Kırım Savaşı ve Cumhuriyet – 1
Kırım Savaşı 4 Ekim 1853-30 Mart 1856 tarihleri arasında süren Osmanlı-Rus savaşıdır. Bu savaş Türk tarihinde bir dönüm noktasıdır. Sonuçları itibarıyla Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra uygulanan ekonomik politikaları da etkilemiştir.
Savaşın en önemli birinci sonucu, bu savaşı müttefiklerle Osmanlı’nın kazanmış olmasına rağmen savaşı sürdürebilmek için aşırı borçlanması, sanayileşmeyi sağlayamadığı için bu borçların altından kalkamaması nedeniyle 1881 yılında II. Abdülhamit döneminde Düyunu Umumiye idaresinin kurulmasıyla Avrupalı devletlerin mali denetimi altına girmesi ve yarı sömürge haline gelmesidir.
OSMANLI SANAYİLEŞMEDİ!
Kırım Savaşı döneminde İngiltere dünya ticaretinde büyük söz sahibi haline gelmiş ve ticari serbestliklerle dünya pazarlarını eline geçirmiştir.
İngiltere’nin dünya pazarlarına hakim olması ile Avrupa’nın makinaya dayalı büyük ölçekli sanayi ürünleri Osmanlı pazarına girmeye başlamıştır. Sanayisi olmayan Osmanlı’nın yabancılarla rekabet edecek gücü yoktu. Bu nedenle Osmanlı kapıları ardına kadar açarak Avrupa’nın sanayi ürünlerini iç pazara sokmuştur. Bu durum hem içerideki küçük sanayinin çökmesine hem de ticaretin artmasına yol açtı. Ama ticareti Türk olmayan nüfus yapıyordu. Bu yabancılarla yerli tüccarlar arasında sağlam bir işbirliğinin ve Osmanlı’da yeni bir sınıfın doğmasına da neden oldu. Bu ekonomik tabloda Türk nüfusu rençberdir. Yani basit tarım işçisidir.
İşte tüccarların da çabaları ile iç pazara Avrupa sanayi ürünlerinin girmesi dış ticaret açığını yarattı. Bu dış ticaret açığının yani sattığından devamlı daha fazla mal almasının süreklilik kazanması Cumhuriyet yönetiminin en başta ele alacağı sorunlarından biri olacaktı.
AÇIĞI AZ KAZANAN KAPATTI!
Peki dış ticaret açığını kim kapatıyordu? Çok kazananın mal varlığından değil gelir ve giderini denkleştirmede zorlanan Türk milletinin varlıkları ve kendisinden alınan ağır vergilerle kapatılıyordu. Bu durum da Cumhuriyet yönetiminin kabul etmeyeceği bir sorun olarak ele alınacaktı. Cumhuriyet yönetimi şunun farkında idi:birikmiş varlıkları azalan ve dış borçları artan bir ülke ucuz işçi ülkesi haline gelir. Osmanlı o haldeydi. Cumhuriyet yönetimi bundan da büyük rahatsızlık duyuyordu. Dönemim İktisat Vekili Mustafa Şeref Bey devamlı bu tabloyu vurgulamıştır.
YÖNETİM İÇİN ZORLUKLAR
Ama Cumhuriyet yönetimin bu sorunları baş edebilmesinin önündeki en büyük engel Kırım Savaşı’ndan beri palazlanan tüccar sınıfının ve bu karlı ticaretin devamını sağlayan yabancı finans kuruluşlarının güçlü pozisyonudur. Fakat bunun devam etmesi mümkün değildi. Devamlı dış açık verilemezdi ve bunun için de ülkenin sanayileşmesi gerekirdi.
SANAYİLEŞME TEMEL ÇÖZÜMDÜ
Cumhuriyet yönetiminin temel hedefi sanayileşme olmuştur. Bu hedefi gerçekleştirirken de en fazla milli bankalara güvenmiştir. Öte yandan dış açığının giderilmesi için sanayileşmeyi temel alan Cumhuriyet yönetimi ticaretin de devletleştirilmesini istememiştir. Sadece tüccarın çıkarları ekonomik hedeflerin önüne geçmemeliydi. Başbakan Celal Bayar bir konuşmasında iktisatta bağımsızlığı uluslararası alanda egemen olunmasının yani sözünün dinlenir olmasının temel şartı olarak işaret etmiştir.
Peki genç Cumhuriyet’in yönetimi bu sorunları nasıl çözmüştür? Sanayileşmeyi nasıl başarmıştır? Dış açığı nasıl kapatmıştır? Bunların yanıtlarını Pazar günü yazacağız...