Kinci cumhuriyetin işbirlikçi ‘kurbağa’ları!..

Bilmeyen de salı pazarında, domates kasaları arasında, limon satan çığırtkanların ter deryasında kurulmuş sanır şu şanlı cumhuriyeti...

Sanırsınız ki; bu cumhuriyet şehit kanı üzerinde, tarihe iz bırakmış destansı bir mücadeleyle ortaya çıkmamış da, Kurtuluş Savaşı’nda düşman kucağından inmeyen ya da atalarının saklandığı ahırlarda peydahlanan “kinci” cumhuriyet artıklarının taşeronluğunda kurulmuş!..

Ya da kimi ahmakların aklından çıkarmadığı gibi, sanki Anadolu’yu kucaklayarak, topyekun bir mücadeleyle değil de, “padişahım çok yaşa” sloganında teslim alınmış kitleleri öteleyerek kurulmuş bu cumhuriyet...

Özellikle Demokrat Parti’nin molla-medrese desteğinde iktidara getirildiği 1946’dan bu yana, aydınlanma ateşinin çevresinde çöreklenen akrep kılıklı yıkıcıların katettiği mesafeye bakınca, aklımıza artık hep aynı soru geliyor;

“Neymiş cumhuriyeti cephelerde can vererek kuranların büyük günahları?.. Neymiş, dünyaya meydan okuyarak, yoksul ve geri kalmış topraklarda tarihin en büyük aydınlanma ateşini yakanların o hiç affedilemeyecek kadar vahim suçları?..”

Ve ne bela şeymiş şu cumhuriyet de, bir türlü mutlu edememiş 90 yıldır kimseyi... Gericiyi, bölücüyü, bağnazı, mollayı ve en önemlisi de cumhuriyetin kalelerinde beslenen işbirlikçileri bir türlü doyuramamış şu meşhur cumhuriyet...

Yani, ne zalim şeymiş bu cumhuriyet ki, çevresindeki kuşatma Anadolu Kuvvacılarının isyanıyla dağıtılırken, içinde yuvalanan kirli ve kiralık kalkışma bir türlü sönmemiş!..

Kriptonun Truva ihaneti!..

Velhasıl koşullar 90 yıl öncesinden çok daha görkemli olsa da, Anadolu’nun evlatları “kul”luktan bireyliğe uzanan o meşaketli çizgide daha duyarlı davransa da cumhuriyetin işi ne yazık ki daha zor artık...

Çünkü bilimin Mars’ta yaşam olanakları aradığı, teknolojinin insanı iyice güçlendirdiği ve uygarlığın toplumları daha çok aydınlanmaya sürüklediği bir çağda, herşeyimiz “güllük gülistanlıkmış” gibi karanlığa sürükleniyor gözbebeğimiz cumhuriyet...

Ne yazık ki; dış düşmanların ülkeyi kuşattığı 1919 öncesinden, Gazi’nin Anadolu isyanını başlattığı 1920 öncesinden ve de TBMM’nin “Aydınlanma” ateşini yaktığı 1923 öncesinden de zordur artık cumhuriyetin işi!..

Çünkü kuşatmanın, yıkıcılığın, ezeli düşmanlığın, yani cumhuriyetin kangren haline getirildiği yapmacık meselenin kökeninde yalnızca “rövanş” peşindeki zavallıların kirli ihanetleri yok...

Bazen gericilerle de işbirliği yaparak 40 yıldır kan akıtan bölücülüğün, ya da 90 yıldır medreselerde beyin yıkayarak rejimi devirecek müritler yetiştiren din tüccarlarının kara öfkeleri de yok yalnızca cumhuriyetin karşısında...

İşbirlikçilikle cumhuriyeti tahrip eden, örseleyen, karalayan ve de zehirlemeye çalışan asıl sorun, sözde “solcu”, aydın, demokrat ya da liberal kılığında, cumhuriyetin kalelerine sızdırılmış kripto tetikçilerin ihanetinde çünkü...

Sus-pus olan yemin!..

Erdoğan’ın gazabından kurtulamayan Altan kardeşler, havuz medyasının her limana yanaşan korkak kalemşorları, FETÖ’cülerin kartopu arkadaşları Ilıcaklar, “Taraf” adlı paçavrada cumhuriyete saldıran Baransu- Kütahya kafası da yok yalnızca yıkıcılar korosunun zurnacıları arasında...

Adını Atatürk’ün koyduğu asırlık bir gazetenin yalnızca misyonunu ve ideolojisini değil, mallarını bile adeta yağmalatan zavallılar da var “ikinci cumhuriyet”çi işbirlikçiler arasında...

“Aydınlanma” sayfalarına karanlık kafaları yerleştiren, FETÖ’nün gazetelerine operasyon yapılırken canhıraş biçimde akın akın siper olmaya çalışan “cip” sarhoşları da unutulmuyor işbirlikçilik gürühunda...

Ve tabi ki; Cumhuriyet gibi bir gazetede, AKP’yi cumhuriyete karşı kendi seçeneğini yaratmaya zorlayan, cumhuriyetçileri “azınlık” diye küçümseyen, mezarlık bitişiğindeki işyerinde, Atatürkçüleri “mezarlık kenarında ıslık çalanlar” diye aklınca aşağılayan Nuray Mert gibi liboşlar da var cumhuriyet karşıtları arasında...

Peki ya siyasete ne demeli?.. Atatürk ve laik cumhuriyet üzerine namus yemini eden kaç mebus duyarlı acaba laikliğe, cumhuriyete ve Atatürk’e?..

Foça- Elazığ arasında AKP’den “restorasyon” ihaleleri alırken, “bir eli FETÖ’de, bir eli Kandil’de” diye suçlanan sabıkalı vekillerin kendilerini gizleyebildiğini mi sanıyorsunuz bu karanlıkta?..

Ve zirvede silinen rejim...

“Ne bu isyan, ne bu öfke” demeyin sakın... İçinizde yıllardır sönmeyen ateşin kıvılcımlarıdır da aslında bunlar... Bizden görünüp, cumhuriyeti arkadan vuranlar korosuna tutulan aynanın yansımadır aslında bu sitemler...

Peki; ne mi alevlendirdi şimdi bu öfkeyi?.. Yanıtı çok basit... Cumhuriyeti kuşatmaya çalışan AKP zihniyetinin, rejimin hassas yasaları üzerinde madde madde uyguladığı “kurbağa teorisi”nin son valsinin geldiği nokta düşündürdü tüm bunları!..

Hani daha geçen hafalarda büyük tartışma çıkartan, canlı yayınlarda “büyük laf edeyim de büyük adam sansınlar” diye düşünenlerin zırvaları yok mu?..

Hani kışkırtıcı, bir o kadar da kiralık ve çığırtkan tavırların sabun köpüğünün yağlı kirinden başka bir iz bırakmadığı o suni gündem yok mu?..

İşte onlardan birinin, “yeni cumhuriyeti kurduk” zırvasının ardından, Beştepe’nin sosyal medyasında “T.C.”nin uçurulması ve yerine “Türkiye Cumhurbaşkanı” gibi, tehlikeyi de haber veren sözcüklerin yazılması rastlantı mı sizce?..

Velhasıl; bu ülkede tüm karanlık planlar, uyduruk kelamları uzaktan iki saniyelik yankı yapsın diye zırvalayan- saçmalayan, “aydın” ya da “demokrat” kılığındaki işbirlikçilerin “öncü kuvvet” diye ortaya salınmasının ardından yaşanıyor...

İşte cumhuriyeti 90 yıldır yıkmaya çalışanların yanısıra, en çok da “kurbağa” rolündeki işbirlikçi kalem ve mikrofon taşeronlarına karşı uyanık olmakta yarar var... Bizi en çok yaralayan o zavallılardır işte...