Kılıçdaroğlu’nun koltuğu-(TAMAMI)
“Tanrı yazdıysa bozsun” diyeceğim ama yaşım artık onun yerine oturacak yaş değil.
Deniz Baykal’ın anlatımıyla, Atatürk ve Cumhuriyet sevgisiyle dolu biri olarak, “CHP içinde ve tabanda en çok okunan yazarlardan biriyim”. İsmet Paşa’yı yakından tanırdım, CHP’nin 50 yılını yaşayarak biliyorum. Kendimi yürekli, demokrat bir solcu yazar ve “Kemalist” sayarım. Kemal Kılıçdaroğlu’nu, CHP’nin başına kamera oyunuyla geldiğinden beri eleştiriyorum. Oysa oturup iki laf etmişliğimiz yok. Onu bir tatlı su solcusu bilirim. Nâzım’dan iki satır okuyarak, rahmetli arkadaşım Ahmed Arif’ten deyişler kullanarak solcu kimliğini ilan eden bir eski maliye müfettişidir o kadar. Bülent Ecevit’in kendisine vermediği vekilliği Baykal ona vermiştir. CHP’de Atlantik ötesinden esen rüzgarın yarattığı kargaşalı günlerde Baykal’ın evine gidip “Asla aday olmayacağım” dediğini, dışarı çıkınca da gazetecilere “Adayım aday” diyerek Baykal’ı sırtından hançerlediğini iyi bilirim!
Aldığım haberlere göre, CHP’ye İstanbul’da oy verecek seçmen sayısı yüzde 17’lere kadar düşmüş. Kalan partililer ise “CHP artık Atatürk’ün partisi olmaktan çıktı. Oyumuz İşçi Partisi’ne ve Doğu Perinçek’e” diyorlarmış. Yazık oluyor. Cumhuriyet’e de onu kuranlara da.
- “CHP artık AKP’nin dümen suyunda giden bir parti” diyorlar. Haksızlar mı? CHP halim selim, suya sabuna dokunmaz bir parti oldu ya!
- Oysa Silivri’de yatan 2 milletvekilini kurtarmak için sözde açılımlar yapıp protokoller imzaladılar. Ama kararlılık yok... Silivri’dekiler Silivri’de, onlar Meclis’in kırmızı koltuklarında.
Ulusal iradeyi yok saymak...
Prof. Erdoğan Teziç, Anayasa’yı tanık göstererek Meclis Başkanı’na sordu (13 Kasım 2011 Pazar-, Politikanın Nabzı, Ulusal kanal): “Hayretler içindeyim. Nasıl olur da muhalefet seçilmiş 7 vekili yemin etmeden Meclis’in toplanmasına rıza gösterir? Çaresi kolaydır. İşte Anayasa.”
Aslında çare TBMM Başkanı’nın iki satırlık yazısındaymış da haberimiz yok. Başkan, aşağıdaki Anayasa maddelerine dayanarak “Bu milletvekillerini bırakın yemin etsinler” diyebiliyor.
Sayın hocaların hocası, “Anayasa’nın 80. maddesinde, ‘TBMM’nin üyeleri, seçildikleri veya kendilerini seçenleri değil bütün milleti temsil ederler’ yazıyor” diyor. Sonra, 81. maddedeki yeminden bir parça okuyor: “Devletin varlığını ve bağımsızlığını, milletin kayıtsız şartsız egemenliğini koruyacağıma (...) ant içerim.”
Peki bu andın içileceği kürsü nerede?
Ankara’da; Meclis’te.
Ya o kürsü nerede?
Ya o metinde yer alan kavramları nerede koruyacaklar? Silivri’de mi?
Prof. Teziç’e göre; Meclis, seçilmiş milletvekilleri bu andı içmedikleri sürece onları seçenleri adam yerine koyuyor mu koymuyor mu? Farkında olmadan Meclis, yani o seçilmiş yüce topluluk, kendisini yok mu farz ediyor? Bilim adamı şaşkın galiba, ya da şaka yapıyor!
Daha açık söyleyelim: Meclis’in tüm üyeleri ortaklaşa bu suçu işleyerek, milletin seçtiklerine “Milli iradenin temsilcisi” diyorlar. O halde neden gerçekleşmiş ulusal iradeyi de yok sayıyorlar?
Sayın Kılıçdaroğlu Yeni Anayasa için müzakere masasına temsilci gönderiyor? Sadece 1., 2., 3. ve 4. maddelerde kıyameti koparacak ve Sayın Erdoğan’ın dediği gibi “tokadı yiyecek parti mi olacak?” Bırakın halkı canından bezdiren zamları, bırakın depremi yaşayan Van gezmeleriyle millete hoş görünmeyi. Asıl sorun burada. Kılıçdaroğlu’nun koltuğu ateşten bir gömlektir ve tarihi CHP’nin koltuğundaki adamın kafası karışıktır. İsmet Paşa bir gün demişti ki: “Kabul edemeyeceğim tek şey merkezi umumi zihniyetidir ki Osmanlı’yı batırmıştır.”
Farkında mısınız? O koltuk şimdi bu yeni takımın elinde Cumhuriyet’i yıkanlarla birlikte kullanılıyor ve CHP tabanı hâlâ uyuyor.