devletinde azınlık!” Zaten bu şahsın sözcüsü ve müzakere heyeti üyesi Barış Burcu yüksek lisans tezinde Türkiye’yi işgalci devlet (... and the Turkish invasion in 1974) olarak damgalamıştı. Ancak olaylar hiç de Türkiye’nin istediği bir boyutta gelişmiyor...
NEMESİS ve NOBLE DINA
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), uluslararası hukuka tamamen aykırı olarak tek taraflı olarak Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etti. ABD, İsrail, Yunanistan ve GKRY, 2014’ten bu yana Nemesis serisi tatbikatlar icra ediyor. Bu tatbikatların asıl hedefi, GKRY’nin yasa dışı MEB’ini Türkiye’ye karşı savunmak! Bu tatbikata doğrudan Avrupa Birliği (AB)’ne bağlı kurumlar da katılıyor. Nemesis-2018’e ABD, İsrail, İngiltere, Fransa, Yunanistan, GKRY ve AB fiilen katıldı. Mısır, İtalya ve Ürdün ise gözlemci gönderdi.
Aynı dörtlü 2011’den itibaren Doğu Akdeniz ve Ege’de bütünüyle Türkiye’yi hedef alan Noble Dina serisi tatbikatlarda buluşuyor. Bu tatbikatın hedefi de Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de petrol ve doğal gaz yataklarından uzak tutmak! Bu hususa İsrail ve Rum/Yunan basınında açıkça vurgu yapılıyor.
KKTC VE TÜRKİYE’YE TECAVÜZ
GKRY, uluslararası hukuka aykırı biçimde Mısır, Lübnan ve İsrail ile MEB sınırlandırma antlaşmalarına imza atıyor. Türkiye’yi emperyalist devletlerle karşı karşıya getirmek için yasa dışı MEB’i içinde özellikle Batı’nın dev şirketlerine arama ruhsatı veriyor.
ABD şirketleri bu sahalarda kaçak sismik/sondaj çalışmaları yapıyor. Hâlihazırda Stena Icemax adlı gemi EXXON için 10 numaralı ruhsat sahasında araştırma yapıyor. GKRY basınına göre ABD 6’ncı Filosu bu gemiye destek sağlıyor. Daha da önemlisi ABD Dışişleri Bakanlığı’nın enerjiden sorumlu Bakan Yardımcısı Francis Fannon araştırmadan hemen önce Lefkoşe’ye geliyor. Türkiye’ye yönelik doğrudan ya da dolaylı tehdit içeren mesajlar veriyor...
Yunanistan ve GKRY; Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Ürdün gibi ülkeleri de Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı cephede buluşturmak için türlü oyunlar tezgâhlıyor. Mısır’ın GKRY Büyükelçisi, Lefkoşe’de ABD elçisinin de bulunduğu bir seminerde Türkiye’ye karşı askeri güç kullanılmasını teklif ediyor. Mısır ve Yunanistan bu yıl sonuna kadar MEB sınırlandırma antlaşması yapmak için el sıkışıyor.
Hâlbuki Doğu Akdeniz’de en uzun kıyıya sahip olan ülke Türkiye’dir. BM Deniz Hukuku Sözleşmesi MEB konularında hakkaniyet ve ülkelerin karşılıklı anlaşmasını esas almaktadır. Diğer taraftan kuruluş antlaşmasına göre, Kıbrıslı Türklerin onayı olmaksızın Kıbrıs Cumhuriyeti bir uluslararası antlaşmaya imza koyamaz.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Bu koşullar altında Batı dünyası, İsrail, Yunanistan, GKRY ve onların peşinden giden Müslüman ülkelere karşı Türkiye’nin elinde etkili bir koz var: KKTC’nin bundan sonra Türkiye’nin de onayı ile kendi kaderini kendi eline alarak bağımsız bir rotada geleceğin maviliklerine doğru yelken açması! Madem ki uluslararası hukuku da göz ardı ederek benim bütün hak ve hukukumu çiğniyorsunuz; madem ki askeri yöntemlerle beni doğrudan tehdit ediyorsunuz; madem ki Doğu Akdeniz’deki zenginliklerden bana kör bir kuruş bile düşmüyor; o halde ben de kendi yolumda yürüyeceğim. Beni bu kararı almaya mecbur ettiniz!
Atılacak ilk adım, GKRY’nin ruhsat sahalarını hiç dikkate almadan, o alanda gereksiz tartışmalara girmeden Türkiye ile KKTC’nin aynı anda MEB ilan etmesi ve derhal bir MEB sınırlandırma antlaşması imzalamalarıdır. Bu durumda Türkiye ve KKTC bütün enerjisini kendi deniz yetki alanlarına yönlendirecek, askeri, teknolojik ve diplomatik kaynaklarını doğru, haklı ve meşru bir zeminde kullanacaktır. İşte o zaman Türkiye ve KKTC, Doğu Akdeniz’deki örtülü savaşa gerçek anlamda dâhil olacaktır. İşte o zaman rakiplerimiz şaşkına dönecektir. Mevcut durumda karşı taraf yumruk üstüne yumruk atarken, Türkiye eldivenlerini kaybetmiş boksör gibidir. Türkiye’nin bu konuda hem birikimi hem de yeterli kaynakları mevcuttur.
Mesele “Ne Türkiye’nin 82’nci ili oluruz...” diyen Akıncı ne de onun kerameti kendinden menkul müzakere heyetinin vizyonunun içine sığmayacak kadar derindir. Mesele Anadolu ve Kıbrıs Türk’ünün refahı, parlak geleceği, güvenliği ve iki ülkenin yaşamsal stratejik çıkarlarıdır. Her rakip ülke ve uluslararası kuruluş Türkiye’ye karşı sıra dışı ve cüretkâr adımlar atarken, Türkiye ve KKTC geleneksel kalıpların içinde kendi kendilerini cendereye sokmuştur. Zaman, ayağa kalkma, yeni ve yaratıcı yöntemlerle davaya gerçek anlamda sahip çıkma zamanıdır.