Kırmızı et ve hayvancılık politikaları
İki yıl önce bir makale ile değindiğimiz bu konu ilginç bir şekilde gündemdeki yerini korumaktadır. 2017 yılı sonlarına gelirken ucuz et uygulamasıyla, konuya ilgi daha da artmıştır. Medya Takip Merkezi’nin 14 Kasım tarihli sunusuna göre ucuz kırmızı et ile ilgili Ekim ayından bu tarihe kadar yazılı basında bin 674, görsel basında 383 ve internet medyasında da bin 902 haber yer almıştır. Veteriner, ilahiyatçı-iktisatçının yapamadığını bir tıp doktoru yapmıştır. Nihayet, Et Balık Kurumu’nun küllerinden yaratılmaya çalışılan Et ve Süt Kurumu’nun, 1 depo, 10 kombina, 16 adet kombina satış ve 59 adet franchising mağazası ile piyasada düzenleyici olamayacağı fark edilmiştir.
TEMEL KONU ÜRETİM
Sonuçta 81 ilde 13 binin üzerinde perakende mağazası olan iki market zinciri ile anlaşılarak piyasaya etkin bir müdahale yapılabilmiştir. Büyük bir market zincirinin de aynı fiyatla piyasaya et sunması bunun açık bir işareti olarak gösterilebilir. Bu yaklaşım, sisteme sokulan etin ithal olması, kasap esnafının mağduriyeti, kalite vb. tartışmaları bir yana bırakırsak, sosyal bir devletin yapması gereken bir davranış olarak olumlu karşılanmalıdır. Hatta sistem olarak, eleştirilen yanları düzeltilerek sürdürülebilirliği de sağlanmalıdır. Açıklananlar konunun pazarlama ve perakende aşaması ile ilgilidir. Temelde üretim sorununun yapısal olarak çözümü gerekmektedir. Ana politikanın, gıda güvencesi ve egemenliği çerçevesinde, Türkiye’nin kendine yeterli bir ülke durumuna getirilmesi olmalıdır. Bu amaç hep iddia edile gelmiştir. Hatta inandırıcı olmak adına milli politika tanımlaması bile yapılmıştır. Basına yansıyan ve tartışılmaya başlanan 2018 yılı hayvancılık politikalarında da genel olarak değişen bir şey olmayacağı anlaşılmaktadır. Üretici tarafından da politikalara ithalat dışında bir itiraz yok gibi gözükmektedir. Yine klasik talepler dile getirilmektedir. TC. Ziraat Odaları Birliği Başkanı en iyi çözüm olarak besi sığırı başına 250 TL değil de bin TL olsun diyor. Yıllarca uygulanan yanlış politikaların bir tekrarının olacağı anlaşılmaktadır. Sürüyü büyütmek, köylüye hayvan vermek, hayvan başına 250 TL vb. klasik uygulamalar olup, sonuçları ortadadır. İlginç uygulamalarda söz konusudur. Örneğin “Organize Hayvancılık Projeleri”; organize sanayi bölgelerini çağrıştırıyor. Buralarda hayvansal üretim tesisleri kurmayı projelendirmek akla ziyan gibi geliyor (Yani besi hayvanı ithal, saman ithal, sanki bir fabrika). Batı’nın vazgeçmeye çalıştığı fabrika işletmeler kurma arzu ve isteğinin, sorunlara bir çözüm olmayı bırakın, sadece bir hayal ve büyük bir kaynak kaybı yarattığını yaşanan deneyimler göstermiştir. Bunun yerine bir ilde hayvansal ürünler işleyecek tesisler yeterince yoksa bunlar için organize sanayi mantığı çerçevesinde diğer sektörlere sağlanan avantajların da üzerinde desteklerle yeni tesisler kurulması anlamlı olacaktır.
OLASI ÇÖZÜMLER
Yapılması gereken, Et ve Süt Kurumu’nun perakende aşamasında yaptığı gibi, üretim aşamasında da süt piyasasında uygulanan, alıcı ile üretici arasında taraf olmasıdır. Canlı hayvan satış fiyatı, maliyet artı risk payının altına düştüğü zaman devreye girecek bir sözleşme sistemi geliştirmelidir. Bunun sütte örneğini görüyoruz. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı süt alım sözleşmelerini zorunlu hale getirmiştir. Bu alanda Tire Süt Kooperatifi başarılı bir örnek olarak alınabilir. Kooperatifin kendi ortaklarının sütünü işleme yanında, diğer büyük şirketlerle ortakları arasındaki sözleşme ilişkilerine aracı olduğu anlaşılmaktadır. Bu yapısı ile kooperatif, ABD’de çok başarılı olan bizimde yıllarca önerdiğimiz pazarlık-dengeleme kooperatiflerinin başarılı bir örneğini oluşturmaktadır.
Kırmızı et sektöründe de, üretici örgütleri, özel sektör, belediyeler, Et ve Süt Kurumu’na ait hayvan alım ve kesim merkezleri (eski adıyla kombinalar) desteklenmeli, Et ve Süt Kurumu’nun gözetim ve kontrolünde, garantili bir hayvan alım sistemi kurulmalıdır. Resmi verilere göre hayvansal üretimde, 188 bin 483 üreticinin bin 833 birim kooperatif ve bunların bağlı olduğu 35 birlik çatısı altından örgütlü olduğu görülmektedir. Bu alanda, ayrıca 321 301 üyesi olan 572 üretici birliği bulunmaktadır. Bu örgütler Tire örneğinde olduğu gibi, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın desteğinde ve Et ve Süt Kurumu’nun gözetiminde, üretici için güvenilir bir yapı oluşturabilirler. Konu, kırmızı et olunca Türkiye’de tüketim alışkanlıkları yanında üretim yapısının da küçükbaş hayvancılığa uygun olduğu gerçeği göz önünde bulundurulmalıdır. Özellikle Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da düşük girdili mera hayvancılığının sadece bürokratik bazı desteklerle organik ürün sertifikası alma olasılığı, tarımsal destekler çerçevesinde mutlaka ele alınmalıdır.
Özetle, hayvancılık adına verilen her türlü destekler sade bir anlayışla, kurulan perakende zincirinin iyileştirilmesi ve yerli üreticiden alım-kesim yapacak toptancı tesis ve organizasyonlarının desteklenmesi için kullanılmalıdır. Bu şekilde üretim doğal yapısı içinde artacağı gibi, tüketiciye de sağlıklı ve ucuz kırmızı et tüketim olanağı yaratılabilecektir.