Kimi Seçemeyeceğiz, Seçimi

Hemen her çevrede konu, Pazar günkü Cumhurbaşkanlığı seçimi... Ekmeleddin İhsanoğlu'nu içine sindiremeyenler, ölümün gösterilip sıtmaya razı olmalarının beklendiğini düşünerek itiraz ediyorlar. Kategorik olarak kimler olduğu belli olan bu muhalifler, "ehven-i şer"den başkaca seçenek de bulamıyorlar.

Mevcut adaylara bakınca, kimi seçeceğimizin değil, kimi seçmeyeceğimizin seçimi gibi görünüyor. Yıllardır adım adım ilerleyen, gerici ilke ve kurallarını birer birer yaşama geçiren; kadrolarını yerleştirip kökleştiren; ülkede değişimi tamamlayıp dönüşüme hazırlandığını ilan eden; bu amaç için devlet erkini tamamen kontrol etme yolunda ilerleyen; artık pervasızca baskı, şiddet, zulüm, hukuksuzluğa başvurabilen; adı, yalan, talan, peşkeş, hırsızlıklarla anılan; 90 yıllık Cumhuriyet'in temel kodlarıyla oynayan; ikbali uğruna toplumu ayrıştırmaktan çekinmeyen; seküler düzeni tehdit eden; ülkenin Dünya'daki itibarını sıfırlayan, başını belaya sokması an meselesi olan bir siyasete yol vermek ya da set çekmek seçimi bu...

Ormanlarınızı kesen, derelerinizi kurutan, tarihi varlıklarınıza "3-5 çanak çömlek", şehitlerinize "kelle", sokaklarda yurttaşlarınızı vuranlara "destan yazdı" diyen, çocuğunuzun nasıl doğacağına, nerede okuyacağına, nerede oturacağına karar veren, yatak odanıza, etek boyunuza burnunu sokan, din ayrımcılığını aşıp, mezhep ayrımcılığına ulaşan, heykellerinize, tiyatrolarınıza göz diken, ne içeceğinizi sizin yerinize seçen, kadınları sosyal yaşamdan silmek için fırsat kollayan, serveti hesaplanamayan, hesabını da vermeyen, kapalı kapılar ardındaki pazarlıklarda halka ait neleri alıp-verdiği bilinmeyen, devleti, aile şirketi, memleketi, evinin bahçesi sanan, ağzıbozukluğuyla, yalancılığıyla, ikiyüzlülüğüyle nam salmış, sansürcülüğü, şantajcılığı ifşa olmuş, söylediğiyle yaptığı birbirini tutmayan birisini seçmek ister misiniz? Ya da kim ister ki?..

12 YILDA 12 BİN EMEKÇİ CENAZESİ

Gazeteci Erkan Koyuncu, berbat bir kaza sonrası yaşamını yitirdi. Görev için gittiği Galatasaray'ın Metin Oktay Tesisleri'nde, kafası 5 tonluk giriş kapısına sıkıştı. Olayın geçtiği Florya'ya, 45 dakika sonra bir ambulans geldi, çok kan kaybeden Erkan'ı alıp hastaneye götürdü ama çabalar yetmedi yaşamda kalmasına.

Artık ne kaç yaşında olduğunun önemi var, ne hangi kurumda çalıştığının. Bunlar sadece birer bilgi notu, olsa da olur olmasa da türünden. Bana trajik gelen ölümlerdendir, iş cinayetleriyle yitirilenlerinki... Ekmek parası için evinden çıkıp, bir daha dönemeyenlerin yarım kalan öyküleri, tarifsiz bir sızı olur içimde.

Şimdi, bir dizi işlem başlayacak. İncelemeler, soruşturmalar, kovuşturmalar... İfadeler alınacak, raporlar yazılacak, açıklamalar yapılacak. Muhtemelen yıllarca sürecek yargılamalar olacak, hâlâ ambulanslarını vaktinde yetiştiremeyen ülkede... Yani, "İleri Demokratik ve Yeni Türkiye"de, eskisinde olanlar olacak da, tek fark Erkan göremeyecek.

Uzmanlar, "iş kazası" kavramına karşı çıkıyor, tüm işçi ölümlerinin önlenebilir olması gerçeğinden hareketle, "iş cinayeti" diyorlar "kaza" yerine. Türkiye'de günde 200'e yakın "kaza" yaşanıyor. Bu cinayetlerde, geçen yıl en az 1.235, bu yılın ilk 6 ayında ise en az 978 işçi can verdi. Bu

978 canın; 40'ı kadın, 19'u çocuk, 18'i göçmen, 150'si emeklilik çağında olanlar.

AKP'nin 12 yıllık iktidarında, 12 bin işçi yaşamını yitirdi. Taşeronluk sistemi, ak sendikacılık gibi konulardaki iştahıyla bilinen iktidar, mesele işçi sağlığı olunca hızla özüne dönüp, sınıfsal tercihini ortaya koyuyor. Öyle ki, yasalarda bile, işçi sağlığı yerine kullanılan "iş sağlığı" kavramıyla işverene göz kırpmayı ihmal etmiyor.

Yasalar paralelinde yargılamalar da, işverenin istediği gibi sonuçlanıyor. Hatırlayacaksınız, 2008'deki tersane cinayetini. Filika testini, kum torbası yerine koyduğu 16 işçiyle yapıp, 3 işçinin ölümüne yol açan Gisan'ın tersanesindeki olayı. İşte o dava bile, işveren vekillerine para cezasıyla sonuçlandı.

Karşımızdaki paradoks can sıkıcı! İş cinayetlerinde bundan sonra yitireceğimiz emekçilerin bir kısmı da, mezarlarına gidecek yolu döşeyen iktidarın değirmenine su taşımakta...

Erkan Koyuncu'nun ailesine ve dostlarına sabırlar diliyorum.

OTURULAMAYACAK TRİBÜN

Geçen hafta, UEFA Avrupa Ligi eleme turunda, K.Karabükspor sahasında, Rosenborg'la karşılaştı. Karşılaşmada, ilginç bir durum dikkati çekiyordu. Bu önemli Avrupa maçında, Maraton tribününe seyirci alınmamıştı.

Karabük Necmettin Şeyhoğlu Stadı'nın kapasitesi, yıllar süren yenileme çalışmalarından sonra, 14 bin kişiye çıkarılmış ve yeni tamamlanmıştı. Ancak UEFA, statta yaptığı inceleme sonucunda, Maraton tribününün, çok dik inşa edildiğini saptadı ve seyirci alınması yasakladı. Gerekçe, o tribünde maç izlemenin, sağlığa ve güvenliğe aykırı olduğuydu.

İnanılır gibi değil gerçekten! Şimdi şu sorular cevap bekliyor:

1)Stadın inşaatını ihale eden, projeyi onaylayanlar kimler? Sorumlular hakkında, silsile yoluyla ne gibi işlemler yapılacak?

2)Bu statta oynanacak maçlarda, Futbol Federasyonu o tribüne seyirci alınmasına izin verecek mi?

3)Risklerin gerçekleşmesi durumunda, sorumlusu kim olacak?

4)Seyirci alınmaması halinde, Karabükspor'un kayıpları ne olacak?