Kim bayiden gazete alıp okur?

Yazılı basındaki son durum sonunda “Kim bayiden gazete alıp okur?”a dayanıverdi. Gerçekten de kim bayiden gazete alıp okur?

Bu soruyu günümüzün bilenen koşulları içinde bir çırpıda yanıtlamak öyle sanıldığı gibi pek kolay değil. İşin tarafsızlığından, gazetecilik anlayışının değişim dönüşüme uğramasından tutun da, internet sitelerinin varlığından, “bir ekmek, bir gazete” sloganının eskisi denli kulağa pek hoş gelmemesine kadar onlarca nedeni var. Gazetelerin tirajları da zaten bu nedenlerin ne denli çok olmasıyla doğru orantılı.

Çoğu kişi yalnızca bayiden gazete satın alma gereksinimi duyup gazete okumuyor. Dahası, ayağına gelen ve ücretsiz dağıtılan gazeteleri de okuma gereksinimi duymuyor. Örneğin basınımızı4n amiral gemilerinden olan bir gazete kimi üniversitelerde ücretsiz olarak dağıtılıyor. Daha doğrusu dağıtılmıyor da, balya balya okulun en işlek bir mekanının önüne konup, üstüne de “bu gazeteyi ücretsiz alabilirsiniz” yazısı yazılıyor.

Sonucun ne olduğunu söylemeye sanırım pek gerek yok ama, ben yine de kulağınıza kimselerin duymayacağı bir şekilde fısıldayım. Bu balyalardan birinin ancak yarısı alınıyor. Diğer balyanın akşama kadar üzerindeki ipleri bile çözülmeden, tekrar geldiği yere gönderiliyor.

Türkiye’nin en büyük gazetelerden birinin, yaklaşık yirmi-yirmi beş bin öğrencisi olan bir üniversitenin kampüsündeki durumu bu. Bu durum, elbette ki tahmin ettiğiniz gazetenin konumuyla ilgili değil. Farklı bir gazete de olsa sonuç pek değişmeyecek.

Yine araştırmaya gerek duymadan herhangi bir üniversitenin kampüsünde, kaç öğrencinin gazete okuduğuna yönelik bir gözlemde bulunsanız da sonuç pek değişmeyecek. Hatta birinci örnekten daha şaşırtıcı bir sonuca varacaksınız...

Gazetelerin istenilen ve arzu edilen düzeyde okunmamasının belki bir çok nedeni olabilir ama, sanırım en önemlisi, gençlerin bir gazeteyi - satın alma değil- okuma gereksinimi duyma gibi bir alışkanlığa sahip olmamaları geliyor. Çok az sayıda okuma gereksinimi duyanların ise bu eylemlerini yalnızca internet üzerinden karşıladıkları ortaya çıkıyor.

Defter kalemlerin bile devreden çıkıp, notların yalnızca telefonlara kaydedildiği bir çağda, beki de gençlerin gazete okuma alışkanlığını elde etmelerini eleştirmek pek doğru olmaz. Acaba böylesine bir duruma gelinmede günlük yazılı basının da hiçbir suçu yok mu? Suçu yalnızca okunmama ile internete atmak ne kadar doğru, orası da tartışılır ya...

Tarafsızlık, inandırıcılık, düzeysizlik, satılmışlık, yandaşlık ya da ne bileyim en basit gazetecilik ilkelerinin bile hiçe sayıldığı bir coğrafyada, daha çok “kim bayiden gazete alıp okur?” sorusuna yanıt arayıp, kendimizi kandırmaya devam ederek, gazete okuma alışkanlığını elde edememiş kuşakları suçlayıp duracağız....

Tek patron, tek havuz ve en kötüsü tek bir dağıtım ağı... Her şey yalnızca bir grupta... Artık her şey özgün ve özgür bir habercilik anlayışı içinde değil, siyasal iktidara yakın kulislerden elde edilen tanıdıkların “tiyo”larına dayalı.

Önceleri “gazetecilikten anlayanlar patronla konuşmasını bilmez, patronla konuşmasını bilenler ise gazetecilikten anlamaz” anlayışı sonucu serpilip büyürlerdi, günümüzde ise patronların yerini bir başkaları alıp kimleri büyütmedi ki?

Sanırım günümüzün moda sloganı “tek” olmakta anlam buluyor... Tek bayrak, tek millet, tek...derken basında da bundan böyle tek patron, tek dağıtım, tek ses... diyerek feryat eden gazetelerin durumunu bir başka gurur kaynağına dönüştüreceğiz...

Tabii bu gazeteleri bayilerden satın alan olursa....