Kırk Sekizinci Tablet, Son Ayet
Ey şair, de ki: Gerçek, sahipsiz değildir.
Orman gibi ayakta duran ortaya çıktığı zaman,
Yaraları açık mezar gibi halk, kalkıp söz alır:
Kapalı antlaşmanın duvarı yıkılacak! Yıkar.
Kırbaçlananı dinleyin, erdemin düğüm attığı yerde,
Bostan sapı misali kuruyup duracak, kimdir?
Bu şiddet, halkın hak duruşuna yasa olabilir mi?
Ant olsun kamu, kadının bebeğine süt bulacak,
Çünkü kan, ayak topuklarına katlanıp çıktı.
Gök, “acep bize mühlet verilir mi,” diye söz dinlemez.
Kalplere maraz dolandığı ihanet saatinde,
Gözlerin yıldığı, kalbin gırtlağa dayandığı zamanda,
Altmış yıldan fazla, imtihan olan sarsılmıştır.
Emeğin devri babında hangi zanda bulundular?
Bir umut doğacak, günün açtığı yardan.
Ey esaretinden başka kaybedecek şeyi olmayan,
Onu da bildirmedik mi? Elbette kaç kez,
Ben size, şah damarınızdan yakınım, demedim mi?
Ben, sizim! Demek ki, korkunç kudretinizim.
Zeytinin yağındaki ateş ve kayadaki ışık, sizsiniz,
Ben, sizim! Korkunuz değil, gözü pekliğinizim.
Yetkinleşme yolunda atılanlar, çamur parçalarıdır,
Ve elbette yaratıcıya direnirler, onlara çürüyen deriz,
Yaratılan varlıkta işe yaramaz döküntüler.
Kokuşma yangınında, madde, hücresinden tutuşur,
Aldığını verir alan, o an çırpını çırpınıdır.
İnsana korku salanlar, hısım hısıma gezerler,
Kuşku yok ki, onların niyetlerini biz biliriz.
Defter ortaya geldiğinde, kendi adlarını görecekler,
Kimseye zulüm etmeyen hesabını tutar.
Elbette zalime vaat edilen bir zaman vardır,
Ve elbette, kurtuluş yolunu bulamayacaklardır.